• DOLAR 34.55
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

Dünden alalım…

12 Eylül 1980’de darbe yapan Kenan Evren’i yaşı yetenlerimiz hatırlar, siz gençler de lütfen tanıyınız. Neden tanımanız gerektiğinin anahtarlarından birini, ipuçlarından birini verelim, gerisini de siz getiriniz…

Biliyorsunuz, 12 Eylül Darbesinde de yine ABD vardı. Nitekim 1970’li yıllarda CIA’nin Türkiye Şefi olan Paul Henze, dönemin Başkanı Jimmy Carter’a “bizim çocuklar başardı” diye haber bildirmişti.

Sonraları gerçekleştirilen 28 Şubat, E-Muhtıra, 15 Temmuz Darbelerinin de değişmeyen aktörünün Büyük Şeytanı olduğunu gördük ve yaşıyoruz.

Evren, gerçekten de az hain biri değildi. O kadar hain idi ki, ülkeyi darbe yapılacak kıvama getirinceye kadar binlerce insanımızın kanına girmekten çekinmemişti. Gençlerimizi sağcı, solcu, mürteci ve bölücü diye birbirine kırdırdığında, Perinçek de kendi grubuyla birlikte Maocu olarak sahadaki görevini ifa ediyordu. Perinçek’in Aydınlık gazetesi mi? Maazallah…

Darbeyi yapan Evren, güya terörü de bıçak gibi kesmişti, ama ne hikmetse 12 Eylül’ün artıklarından olan PKK, bu kez de yurtdışından Türkiye’ye saldırılara geçmişti.

İşte tam da o yıllarda Evren, 12 Eylül sürecindeki şiddet ve terör eylemlerini gerçekleştirdiler diye binlerce insanı zindanlarında tutuyorken, içeride olması gerekenlerden biri olan Perinçek’i de Beka Vadisi’nde görüyoruz. Hem de yoldaşı Öcalan ile birlikte TSK mensuplarına kurşun sıkan militanları denetlerken ve dahi Apo’suna gül uzatırken…

Peki, sonrasında ne mi yaptı Perinçek? PKK’ye yönelik görevini dostu Yalçın Küçük’e devrettikten sonra yeni görevi gereği, dümeni Müslümanlara, Milliyetçilere ve Muhafazakârlara doğru kırdı.

Nasıl ki, Yalçın Küçük, görevi devralır almaz PKK-HDP h medyasının gözdesi ve yurtiçinden yurtdışına kadar gerçekleştirilen bütün konferansların baş konuşmacısı oldu ise, Perinçek de başta iktidar medyasının müdavimlerinden ve hatta akil adamlarından oluverdi. Gerisini de çorap söküğü gibi getiriyor.

Konferanslarında, “kardeşim APO’ya selam” ve “gerillaya selam” gibi sloganlarla APO’nun müritlerini heyecana getiren Küçük’ün o aralar iki görevi vardı. Birincisi; PKK-HDP’yi hala Kürtlerin en geniş tabanlı örgütlenmesi ve aynı zamanda Irak’ta özerk olan Kürdistan Bölgesel Yönetiminin baş düşmanı yapmak. İkincisi; Kürtlerin Müslüman olmaları nedeniyle Marksist-Leninist ve aynı zamanda Laik olan PKK-HDP’nin de zamanla pragmatik davranıp Müslümanlara karşı yumuşayabileceği endişesinden hareketle onlara Atatürk’ün laiklik anlayışını dikte etmek! Küçük’ün kendi görevini hakkıyla ve layıkıyla yerine getirdiğini ve bu her iki hedefinde de başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Hatta denebilir ki, PKK-HDP medyasının bugünkü birçok kalemi de Küçük’ün suhteleridir.

Perinçek’in de görevini yapmak konusunda Küçük’ten geri kalır yanı yoktur!

Dediğimiz gibi Perinçek, oldukça yeteneklidir. Hele hele fitne ve fesatta ellerine su dökecek az kişi vardır!

Perinçek’in şimdiki durağı, yani yeni görevi ise, şahit olduğumuz gibi başta iktidara yakın medya olmak üzere, milliyetçi ve muhafazakâr çevreler ve kimi dernek ve vakıflardır. Perinçek’te nasıl bir cevher keşfettilerse, ona karşı o kadar ezikler ki, kendisini akil adam gibi görüp ve el üstünde tutabiliyorlar. Oysa Perinçek aynı Perinçek’tir. Yani görevinin adamıdır!

Daha açık söyleyelim; Atatürk’ün İslam’a bakışı ne idiyse, Perinçek’inki odur! Ve Atatürk’ün Kürt politikası ne idiyse, Perinçek’inki odur! İnanmayanlar, Perinçek’in İslam için yazdıklarına baksınlar. İnanmayanlar, Beka Vadisindeki Perinçek’e, 15 Eylül 1991 tarihli İkibin’e Doğru dergisinde Kürt Sorununu çözmek adına önerdiği "Demokratik, Federal, Emekçi Cumhuriyeti"n resmi dillerinin Türkçe ve Kürtçe olduğunu söyleyen Perinçek’e ve sonraları da Kürtçe’nin bir eğitim dili olamayacağını iddia eden Perinçek’e baksınlar.

Böylesine bir fesat ve fitne küpü olmasına rağmen, birilerinin Perinçek’i ekranlarının vazgeçilmezi yapmaları ve hele hele sözüm ona Kürtlerin sorunlarının konuşulduğu konferanslarda Perinçek’i baş konuşmacılardan yapmalar yetmezmiş gibi bir de Kürtlere yeni kurtuluş(!) reçeteleri sunmasını ağzı açık dinlemeleri oldukça düşündürücüdür!

Ama Perinçek bu, durur mu? O da bir taraftan kendisine meftun olan zavallılara yapmacık gülücükler dağıtırken, diğer taraftan Ümit Özdağ, Muharrem İnce vesaire ile yarışırcasına her fırsatta Müslümanlara kinini kusuyor!

Efendileri gibi Küçük’lerin Perinçek’lerin en korktukları gerçek ise, Müslümanların kendi ayaklarına vurulan milliyetçi ve laik prangaları kırmaları ve Türkler ve Kürtler olarak adalet ve İslam kardeşliği temelinde yeniden tarihteki yerlerini almalarıdır!

Hele hele Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın HÜDA PAR ile görüşmesi ve bu görüşmelerin ittifaka doğru olumlu bir seyir çizmesi, Perinçek’leri çılgına çevirmeye yetmiştir.

Öyle ki, sözü Ak Parti ve HÜDA PAR görüşmelerine getirdiğinde, şeytan çarpmışa dönüyor ve adı ve sanı ile kendisini Müslüman olarak tanımlayan HÜDA PAR hakkında hem “İslamcı”, hem “Kürt Milliyetçisi” ve hem de “yobaz” diyebiliyor.

Peki, sizce Perinçek, İslamcılık ile Milliyetçiliğin ak ile kara kadar birbirinin zıttı olduğunu bilmeyecek kadar cahil veya aptal mı? Hayır, bu ayrımı bilmediğinden değil, hınzırlığından ve dahi müfsit ve müfteri olduğundan bütün bunları yapıyor!

Sözlerimizi Perinçek’lere bir hatırlatma ile bitirelim:

Sizler bu coğrafyada çağımızın Richard Löwenherz’lerisiniz ve bizler de bu coğrafyada çağımızın Selahaddin Eyyub’leri!