• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Evvela zamanımızın İbrahim'leri, Musa'ları, İsa'ları, Muhammed'leri, Sümeyye'leri ve Zeynep'leri olan Gazze'ye selam ile...

Hatırlarsanız, Başkan Sayın Erdoğan geçen yıllarda çok samimi bir itirafta bulunarak, İstanbul'a ihanet ettiklerini söylemiş ve bu sözünü aralıklarla birkaç kez tekrarlamıştı.

Geçen zaman içinde bu sözünün yükümlülüklerini yerine getirdi mi veya ne kadarını yerine getirdi, sorusunu açık bırakarak gelelim 31 Mart 2024'te yapılacak yerel seçimlere...

Tabii ki, buradaki sorularımız sadece Erdoğan'a olmadığı gibi, muhatabımız da sadece Erdoğan değildir. Aday gösteren bütün partiler için geçerlidir.  

Belli bir yaşın üstündekiler bilirler, önceleri belediye başkanlarına "Şehremini" denirdi. Şehremini: Şehrin emin kişisi. Ehil ve layık olmasının yanı sıra emanete hıyanet etmeyen... Bu kavramı biraz daha açarsak: Elinden geldiğince ihanete, hırsızlığa, ehliyetsizliğe, liyakatsizliğe, yolsuzluğa, rüşvete ve kısaca toplumun huzurunu bozan hiçbir şeye fırsat vermeyen ve belediyenin imkânlarını bir emanet bilinciyle kuruşuna kadar millete hizmet yolunda kullanan kişi...

Yukarıda saydığımız kötülüklerin önüne bütünüyle geçmenin mümkün olmadığını hepimiz biliyoruz. Ama önemli olan, başkanlık vb. sorumluluk makamında olanların görevlerini hakkıyla ve layıkıyla ifa etmeleridir.

Günümüz için söyleyecek olursak, istisnaları hariç, yukarıda saydığımız kötülüklere az ya da çok bulaşmamış başkanlar yoktur. Yanlış anlaşılmasın, bu sözlerimiz de sadece bir partinin başkanlarına değildir. Biri diğerinden daha fazla hizmet ediyor olabilir, ama emanette birbirileriyle yarıştıklarını söylemek abartılı olmaz. Yani dememiz o ki, istisnaları hariç, hiçbir parti pirüpak değil...

Hele hele belediyelerin yaptıkları hizmetleri bir lütuf gibi sunup başa kakmaları ve insanların onurunu rencide etmeleri yok mu? Gerçekten de utanç vericidir. Oysa zaten aldıkları kayıtlı ve kayıt dışı ücret mukabilinde işlerini yapıyorlar. Bu da doğal olarak beraberinde yukarıda saydığımız bütün kötülükleri de getiriyor.

Belediyelerin, hizmetlerini tanıtmak veya başka bir nedenle şehrin her tarafını posterleriyle kirletmeleri de hem israfın ve hem de ihanetin diğer bir adıdır. Mesela, Avrupa'nın hiçbir şehrinde belediye başkanlarının şehri kendi posterleriyle kirlettiklerini göremezsiniz.

Diğer bir utanç verici gerçekliğimiz de, "çalıp çırpan, ama hizmet de eden" belediyeler ile hiç çalışmayan belediyeler arasında sıkışmışlığımız veya ikisinden birini tercih etmeye kendimizi mecbur görmemizdir.

Neyse, şimdiye kadar olan oldu. İyilik yapanlar dua ve kötülük yapanlar da beddua ile anılacaklardır.

Şimdi artık önümüze bakıyoruz ve bütün siyasi partilere diyoruz ki, ne işini yapmayan başkan istiyoruz ve ne de hem işini yapan hem de hırsızlık yapan başkan...

Bir çeyrek asır AK Parti'de olan İstanbul için de içimdekini söylemeden geçemeyeceğim...

Elbette ki, İstanbul'a hizmeti, önceki bütün iktidarların hizmetlerinin toplamından fazladır. Bu yönüyle takdir ediyoruz. Ama İstanbul'u medeni bir şehir seviyesine getirdiğini söyleyemeyiz. Aksine İstanbul'un tarihi, sosyal, dini, kültürel ve doğal yapısına zarar verdi. İstanbul'un çoktandır bozulan siluetini de geçtik, milyonlar; gökdelenlerin, AVM'lerin ve hala çarpık kentleşmenin kurbanlarıdır. Bir de camilerin hiçbir insani ve ahlaki değer tanımayanların malikânelerine, gökdelenlerine ve şirketlerine boğdurulmaları yok mu?

İstanbul'un manevi havası mı? Ne yazık ki, manevi değerlerle savaşırcasına Fatih, Eyyüp ve Üsküdar'dan bile neredeyse örtülü birer Beyoğlu çıkardılar!

Sonuç olarak bütün partilerden biricik isteğimiz, sizin adaylarınız hangi dinden, hangi milliyetten ve hangi şehirden olursa olsun, kabulümüzdür! Ama her yönüyle işinin ehli olsun. Ki bizler de ihanet etmeyen başkanları da gördüğümüzün huzuru içinde yaşayalım.