Türkler ve Türk Devletleri Teşkilatı üzerine
Türkler, İslam öncesinde de ve Müslüman olduktan sonra da dünya tarihinde büyük izler bırakmış bir millettir. Bu izleri insanlığın yararına ve zararına olmak üzere ikiye ayırdığımızda da yine dünya tarihine mal olacak büyüklükte izler bıraktıklarını görüyoruz.
Mesela, Atilla, hükümdar olduğu 434-453 yılları arasında Hun İmparatorluğu’nun sınırlarını Asya’dan Avrupa’ya kadar genişleterek, etkisi hala süren izler bırakmıştır.
Büyük izler bırakan diğer bir şahsiyet de Moğol İmparatorluğunun kurucusu olup, 1206-1227 yılları arasında hükümdar olan Cengiz Han’dır.
Türkler, 8. Yüzyılın ortalarında İslam ile tanıştıktan sonra kitleler halinde Müslüman olmuşlardır. Cengiz Han ise, Müslüman olmayan Türklerdendir.
Ancak Cengiz Han’ın dünya tarihinde bıraktığı ve hala dilden dile anlatılan en büyük işi, girdiği yerlerde taş üstüne taş bırakmamacasına yaptığı zulümlerdir.
Türklerin, bütün eksik ve aksaklıklarına rağmen dünya tarihine vurdukları en önemli damga da Osmanlı İmparatorluğu’dur. Ki bu, aynı zamanda bir medeniyettir de…
Türklerin, tarihin seyri içinde hayırla da beddua ile de anıldıkları birçok devletleri vardır, ama geçmişe dair yukarıdaki örnekler yeter.
Gelelim Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkiye'den oluşan Türk Devletleri Teşkilatı’na.
Bir de, Türkler sadece anılan ülkelerde yaşamıyor. Çin’den Rusya’ya ve hatta Avrupa’nın en batısına kadar yüz binlerce ve milyonlarca yaşadıkları ülkeler de vardır.
Dini aidiyet olarak da Türklerin çoğunluğu Müslümandır.
Dikkat ederseniz, Adriyatik’ten Çin Seddine kadar değil, artık Avrupa’nın en batısından Çin’in içlerine kadar Türkler vardır. Herhalde bugün Türklerden başka böyle bir nimete sahip olan ikinci bir millet de yoktur.
Tabii, Osmanlı Devleti’nin yıkılmasıyla birlikte Türkler “nizam-ı âlem”, yani dünyaya yön verme güçlerini yitirdiler. Hakeza Orta Asya’daki Türkler de bağımsızlıklarını yitirip, yakın zamana kadar Sovyetler Birliği’nin egemenliğine düştüler.
Türk Devletleri arasındaki ilişkilerde de kayda değer bir mesafe alındığını görüyoruz. Küresel güçlerin bütün engellemelerine rağmen ortak bir alfabede ve ortak bir bayrakta uzlaşmış olmaları önemlidir.
Hepsinden de önemlisi, Türk Devletleri Teşkilatı’nın dininin ne olacağıdır. Biz de Hz. Ömer’in, “devletin dini adalettir” sözüne katılıyoruz. Fakat şu da bir gerçektir ki, başta Türkiye olmak üzere Türk Devletlerinin adalet ile arası pek de iyi değildir.
Sonuç olarak, Türk Devletleri adalet eksenli bir ittifak – ittihat kurabilseler, ne ala.