• DOLAR 34.121
  • EURO 38.163
  • ALTIN 2879.096
  • ...

Hemen soruyorsunuzdur; “Türkiye bir din devleti mi, diye…

Evet, Türkiye de bir din devletidir. Her ne kadar bilmezden ve görmezden gelsek de bu gerçeği değiştiremeyiz. TBMM'nin duvarında, ''hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir" yazılı olması ve anayasasında, "Türkiye Cumhuriyeti Devletinin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu" hükmünün bulunması da bu gerçeği değiştiremez. Çünkü bir devlet eğer, içinde, "değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez" hükmü bulunan bir anayasa ile yönetiliyorsa, bir din devletidir. Dolayısıyla bu durumda cevabını bilmemiz gereken sorular şunlardır: Bu devletin dini ilahi mi, yoksa beşeri mi? Bu din ilahi olsun veya beşeri, adil mi? Bütün vatandaşlarının beş temel hakkını kayıtsız ve şartsız bir şekilde güvence altına alıyor mu?

Dinler, bilindiği gibi, “ilahi” ve “beşeri” olmak üzere ikiye ayrılırlar. İster ilahi olsunlar ve ister beşeri, dinlerin ortak özellikleri, dokunulamaz ve değiştirilemez yönlerinin ve maddelerinin olmasıdır. Bununla birlikte bir din, ister ilahi olsun, ister beşeri, edilgendir. Onu etken hale getiren de insandır. Ve en önemlisi de ilahi bile olsa, hiçbir din tahrif edilmekten azade değildir. Dolayısıyla haddizatında edilgen olan dinler iki şekilde etkinleştirilirler; ya oldukları gibi yaşanarak veya tahrif edilerek... Kur’an da buna açıkça işaret eder, geçmişteki kavimlerin kendi dinlerini tahrif ettiklerini bildirir. Bu tahrif eylemi her zaman mümkün olduğu içindir ki, Kur'an şu uyarıyı da yapar: "Aldatıcılar sizi Allah'ın adı ile aldatmasınlar!"

Türkiye Cumhuriyeti Devleti de anayasasında “değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez” maddeler içerdiği içindir ki, bir din devletidir. Bu dinin adı da Kemalizm'dir.

Kemalizm, milletin kendi iradesi ile seçtiği bir din değil, aksine, kurucusu tarafından millete kanla, zorla dayatılan ve halefleri tarafından da benzer yöntemlerle yaşatılan bir dindir.

Yani anlayacağımız, ülke olarak yüz yıldır Kemalizm dini ile yönetiliyoruz. Müslümanlar her ne kadar hala toplumun ezici çoğunluğunu oluşturuyor olsalar dahi, hala inançlarını-iradelerini idarelerine yansıtmanın uzağındadırlar. Bu uzaklığın da ne kadar olduğu, onların inançlarına olan samimiyetleriyle doğru orantılıdır.

Mevcut partilerle ve ittifaklarla ne kadarı yapılabilir, ayrı bir konu. Ama hedef, adalet ve adil bir devlet olmalıdır. Öyle bir adalet ki, dinine, diline, rengine ve mülkiyetine bakmaksızın herkesin, bütün vatandaşlarının temel haklarını güvence altına alsın.

Seçmenlerin ne kadarı statükodan, despotizmden, inkâr politikalarından, insanlık suçları ile malul anayasadan ve kısaca Kemalizm’den yana oy kullanacak ve ne kadarı, az da olsa adil bir devletin kapılarını aralama yönünde olacak, yaşayanlarımız görecektir.