• DOLAR 34.55
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3006.52
  • ...

Türkiye, geçirdiğimiz haftanın başında Afganistan İslam Emirliği’nin bir heyetini Ankara’da ağırladı.


Afganistan heyetinin başında Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Sayın Molla Abdulgani Birader Ahund bulunuyordu.


Heyet, Türkiye Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan başta olmak üzere diğer bazı yetkililerle bir dizi görüşme ve toplantı gerçekleştirdi.


İkili görüşmeler beklendiği gibi, diplomasiden ticarete, ekonomiye, Afganistan’da yatırımlara ve Türkiye’de mukim Afganlıların sorunlarına kadar birçok konu ele alındı.


Türkiye’nin bu girişimi geç kalınmış bir eylem ve alınan da kararlar küçük görülebilir, ama bütün bunların, yenilgisini hazmedemeyen ABD’nin Afganistan’a karşı uyguladığı topyekûn ambargolara rağmen olduğu da unutulmamalıdır!


Yeraltı ve yerüstü zenginlik kaynaklarıyla adeta bir hazine olan Afganistan’ın bundan sonra da rahat bırakılmayacağını herkesten çok Afganlılar biliyordur. Afganlıların bilmeleri gereken diğer bir gerçek de, 40 yıllık işgaller ve savaşlar nedeniyle baştanbaşa tahrip edilen, milyonlarca şehit ve gazinin yanı sıra milyonlarca göç veren Afganistan’ın yeniden inşasının hem çok zor ve hem de uzun bir süreç olduğudur.

Ancak inanıyoruz ki, 20. yüzyılın başında İngilizleri ve sonunda Rusları ve 21. Yüzyılın başında da kendisini dünyanın biricik süper gücü olarak dayatan ABD’yi yenen Afganlılar, önlerindeki bu engellerin de üstesinden gelecek kadar güçlüdürler. Yeter ki, küçük cihadın ardından şimdi büyük cihadın içinde oldukları bilinciyle davransınlar.


Görüşmelerden sonra Fidan’ın iki ülke arasındaki ticaretin önemine dikkat çekerek, Afganistan'da yatırım yapmak isteyen Türk iş insanlarını teşvik edip destekleyeceklerini ve iki ülke arasındaki ilişkilerin güçlenerek devam edeceğini söylemesi, Türkiye’nin artık somut adımlar atacağının da bir işaretidir.


Hatırlanacağı gibi, daha önce de Ankara-Kabil arasında karşılıklı ziyaretleşmeler oldu, ama kayda değer somut adımlar atılamadı. Çünkü Afganlıların 20 yıllık işgalin sonunda kendisine büyük bir yenilgi yaşattıkları ABD, Afganistan’a karşı savaşını başka alanlarda devam ettirmektedir. Afganistan İslam Emirliği’ni tanımamakla kalmıyor, diğer ülkelerin Afganistan’ı tanımalarına, ticari ilişkiler kurmalarına ve Afganistan’a yatırım yapmalarına da engel oluyor. Ki ABD’nin BM İnsan Hakları Beyannamesini ve diğer uluslararası teamülleri hiçe sayarak Afganistan’ı tanımaması, diğer ülkelerin tanımalarına engel olması ve üstüne üstlük ekonomik uygulaması, yalın bir şekilde ifade etmek gerekirse, bir devlet terörüdür!


Bu durumda başta Afganistan İslam Emirliği olmak üzre diğer bağımsız ülkelere düşen görev de belli: Kendi milli çıkarları gereği ABD’nin yaptırımlarına boyun eğmemek!
Bu vesile ile ümit veren diğer bir gelişmenin haberini de verelim…

Afganistan İslam Emirliği, Afganistan’ın yeniden inşası için muhtemelen önümüzdeki Ekim ayında Kabil’de uluslararası bir konferansa ev sahipliği yapacaktır.


Konferansın organizesini de dünyanın dört bir yerinden yüzlerce seçkin Afgan üyesi olan İbni Sina Araştırma ve Geliştirme Merkezi yapmaktadır. Anılan merkezin yöneticileri kendilerini partiler üstü, siyasetin dışında ve sadece Afganistan’ın yeniden inşasına adayan şahsiyetlerden oluşan bir topluluk olarak tanımlamaktadırlar. Adını “Afganistan Ekonomi Mucizesi” olarak koydukları bu projeyi hayata geçirmek için iş insanlarını, yatırımcıları ve gazetecileri ve bilim insanlarını bu mucizenin bir parçası olmaya çağırıyorlar.


Anılan merkez, daha sağlıklı hizmetler sunabilmek için ilişki ağını genişletmeye ve Arge çalışmaları yapan kurumlarla da görüş alışverişinde bulunmaya ve çalışmaya açıktır.
Eminiz ki, Türkler cihat sürecinde Afgan kardeşlerine yardım ettikleri gibi şimdi de devlet- hükümet ve ilgili kişi ve kurumlar Afganistan mucizesinin gerçekleşmesine katkıda bulunacaklardır.


İnşallah önümüzdeki haftalarda hem İbni Sina Araştırma ve Geliştirme Merkezi’nin çalışmaları ve hedefleri ve hem de Kabil’de düzenlenecek konferansın ayrıntıları hakkında gerekli bilgileri paylaşabileceğiz.

Sonuç olarak şunu da belirtmeden geçemeyeceğiz:


Bugün dünyanın dört bir yerinde yaşayan milyonlarca Afganlının içinde on binlerce iş insanı ve her biri kendi alanında uzmanlaşmış yüzbinlerce beyin insanı vardır. Diyebiliriz ki, bunların az bir kısmı hariç, ezici çoğunluğu kendi ülkeleri için her türlü fedakârlıkta bulunmaya hazırdır. Yeter ki, Afganistan İslam Emirliği, bu geri dönüşü sağlayacak adımları atsın ve işlerin hak, adalet, ehliyet ve liyakat ölçüleri içinde yapılacağının güvencesini versin. Zaten İslam’ın bizden istediği de bu değil mi?