Viyana’da bayram namazı ve düşündürdükleri
Bayram namazını, Viyana’nın 21. Bölgesinde bulunan İslam Merkezi Camii’nde kıldık. Viyana’nın tek minareli camiidir.
Cami, Tuna Nehri havzası üzerine kuruludur. Özellikle cuma ve bayram namazlarında cemaate yetmez. Hatta bahçesinde inşa edilen kapalı alan ile açık alan da dar geldiği için, sağındaki büyük alanı kullanmamıza da izin verilmektedir. Yeter ki, hava muhalefeti olmasın.
Bu bayram günündeki hava da o kadar güzeldi ki…
Katılım da çok yoğun olduğundan iki grup halinde namaz kıldırıldı. Her ikisinde de caminin içi, bahçesi ve yanındaki alan tıklım tıklımdı. Her defasında binlerce kişi vardı. Dünyanın dört bir yanındaki Müslümanlar hep bir arada idi ve Allah Ekber sesleri Viyana’nın semalarında yankılanıyordu.
Diyebiliriz ki, bu kadar farklılığı bir arada bulabileceğimiz yerler sadece Kâbe, Mescidi Nebevi ce camilerdir.
Müslümanların, bir ayı oruç ve diğer ibadetlerle geçirdikten sonra bir araya gelip bir de topluca ibadet ederek oluşturdukları bu manzara o kadar hoş idi ki…
Camilerimize hapsettiğimiz ümmetçiliğimiz bu kadar hoş ise, bunu bir de etrafımıza, işimize ve ilişkilerimize yansıtabildiğimizi düşününüz…
Tabii, Viyana’da cuma ve bayram namazlarının kılındığı yer sadece andığımız merkez değil. İrili ufaklı onlarca cami daha vardır. Ki hepsi de belli gün ve vakitlerde dolup taşar.
Cami derken, buna bir açıklık getirmekte yarar vardır. Avrupa’daki camiler, Türkiye ve diğer İslam ülkelerinde olduğu gibi devlete, yani devletin ilgili kurumuna bağlı değil, değişik cemaatler tarafından kurulup yaşatılırlar. Dolayısıyla yasal şartlarını yerine getiren herkes cami açabilir. Bunun içindir ki, hemen hemen her cemaatin bir veya birden fazla camisi bulunmaktadır. Hem Viyana’da ve hem de Avusturya genelinde camilerin büyük çoğunluğu Türklerin eseridir. Gerisi diğer ülkelerden gelen Müslümanlarındır.
Bilmeyenler için hatırlatalım; Avusturya’nın İslam ve Müslümanlarla ilişkileri özel bir yere ve öneme sahiptir. Avusturya, İslam’ı resmen tanıyan ilk ve tek Avrupa ülkesidir. Bu tanıma da 1912 yılında olmuştur. Bunun da nedeni, Avusturya’nın, kitle halinde Müslüman nüfusa sahip olan ilk Avrupa ülkesi olmasıdır. Bu da 1878 Berlin Antlaşması’nda Osmanlı’nın elindeki Bosna -Hersek’i ilhak etmesiyle oldu. Avusturya, ilhak ettiği Müslümanları bir taraftan asimile etmeye çalışırken, diğer taraftan onları resmen tanımayı da ihmal etmedi. Örneğin, orduya alınan Müslüman Boşnaklar dini vecibelerini yerine getirebiliyorlardı. Avusturya, Müslüman askerler için bir de dini sorularını ve sorunlarını yöneltecekleri din adamları tahsis etmişti.
Balkan Savaşı ve akabinde meydana gelen Birinci Dünya Savaşı, hem Osmanlı ve hem de Avusturya imparatorluklarının da sonu oldu. Avusturya bu savaşlarla Müslüman vatandaşlarını yitirdi, ama İslam Kanununu korudu.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avusturya’ya gelen Müslümanlar da zaman içinde bu müktesep hakkı tekrar aktif hale getirdiler ve 1970li yıllarda Avusturya İslam İnanç Topluluğunu (Islamische Glaubensgemeinschaft in Österreich) kurdular. Avusturya İslam İnanç Topluluğu deyip geçmemek gerekiyor. Çünkü bununla Müslümanlar Kilise ve Havra düzeyinde, diğer bir ifade ile onlarınki ile eşit olan özerk ve resmi bir statü kazanmış oluyorlardı. Ki Avusturya’daki Müslümanların 1970li yıllardaki sayısı da 30 binin altında idi. Buna rağmen Müslümanlar Avusturya’da Hristiyanlardan sonra ikinci büyük dini topluluğu oluşturmaktadırlar.
Bu vesile ile Afgan Ahmed Abdurrahim Zei ve Boşnak Smail Baliç’in şahsında emeği geçenleri rahmet ve saygı ile anıyoruz.
Haliyle 50 yıl sonraki, yani şimdiki sayımızı merak edenler için de kısa bir bilgi verelim:
Bugün itibariyle Avusturya’nın nüfusu dokuz milyon iken, Müslümanların sayısı da 800 bini bulmaktadır. En büyük grubu Boşnaklar oluştururken, onları Türkler takip etmektedir. Fakat yukarıda da belirttiğimiz gibi, cami-cemaat düzeyinde en örgütlü olanlar ve en fazla cami-dernek sahipleri Türklerdir.
Camilerimizin-derneklerimizin niteliği mi? Bizim niteliğimiz ne ise, kurumlarımızın niteliğinin de ondan farklı bir şey olmadığını siz de biliyorsunuz zaten. Ama bu konulara da inşallah ileriki yazılarda gireriz.
Yeryüzünde hiç kimsenin zulüm görmediği ramazanları, bayramları ve günleri yaşayacağımız günleri görmenin ümidi ve dualarıyla bayramınız kutlu olsun!