• DOLAR 34.652
  • EURO 36.451
  • ALTIN 2920.387
  • ...

Yazımıza bir soru ile giriş yapalım:

Bu Meclis, adaleti merkezine alan bir anayasa yapabilecek duyarlılıkta mıdır?

Neredeyse yüzyıldır merkezine putperestliği koymuş bir anayasa ile yönetildiğimiz, hala yüzleşmek istemediğimiz, geçelim yüzleşmeyi dillendirmekten bile korktuğumuz bir gerçekliğimizdir.

Anayasa; yapılması ve yapılmaması işlerin veya uyulması gereken hükümlerin adıdır. Belki bir kısmımız veya çoğumuz anayasayı çağdaş bir kavram ve çağdaş bir buluş olarak düşünüyoruz, ama anayasa, insanlık tarihi kadar eskidir.

Yalnız anayasa derken, bizim dikkat etmemiz gereken nokta, onun ilahi kaynaklı mı veya beşeri kaynaklı mı olduğudur. Çünkü koyucuları veya yapımcıları bakımından anayasaların- kanunların, "ilahi" ve "beşeri" olmak üzere iki kaynağı vardır. Ve bu her iki kaynak da insanlık tarihi kadar eskidir.

İlahi anayasa derken, bunu sadece biz Müslümanların anladığı gibi, yani Allah'tan gelen hükümlerle sınırlı görmemek gerekir. Çünkü Yahudi, Hristiyan, Budist ve diğer inançlardaki insanlar da kendileri için ilahi olan buyrukları esas alırlar.

Beşeri anayasadan kasıt ise, bir veya birden fazla kişinin yaptığı kanunlar bütünüdür. Ki hem tarihte ve hem de günümüzde her iki türün de çokça örnekleri vardır.

Beşeri kanun derken, bunu peşinen ilahi kanun karşıtlığı şeklinde almak yanlış olur. Beşeri olan bir anayasanın ve beşeri kanunların ilahi kanunlarla barışık olması ve ilahi kanunlar doğrultusunda yapılması da mümkündür. Ki bunun da hem tarihte ve hem de günümüzde örnekleri vardır.

Bir anayasa ne kadar insani ise, o kadar güven içerir. İnsanilikten kastımız, o anayasanın hiçbir ayrım yapmaksızın, hükmettiği insanların dinini, canını, aklını, neslini ve malını evrensel hak ve adalet ölçüleri içinde güvence altına almasıdır.

İster ilahi olsun, ister beşeri, bütün anayasalarda itaat vardır ve esastır! Hatta bazı anayasalarda itaatin yanında bir de tapmak vardır. Bu tapılan şey de kimilerine göre bir tanrı ve kimilerine göre bir şahıs, bir topluluk ve bir nesnedir. Zaten anayasaların ilk bakışta göze çarpan özelliklerinden biri de itaatte ve-veya tapmakta kimi ve-veya neyi esas aldıklarıdır.

Mesela, bu bağlamda Türkiye'nin mevcut anayasası da diğer birçok ülkeninki gibi beşeri olmanın yanı sıra tapmayı da esas alıp dayatan bir içeriktedir. Çünkü içinde "değişmez-değiştirilemez" hükümler içermektedir.

Mevcut anayasanın diğer bir özelliği de, insanları etnik ve dini aidiyetleri üzerinden ötekileştirmesi, ırkçı öğeler barındırması ve inançlarını yaşamak bakımından bütün vatandaşlarına eşit haklar tanımamasıdır!

Devletin-İktidarların bugüne kadar dini ve etnik aidiyetler üzerinden yapageldikleri hak tecavüzleri, yüz binlerce insanımızın canına mal olan çatışmalar ve daha nice olumsuzluklar bu darbe eseri anayasanın bize maliyetidir.  

Haktan ve adaletten yana olduğunu söyleyen her liderin, liderden de öte her bireyin uğraşlarının başında bu anayasadan kurtulmak olması gerekirken, bunun lider olarak Erdoğan ile sınırlı olması da acınası bir halimizdir.

Sonuç olarak, Başkan Erdoğan'ın yeni anayasa talebini evrensel hak ve adalet ilkeleri temelinde selamlıyor ve hak ve adaletten yana olan herkesi de halimizi ve geleceğimizi ilgilendiren bu hayati meselede sorumluluk almaya davet ediyoruz.

Sizler de takdir edersiniz ki, birilerine tapmayı ve dahi zilleti dayatan bir anayasadan kurtulmanın yolu da adaleti esas alan bir anayasadan geçmektedir.