Bir toplum susan âlimleri ile savrulan âlimleri arasında sıkışırsa…
Buradaki âlim kavramını aynı zamanda aydınlar anlamında da kullandığımı belirterek söze gireyim… Hatta yerine ve zamanına göre bunlara filozofları ve kanaat önderlerini de ekleyebiliriz. Çünkü toplumların iflahı ve ıslahı da, ifsadı ve çöküşü de bunlar üzerinden, bunların aracılığıyla ve bunların aktif desteğiyle gerçekleşir.
Bir yerde yöneticiler eğer Firavun ve Nemrut gibi tanrılık iddiasında bulunacak kadar ileri gitmişlerse, ya da birilerinin yaptığı gibi Kur’an sayfalarını mızraklarının başına geçirmişlerse, kimi sultanlar gibi çocuklarını ve kardeşlerini öldürmüşlerse ve Mustafa Kemal gibi yeni bir toplum inşa etmek adına topluma yeni bir din dayatmışlarsa, en büyük destekçileri hep âlimler olagelmiştir.
Yani anlayacağımız, ne zaman, nerede ve hangi toplum olursa olsun ve dahi o toplumun dini ne olursa olsun, değişmeyen tek şey, oradaki âlimlerin belirleyici rolleri ve etkileridir.
Âlimlerin güçleri değil, ama etkileri ve etkilemeleri bazen yöneticilerden de daha fazladır. Nitekim Yahudiliği ve Hristiyanlığı tahrif edenler de onların din adamlarından başkası değildir.
Dinlerin tahrifi de mevcuda eklemeler, mevcuttan çıkarmalar ve mevcudu değiştirmeler gibi değişik yollardan gerçekleşir. Bazen de hükümler bağlamından koparılmak ve anlamları çarpıtılmak suretiyle bu tahrifler gerçekleştirilir. İslam için yapılan da bu sonuncusudur.
Hele hele bir de istismar var ki, yine bu da bütün dinler için geçerlidir.
Oysa eğer dinin tahrifi, çarpıtılması ve istismarı söz konusu olduğunda, âlimler tavırlarını temsil ettikleri dine yakışır bir şekilde ortaya koyarlarsa, istismarı önleyebilecekleri gibi, ifsadın ve çöküşün önünü de kesmiş olurlar. İstismarcıların güçlerinin ağır basması durumunda ise de, en azından ifsadın aracı olmadıkları için onurlarını korumuş olurlar.
Bugün Türkiye özelinde de yoğun mu yoğun bir din istismarına şahit oluyoruz. Bunun için kişi, kurum, parti, cemaat vs. ismi vermemiz ve onların üzerinden gitmemiz gerekmiyor. Adı ve sanı ne olursa olsun, İslam’a atıfta bulunanların söz ve eylemlerini İslam’ın hükümlerine vurduğumuzda, samimi olup olmadıklarını bilebiliriz. İstisnaları dışında kalan âlimlerimizin yükümlülüklerini yerine getirmeyişleri toplumun işini zorlaştırıyor.
Zaten din istismarının tavan yapmasının nedeni de, kimi âlimlerin susmaları ve kimilerinin de savrulmalarıdır. İlimleriyle amil olmaları gerekirken, suskunluklarıyla ve savrulmalarıyla hem dinin istismarına aracı ve ortak oluyorlar ve hem de toplumun haktan ve adaletten uzaklaşmasına katkı sunmuş oluyorlar.
Haddizatında Peygamberlerin olan ve ilimde ve toplumun aydınlatılmasında akıttıkları mürekkep şehitlerin kanı kadar değerli âlimlerin dünyevi menfaatlerine yenik düşerek susmaları ve savrulmaları ne kadar acı… Zaten hayatımıza adaletin değil, zulmün rengini vermesinin en büyük nedenlerinden biri de bu susmalar ve savrulmalar değil mi?
Selam olsun ilmi ile amil olan âlimlere…