• DOLAR 34.653
  • EURO 36.383
  • ALTIN 2931.677
  • ...

Uzun süredir işlemek istediğim bir konu idi, ama bir türlü fırsat olmadı.

Son zamanlarda kimi ülkelerin büyükelçileri yeniden Türkiye’nin içişlerine doğrudan müdahale anlamına gelen söz ve eylemlere girişince, ben de artık erteleyemedim.

Bunun iki nedeni var. Birincisi; Batılı elçilerin içişlerimize müdahalelerinin yeni olmadığına ve ikincisi; Osmanlı’da olduğu gibi bugün de Batılıların her türlü gayrimeşru müdahalelerine selam duranların ve çıkarlarını onların çıkarlarıyla özdeşleştirenlerin olduğuna dikkat çekmek. Gerçi, Osmanlı Dönemindeki yabancı müdahalelerine selam duranlar Müslüman da değillerdi, Türk de. Dolayısıyla tasvip etmesek de anlayabiliyor ve bir anlam verebiliyoruz. Ama bugün Batılı ülkelerin ve elçilerinin hangi ülkelere dost ve hangilerine düşman olmamız gerektiğinden başlayarak içeride eğitimimize, ekonomimize, siyasetimize ve hatta seçimlerde kimleri iktidardan düşürüp, kimleri iktidar yapmamız gerektiğine kadar her şeyimize müdahalelerini bir emir eri gibi selamlayanların ne dinleri ve ne de milliyetleri hakkında kesin bir şey söyleyemiyoruz! İddialarına bakılırsa, Müslüman da onlardır, Türk de onlar…

Ve çok ilginçtir ki, bunlar yeni de değiller. Daha açık söylemek gerekirse, Türkiye Cumhuriyeti ile yaşıt olmalarının yanı sıra, anayasalardan darbelere kadar ülkenin kaderi hakkında da belirleyicidirler.

Batılı derken, sadece Avrupa ülkelerini kast etmiyoruz. Bunların içinde Rusya ve ABD de vardır. Hatta son 50 yıl için israil’i de bunların içine katabiliriz.

Avrupa’nın üniversiteleri de Batılıların diğer ülkelere yaptıkları çok geniş olarak işlemişlerdir. Bu çalışmalardan hareketle diyebiliriz ki, Batılıların en fazla müdahale ettikleri ülkelerin başında dün Osmanlı geliyordu ve bugün de Türkiye… Batılılar, birbirileriyle olan ilişkileri ister dostça veya ister düşmanca olsun, Osmanlı ve Türkiye söz konusu olduğunda, hep birlikte hareket etmektedirler. Hatta o zamanlar Osmanlı ile ve şimdi de Türkiye ile müttefik olanlar bile, bu müdahalelerdeki yerlerini almakta hiç tereddüt etmemişlerdir.

Onların bu kesintisiz müdahalelerine rağmen denebilir ki, ne Türkiye toplumu ne Türkiye’nin üniversiteleri ve ne de iktidarıyla ve muhalefetiyle Türkiye’nin siyasileri durumdan vazife çıkaracak bir bilinçte ve duyarlılıkta değiller.

Yalnız Batılı ülkelerin ve onların elçilerinin müdahalesinden söz ederken, Osmanlı’yı iki ayrı döneme ayırmamız gerekir. Çünkü ilk dönemde müdahale eden Batılılar değil, Osmanlı’dır, ta ki Osmanlı gerileme dönemine girip her türlü saldırıya açık hale düşünceye kadar…

Burada kastettiklerimiz de bireysel müdahaleler değil, kolektif ve sistematik müdahalelerdir. Bu müdahalelerin başlangıcı olarak 19. Yüzyılın ikinci yarısını, yani Osmanlı hakkında “Hasta Adam” teşhisini koydukları yılları söyleyebiliriz.

Onlara göre, “Boğaz’daki Hasta Adam” artık ölüm yatağındadır ve üç kıtaya kadar uzanan göz kamaştırıcı ve dahi çıldırtıcı bir mirası var.

Avrupalıların adını “Şark Meselesi” koydukları bu hal, aslında hem Avrupa ve hem de Türk Tarihi bakımından bir dönüm noktasıdır ve bir milattır. Nitekim Avrupalılar bunun teorisinin de pratiğinin de kitabını yazmışlardır! Ancak üzerinden neredeyse 300 yıl geçiyor olduğu halde biz hala bu konulara yabancıyız. Çünkü tarihimizi bile onlar yazdılar ve yazmaktadırlar.

Bunun semeresini misliyle almalarının ve bugün de her zamanki rahatlıkla içişlerimize müdahale etmelerinin nedeni de bu değil mi?

Bugünlerde elimde, Andreas Rathberger’in kaleme aldığı ve Avrupa elçilerinin Osmanlı’ya müdahalelerini konu alan bir doktora çalışması var. Dileyenler internetten de indirebilirler. (https://utheses.univie.ac.at/detail/26495) Kitapta, Batılıların İstanbul’daki elçilerinin Girit Adası üzerinden gerçekleştirdikleri müdahaleleri anlatılıyor. Ama aynı birlikteliği öncesinde de özellikle Ermeniler konusunda da görüyoruz. Çünkü 1878 Berlin Antlaşması’ndaki görevleri, Osmanlı Devleti’nin Ermenilere yönelik reformları gözlemlemek olduğu halde, bu görevlerini kesintisiz ve kolektif bir müdahaleye çevirmişlerdir. Yazarın kitaba başlık yaptığı cümleden de anlaşıldığı gibi, aslında kendileri de bu müdahalelerin utanç verici olduğunu biliyorlar, ama yine de yapıyorlar.

İnşallah devam edeceğiz…