• DOLAR 34.603
  • EURO 36.25
  • ALTIN 2994.469
  • ...

Geçen 9 Haziran günü Avrupa Birliği ülkelerini temsil eden Avrupa Parlamentosu için seçimler vardı. Seçimler her beş yılda bir yapılmaktadır. Ve buradaki temsil de ülkelerin nüfusuna göredir. Siyasi partilerin gösterdikleri adaylardan gerekli oyu alanlar Avrupa Parlamentosundaki yerlerini alırlar.

Malumunuz, seçimin galibi, kendilerini sağcı- milliyetçi olarak tanımlayan partilerdir.

İlk başta ekonomi merkezli oluşturulan birlik, geçen zaman içinde adını değiştirdiği gibi insan haklarından demokrasiye, teknolojiden askeriyeye kadar amaçlarını ve faaliyet alanlarını da genişletti.

Mümkün olan her alanda müstakil ve öncü olmak yolunda ilerleyen AB, son yıllarda ortak bir ordu oluşturmayı da konuşmaya başladılar ki, ABD müdahale etti…

Ki İngiltere’nin AB’den ayrılması ile AB ülkelerinin Rusya-Ukrayna Savaşı’nda aktif taraf olmaları da bu müdahalenin sonuçlarındandır.

AB ülkeleri, bu müdahalelere karşı direneceklerine, kayıtsız şartsız teslim oldular. Büyük bedeller ödeyerek, en azından kendi içlerinde gerçekleştirdikleri demokrasi ve insan hakları gibi değerleri bir çırpıda ayaklarının altına alacak kadar ilkesiz ve dahi iradesiz olduklarını gösterdiler.

Örneğin, ABD’nin kışkırtmaları sonucu başlayan Rusya-Ukrayna Savaşında ve işgalci İsrail’in Gazze’de gerçekleştirdiği soykırımda haktan yana duramıyorlarsa bile, savundukları değerlerin adına en azından hakem olur veya tarafsız kalırlardı.

Ancak onlar tercihlerini savaştan ve soykırımdan yana yaptılar, hem de kayıtsız ve şartsız bir şekilde…

Özellikle İsrail’in Gazze’de başlattığı soykırıma karşı sergiledikleri duruşun tek bir adı ve tek bir anlamı vardır: Soykırımcı İsrail’in şahsında Siyonizme katıksız bir iman ve mutlak bir teslimiyet!

Başta Avrupalılar olmak üzere bütün insanlığı tehdit eden tehlike ise, Avrupalı aydınların da tıpkı hükümetleri gibi Siyonizme olan imanlarını ve teslimiyetlerini ikrar etmeleridir…

Siyaset sorunlara çözüm üretemediği gibi, aydınlar da düşünce üretemiyorlar.

Sorunlara karşı çözümsüz ve çaresiz kalan- bırakılan toplumlar da, böylece kendilerine karşı oynanan oyunun bir parçası oluyorlar ve medyanın da yönlendirmesiyle kendilerini Siyonizmin hizmetinde görüyorlar.

Bu oyunu kuranlar, onlarca yıldır kafalarına vura vura sersemlettikleri Avrupalıları şu iki konuda ikna etmeyi başarmışlardır: İslam ve Yabancılar Avrupa için tehlikedir. Dolayısıyla bertaraf edilmelidir.

Dikkat ederseniz, ihaleyi alanlar, diğer bir ifade ile kendilerine ihale tevdi edilenler de sağcı – milliyetçi yapılardır. Milliyetçilik, sadece günümüzde değil, tarih boyunca egemenlerin en kullanışlı tahakküm araçlarından biri olagelmiştir.

Evet, anılan seçimin galipleri, sağcılar – milliyetçilerdir, ama kazanan Avrupa halkları değil, onları her yönleriyle zapturapt altına almaya çalışan Siyonistlerdir.

Ancak bugün duruma hâkim olsalar bile, hiç olmadığı kadar tedirgin olduklarını ve korktuklarını söyleyebiliriz. Çünkü bugün karşılarında sadece direnen Gazze yok, Gazze ile birlikte ve tabii ki, Gazze’den ilham alan milyarlar vardır.

Sonuç… Siyonistler ve işbirlikçileri tanrılıklarının zirvesine ulaşmanın sefasını süredursunlar. Avrupa’da uyanan ve her geçen gün büyüyerek direnen bir vicdan var.

İşin ibretamiz yanı, Avrupa’daki Müslümanların genelinin de tıpkı İslam dünyasındaki Müslümanların geneli gibi milliyetçiliğin pençesinde olmaları ve hala zelil bir duruş sergiliyor olmalarıdır. Temennimiz, Müslümanların da izzetlerini kuşanıp, Avrupa’dan Amerika’ya ve diğer kıtalara kadar uyanıp direnen bu vicdanla birlikte kıyama durmaları ve yeryüzünü fesada boğanların sultalarına son vermeleridir.

Bilelim ki, “onlar istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır.” Dolayısıyla önemli olan, kişinin tercihini nardan mı, yoksa nurdan mı yana yaptığıdır.