Musa’nın İsa’nın ve Muhammed’in Hakk’ı için zulme karşı kıyama…
Yahudiler Hz. Musa’ya, Hristiyanlar Hz. İsa’ya ve Müslümanlar da Hz. Muhammed’e peygamber olarak iman ederler. Bununla birlikte Yahudiler diğer ikisini reddederken, Hristiyanlar da diğer ikisini reddetmekle kalmaz, İsa’ya Allah’ın oğlu olarak inanırlar. Müslümanlar ise, hepsine Allah’ın peygamberi olarak iman ederler.
Filistin, Hz. Musa ve Hz. İsa’nın doğduğu ve yaşadığı, Hz. Muhammed’in ise ilk kıblesinin bulunduğu yer…
Kudüs’ün ise her üç peygamber ve dolayısıyla her üç dinin mensupları için önemi birbirinden az değil, diğer bir ifade ile aynı büyüklüktedir.
Hepsinden de önemlisi, her üç peygamberin ilahı birdir ve şeriatlarının ana hükümleri de aynıdır. Mesela Kur’an’ın Bakara Süresinde geçen şu ayetin bu hükümlerin bir özetini verdiğini söyleyebiliriz: “Bir zamanlar biz İsrâiloğullarından, 'Yalnız Allah'a kulluk edeceksiniz; ana-babaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz. İnsanlara güzel söz söyleyin, namazı kılın, zekâtı verin.' diyerek söz almıştık. Sonra, içinizden küçük bir kesim dışında, sözünüzden döndünüz; hâlâ da sırt çevirmektesiniz. Vaktiyle sizden, birbirinizin kanını dökmeyeceğinize, birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayacağınıza dair de söz almıştık. Siz de kabullenegeldiniz. Hâlâ da (buna) şahitlik ediyorsunuz."
Fakat tarihin seyri içinde evvela Musa’ya ve getirdiğine iman eden Yahudiler ve akabinde de İsa’ya ve getirdiğine iman eden Hristiyanlar kitaplarını tahrif ettiler. Haddizatında tevhidi olan bu dinlerin tahrif edildiğini sadece Kur’an’dan değil, onların mevcut kitaplarından ve icraatlarından da kolayca görebiliyor ve anlayabiliyoruz.
Bu anlattıklarımızdan hareketle Kudüs’ün ve dolayısıyla Filistin’in kimlerin, yani Yahudilerin mi, Hristiyanların mı, yoksa Müslümanların mı yönetiminde her üç dinin mensuplarının barış ve güven içinde yaşadıkları sorusuna tarihin verdiği cevaba baktığımızda da Yahudileri ve Hristiyanları değil, Müslümanları görüyoruz. Yahudilerin ve en geniş deyimiyle, kendilerinden olmayanları temel insani haklarından mahrum bırakmaları bir yerle sınırlı değil, hâkim oldukları her yerde aynıdırlar.
Dünden bugüne olayları değerlendirirken göz önünde bulundurmamız gereken gerçeklerden bir diğeri de, Yahudiler ve Hristiyanlar kendi aralarında malum sorunları yaşıyor olsalar bile, Müslümanlar söz konusu olduğunda, genelde ittifak etmişlerdir.
Bugün yaşadığımız da budur…
Fakat bu demek değildir ki, bütün Yahudiler ve bütün Hristiyanlar insani erdemlerden yoksundurlar. Onların içinde de başkalarının haklarına saygılı olanları vardır. Ki sayıları ve etkileri az olsa da bunlara da şahidiz.
Bugün itibariyle her üç dinin mensuplarını, yani Yahudileri, Hristiyanları ve Müslümanları ellerindeki kutsal kitaplarına göre değerlendirdiğimizde, elde ettiğimiz sonuç da biz Müslümanlar adına düşündürücü olmanın da ötesinde ürperticidir. Çünkü kutsal kitaplarından uzak ve hatta kutsal kitaplarıyla bir çeşit savaş hali yaşıyorlar. Ve ne yazık ki, israil’in Gazze’de işlemekte olduğu insanlık suçuna karşı sergilediğimiz zelil duruşumuz da bunun teyididir.
Güzel olanı, elbette ki, Musa’nın, İsa’nın ve Muhammed’in dininde olanların Hak üzere ittifak etmeleri ve en azından kendilerine layık görmedikleri muameleleri başkalarına da reva görmemeleridir. Bu hassasiyette olanları da hem sayıca azdır hem de etkileri azdır.
Geriye kalıyor, yukarıda da dediğim gibi, inançlarıyla adeta savaş halinde olan biz Müslümanlar…
Allah’ın, “ey iman edenler, iman ediniz” buyruğuna lebbeyk deyip, adalet için kıyam etmeden geçirdiğimiz her an için ve her gün için vay halimize, veyl bize…
Öyleyse kullara kulluk ve kulların kullara zulmü son bulsun diye Musa’nın, İsa’nın ve Muhammed’in Hakk’ı için haydi kıyama…