Neden cennet isteyenler bu kadar korkak ve cehennemi yaşatanlar bu kadar cesur?
Gazzelilere yaşattıkları cehennemi bütün dünyaya canlı canlı izletenler, cesarette de sınır tanımıyorlar.
Siyonistler, israil sözde devletini kurduktan sonra da vahşetlerini sürekli artırdılar. Devletlerinin sınırı yok… Çünkü kurulduğu günden beridir hemen hemen her gün yaptığı işgallerle sınırlarını sürekli genişletmektedir.
İşgal, taciz, tecavüz, işkence ve katliamlar derken, şimdi de soykırım…
Ne Birleşmiş Milletler’i tanıyorlar ne de Uluslararası Adalet Divanı’nı…
Bu kuruluşların kararlarına uymak şöyle dursun, her defasında onları aşağılıyorlar! Bunların şahsında bütün devletleri ve halkları aşağılıyor ve onurlarını ayaklarının altına alıyorlar.
Şimdi de ellerinde yüz binlerin kanıyla dünya turuna çıktı Netanyahu…
İlk durağı da Büyük Şeytan’ın kongresi oldu. Katil, vahşetlerini anlatırken, ortakları da kendisini ayakta alkışladılar.
Muhtemelen bu turların devamı da gelecek ve diğer suç ortakları da Netanyahu’yu davet edip kongrelerinde konuşturacaklardır.
Dikkat ederseniz, israil ve ortakları bu bir avuç Gazzeli Müslümana soykırım yapmakta ne kadar cesur iseler, onlarla “din kardeşi” olduğumuzu iddia eden iki milyar Müslüman da bir o kadar korkak, bir o kadar aciz ve bir o kadar zeliliz!
Diyelim ki, gücümüzü aştığı için israil’in saldırılarına engel olamıyoruz ve dahi Gazzelilere bir ilaç, bir lokma ekmek ve bir bardak su bile veremiyoruz.
Madem israil’in saldırılarına engel olamıyor ve kardeşlerimize de yardım edemiyoruz. Boykot etmek de mi gücümüzü aşıyor?
Hadi diyelim ki, topyekûn bir boykotu da kaldıramıyoruz. Bari iki milyar Müslümana karşı meydan okurcasına, israil’in yanında olduklarını bütün dünyaya ilan eden şirketlerin ürünlerini almayalım! O da yok…
Diyelim ki, liderlerimiz işbirlikçi, liderlerimiz rehin ve liderlerimiz hain… Çoğumuz en basit bir boykotu bile yapmıyoruz. Üstüne üstlük boykot yapanlarla alay ediyoruz. Hatta bizi bir vicdan muhasebesi yapmaya çağırdıklarında bile, ihanetimizi göreceğimize, “onların üretmediği, onlara ait olmayan bir ürün mü var?” deyip kestiriyoruz.
Soykırımcıların silahları Batılılardan, ama petrolünden suyuna ve gıdasına kadar diğer bütün ihtiyaçları da biz Müslümanlardandır, İslam Ülkelerindendir!
Alternatifleri de olmasına rağmen, onlarla ticaret yapmaktan geri durmuyoruz… Alternatifleri de olduğu halde mekânlarında yiyip içiyoruz… Ve alternatifleri olduğu halde raflarımızı, mutfaklarımızı ve sofralarımızı onların ürünleriyle dolduruyoruz…
Bana öyle geliyor ki, en kötüsü de, ne Mekke ve Medine’de ve ne de %99uyla Müslüman olduğumuz Türkiye’de onların bir tane şubelerini bile boykotla kapatamayacak kadar aciz ve zelil olduğumuzdur!
İman da dâhil, ciddi bir sorun yaşadığımız ve ciddi bir ikilemle karşı karşıya olduğumuz şüphesizdir. Bunun göstergesi de ne bireysel ve ne de toplumsal düzeyde en basit bir boykotu dahi yapmayışımız, yapamayışımızdır.
Mesela, bize karşı savaş ilan edenlerin ürünlerini alırken bedelini ödüyoruz, ama Allah’tan istediğimiz cennetin bedelini vermeye gelince, sırra kadem basıyoruz.
Öyleyse bilmeliyiz ki, dünyamızı cehenneme çevirmiş kötüler her gün onlarca, yüzlerce İbrahim’imizi ateşe atıyorken, biz de her birimiz ya cesaretimizle bu ateşi söndürmeye çalışanlardanız ya da korkaklığımızla bu ateşi harlayanlardanız… İşte boykot da en az o malum karınca gibi, kötülere karşı iyilerden yana tavır koymanın bir adıdır.