• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Gazze'yiz! Gazze'ye selam ve boykota devam çağrısıyla...

Bakanların değişmesi de hükümetlerin değişmesine benzer.

Çünkü her biri selefinin bıraktığı yerden alıp devam ediyor. Selefi ortaya ne kadar iyi iş çıkarmışsa, halefin işi de o kadar kolay olur. Diğer türlüsünü siz düşününüz.

Neredeyse çeyrek asırlık AK Parti iktidarı nedeniyle şimdiki nesil bu cümleyi bilmezler, ama o yılları yaşayanlar hatırlayacaklardır: "Enkaz devraldık".

İçişleri Bakanından başlayayım...

Sayın Ali Yerlikaya'nın Bakanlık koltuğuna oturur oturmaz, toplumsal güvenliği sağlamak amacıyla gece gündüz demeden toplumsal düzeni bozan kişilere ve suç örgütlerine karşı gerçekleştirdiği ve hala devam eden operasyonlar, ister istemez bana o cümleyi hatırlattı, hatırlatıyor. Ve şunu söylemekten kendimi alıkoyamıyorum: Meğer Süleyman Soylu kendi selefine ne kadar da büyük bir enkaz bırakmış!

İçişleri Bakanlığı, işleyiş ve güvenlik bakımından devletin ve milletin kılcal damarları gibidir. Bu yapıyı oluşturan birey ve kurumlar ne kadar nitelikli ve işinin ehli olsa, toplum da o kadar güvenli olur.

AK Parti Hükümetlerinin Jandarmayı İçişleri Bakanlığının bünyesine alması da küçümsenecek bir reform değil.

Jandarma deyip geçmemek gerekir. Şimdikiler bilmezler, ama önceleri, Polis, Jandarma ve Asker, her biri kendi yetki ve etki alanında vatandaşları etnik ve dini aidiyetleri üzerinden fişlemek ve rahatsız etmek için seferber edilirlerdi. Hele hele jandarma, Türkiye'nin genelinde, ama özellikle Doğu ve Güney Doğu bölgelerinde korku ile anılırdı. Çünkü jandarma demek haksız baskınlar, dipçik, dayak ve daha nice zulümler demekti. Ki o dönemlerde jandarma ile kötü anıları olmayan insan neredeyse yok gibiydi. Bereket versin ki, bu gibi olumsuzluklar oldukça geriletildi.

Polis, jandarma ve asker asli görevini yapmada ne kadar başarılı olursa, güvenliği de o ölçüde sağlamış olur.

Diğer toplumsal bir sorunumuz da bürokratik despotizmdir ki, İçişleri Bakanlığı da bundan payını alıyor. Bu despotizme karşı da gerekli operasyonları en yakında görmek duasıyla...

Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın da bütün seleflerinden farklı olarak Hariciyede bazı reformlar gerçekleştireceğini düşünüyorum.

Önceki görevi gereği devletin iç işleyişine iyice vakıf olduğu şüphesizdir.

Fidan'ın seleflerinde bulunmayan çok önemli bir artısı da Dışişleri Bakanı olmadan önce her Dışişleri Bakanına nasip olmayan uluslararası bir diplomasi tecrübesi edinmesidir! Hatırlanacağı gibi, 5+1 Ülkeleri (ABD, Çin, Rusya, Fransa, İngiltere + Almanya) Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu adına İran'ın Nükleer Silahlar ve Atom Bombası Programını kontrol etmek ve başarırsa sonlandırmak amacıyla yıllarca süren çalışmalar yaptılar. İşte bu toplantılarda Türkiye'yi temsil eden Fidan idi.

Fidan bu süreçte dünyanın en etkili ve aynı zamanda en şeytan diplomatlarını tanımanın yanı sıra bu beş büyük zorba gücün dünyaya nasıl tahakküm ettiklerini de yakından görebildi.

Onlara şeytan demekte ne kadar haklı olduğumu bir örnekle açıklayayım...

Yıllar önce İran'ın atom ve nükleer çalışmalarını ve 5+1 görüşmelerini konu alan bir belgesel izledim. O belgeselde anılan görüşmelere katılan diplomatlarla da röportajlar vardı. İngiliz diplomatın söyledikleri, olayın perde arkasını olduğu gibi görmeye ve anlamaya yetiyordu.

İngiliz diplomat özetle şunları söylüyordu: "İran ile yapacağımız her toplantı öncesinde mutlaka bu 5+1 ülkeleri olarak kendi aramızda bir araya gelir ve yapacağımız toplantıda almak-aldırmak istediğimiz kararı enine boyuna konuştuktan sonra İran ile birlikte toplantı yaparız. Ancak saatler süren konuşmaların, tartışmaların ve çekişmelerin sonunda bir de ne görelim... Bizim kendi kararımızı İran’a kabul ettirmiş olmamız gerekirken, kendimizi onların bizi götürdükleri yerde buluruz. İranlıların çok derin ve felfesik bir diplomasileri var."

Hariciye ile ileride daha çok işimiz olacağından burada noktalayalım.