• DOLAR 34.312
  • EURO 37.22
  • ALTIN 3018.549
  • ...

Anılan iki tarafı inançlarına bağlılıkları ve sözleriyle eylemlerinin tutarlılığı bakımından birbiriyle kıyaslamanın ilkine haksızlık olduğunu biliyorum. Ama aralarındaki farkı anlatmak için başka bir yol da bulamadım.

Hatta bu kıyaslamaya Gazzelilerin savunma saldırısını gerçekleştirdikleri ve İsrail’in  karadan, havadan ve denizden topyekûn bir savaş başlattığı 7 Ekim gününden başlatmamız daha doğru olur. Çünkü kim o zaman kim nerede ise, bugün da aşağı yukarı oradadır. Yani bir taraf zulmünde istikrarlı iken, diğer taraf da zilletinde…

Nasıl ki, ABD ve diğer malum ülkeler, ilk gündeki gibi bütün imkanlarıyla birlikte soykırımcının yanında duruyorlarsa, İslam ülkeleri de birkaç istisnanın dışında ya doğrudan İsrail ile birlikteler, ya da dolaylı olarak…

Başından beri en büyük çelişkiyi yaşayan da ne yazık ki, Türkiye’dir. Çünkü önce İsrail ile ticareti inkâr ettiler. İkinci aşamada hem doğruladılar ve hem de bazı ürünlerde kısıtlama getirdiklerini bildirdiler. Üçüncü aşamada, İsrail ile ticareti tamamen kestiklerini açıkladılar. Temmuz 2024 itibariyle İsrail’e ihracat durmasına durmuş, ama Türkiye hiç vakit kaybetmeden Filistin’i keşfetmiş…

Bunu da Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin Ağustos 2024 tarihli raporu bize şöyle bildiriyor:

“Filistin Devleti olarak kayıtlarda geçen Filistin’e yönelik ihracattaki artış ise, yüksek oranlarda arttı. Temmuz ayındaki artış oranları 2023 yılının aynı ayına göre, en yüksek artış çimento, cam, seramik ve toprak ürünlerinde ve yüzde 453 bin 680,7 oranında arttı. Temmuz 2024’te bir önceki aya göre en yüksek artış “çelik” sektöründe ve %1.251 seviyesinde oldu. Tekstil ve hammaddelerinde ise, 869 bin 141 seviyesinde oldu.”

Bu işgüzarlığın ne anlama geldiğini bilmeyenimiz var mı?

Şimdi gelelim Katil Netanyahu’nun ABD Kongresi’ndeki ve İsrail işbirlikçisi Abbas’ın TBMM’deki konuşmalarına ve anılan ülkelerin misafirlerini ne ile ve nasıl uğurladıklarına…

Daha fazla kan dökeceklerini dünyaya ilan eden Netanyahu’yu Kongredekiler onlarca defa ayakta alkışlamakla kalmadılar, her türlü silah ve mühimmatla birlikte uğurladılar.

Abbas da 14 Ağustos’ta TBMM’de konuştu.

Mihmandarların sözlerine diyecek bir şey yok. Çünkü her zamanki gibi alüyyul ala sözler sarf ettiler. Abbas da sanki İsrail ile işbirliğine son verip "kardeşlerim" dediği Gazzelilerle omuz omuza savaşıyormuş gibi bir görünüm verdi. Hele hele söylediği bir söz vardı ki, gerçekleştirdikleri takdirde, elleri öpülmeye değer.

"Önümüzde başka çözüm yolu kalmadı, bu nedenle ben ve Filistin yönetimi üyeleri Gazze'ye gitme kararı aldık.”

Ancak Abbas’lar gitmeyecekler. Çünkü bugüne kadar İsrail’e bir taş bile atmamış olması bir yana, taş atan elleri bile kıran işbirlikçilerden söz ediyoruz.

Abbas gitse gitse, Gazze’nin yönetimini eline alıp, burayı da İsrail’e hizmet alanına katmak için gider…

Üzülerek şahit olduğumuz gibi, ne Abbas samimi idi ve ne de onu davet edip konuşturanlar bugüne kadar yükümlülüklerini yerine getirdiler.

Abbas’ın konuşması esnasında ilkeli duruş sergileyenler de herhalde sadece HÜDA-PAR’lı vekiller oldu…

Hülasa, hepimiz gücümüzün yettiğini yapmadığımız kadar sorumluyuz ve suç ortağıyız.

Yığınla günahlarımızla yüzleşeceğimize, mezhepçiliği ve ırkçılığı ve dahi birbirimizi suçlamayı öne çıkarıyoruz.  Malezya dışındaki Müslümanlar olarak bir boykotu bile yapmadığımızı görüyoruz. İşte Meclisinden Cemaatine ve bireyine kadar insanlık sınavımız…