• DOLAR 34.55
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3006.52
  • ...

Evvela… Neden bu sıfatların ve bu isimlerin üzerine basa basa haykırıyoruz? Çünkü bu isimlerimizden ve bu sıfatlarımızdan dolayı zulüm gördük ve görüyoruz.

Saniyen… Neden hala muğlak ve hala karnımızdan konuşuyoruz? Neden hala kuşdili ve işaret dili konuşuyoruz? Ve neden hala takiye yapıyoruz? Çünkü bu seçim sürecinde kullandıkları dil ve gerçekleştirdikleri eylemlerden hareketle o azgınların hiç mi hiç değişmediklerine şahit olduk ve şahit oluyoruz.

Müslümanlar eğer hala, neden kendilerine yeni bir din dayatıldığını… Neden ibadetlerini ve ezanlarını Türkçe yapmak zorunda bırakıldıklarını… Neden inançlarından ve giyimlerinden dolayı katliamlara, sürgünlere ve işkencelere maruz kaldıklarını soramıyorlarsa…

Aleviler eğer hala, işledikleri hangi suç nedeniyle karadan makinalı tüfeklerle ve süngülerle ve havadan bombalarla öldürüldüklerini soramıyorlarsa…

Kürtler eğer hala, neden inkâr edildiklerini… Neden dillerinin yasaklandığını… Neden katliamlara, darağaçlarına, sürgünlere, işkencelere ve zindanlara mahkûm edildiklerini… Ve neden Bulgaristan’daki, Yunanistan’daki ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ndeki Türkler kadar hak sahibi olmadıklarını soramıyorlarsa…

Hepsinin nedeni, hala o azgınların şerrinden emin olmadıklarındandır…

Zaten bu korkular değil mi ki, Cumhuriyetin ilk yüzyılını irademizin eseri olmayan ve aynı zamanda insanlık suçlarıyla ve darbelerle malul olan anayasalarla geçirdik? Yine bu korkular değil mi ki, geçen yüz yıl boyunca işledikleri onca insanlık suçlarından bir tanesi için bile olsun, faillerinden hesap soramadık ve onlara özür diletemedik?

Onun içindir ki, Müslümanlar olarak; Aleviler, Kürtler ve Türkler olarak bir yol ayrımındayız. Ya önümüzdeki yüzyılı da kinden ve kanımızdan beslenenlerin zulmü, korkusu ve tahakkümü altında geçireceğiz ya da bütün imkânlarımızı adaletin tesisi yönünde seferber edeceğiz!

Sonuç olarak bugün bir yol ayrımındayız.

Boykot da kimilerine göre bir seçenektir, ama bizce doğru olanı, adaletten yana tercihimizi yapmak… Diyelim ki, seçeneklerin her ikisi de iyilikte veya kötülükte birbirine yakın görünüyor olsunlar. Aklımızı, muhakememizi, basiretimizi ve ferasetimizi yerli yerinde kullandığımızda, zerre kadar bile olsa, hangisinin diğerinden daha adil olduğunu bilebiliriz.

Dediğimiz gibi önümüzde iki seçenek var…

Bir tarafta, her ne kadar hala helalleşmekten söz ediyor olsa da seleflerinin gerçekleştirdikleri katliamları, uyguladıkları inkâr politikalarını, toplumu dini ve etnik aidiyetleri üzerinden mürteci ve bölücü diye ötekileştirmelerini ve işledikleri insanlık suçlarını eleştirmek veya mahkûm etmek yerine sahiplenen ve o çerçevede yönetmek isteyen Kılıçdaroğlu…

Ve diğer tarafta, hükümet olduğu son 20 yıl içinde Müslümanların, Alevilerin ve Kürtlerin CHP tarafından gasp edilen haklarından bir kısmını iade eden, devletin inkâr politikalarını kısmen de olsa gerileten ve vaatleri arasında milletin iradesini şimdikinden daha fazla dikkate alan bir anayasa olan Erdoğan…