• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Dikkat ederseniz, Peygamberimize hakaret içerikli karikatürler, Kur’an yakma eylemleri ve benzeri nefret ve insanlık suçları bir ülkede başlıyor, ama orada bitmiyor. Diğer ülkeler de onu takip ediyor.

Bu da gösteriyor ki, bu eylemler, öyle iddia ettikleri gibi vatandaşların kendi düşüncelerini özgürce ifade etmelerinin bir eseri değil, hükümetlerin onayıyladır. İlgili ülkeler bu eylemleri hem kendi vatandaşlarının Müslüman olanlarına gözdağı vermek için ve hem de hedef aldıkları ülkelere karşı bir baskı ve tahrik aracı olarak kullanıyorlar.

Son yakmaların hedefi de şüphesiz ki Türkiye’dir. Ki eylemin İsveç’teki Türkiye Büyükelçiliğinin önünde ve polis eşliğinde olması da bunun delilidir.

Malumumuz, Finlandiya ile İsveç, NATO’ya girmek için başvurdular. Ancak NATO’ya yeni bir üyenin alınması, bütün üye ülkelerin onayını gerektirdiği için, Türkiye, öne sürdüğü gerekçelerden hareketle imzasını atmıyor.

Türkiye de imzasına karşılık anılan iki ülkeye bazı şartlar koştu ve bunları dünya kamuoyu ile de paylaştı. Bu iki ülke Türkiye’nin güvenlik endişesini giderici adımlar atacaklarına, diğer bazı Avrupa ülkeleriyle birlikte bir yandan provokatörlerine Kur’an yaktırırken, diğer yandan Türkiye’ye baskı yapıyorlar. 

Avrupa ülkelerinin başardıkları en önemli işlerden biri de kendi aralarında ne kadar kanlı bıçaklı olsalar bile, dışarıya karşı birlik olmaları ve birlikte hareket etmeleridir. Dün de böyle idi, bugün de böyledir. Hedefe koydukları ülkelere sırtlanlar gibi topluca çullanırlar. Bunun örnekleri de saymakla bitmez.

Türkiye, eskisi gibi onların değirmenine su taşımadığı için sicili gittikçe kabarıyor. Mesela, Rus-Ukrayna Savaşında piyon olarak savaşa süremedikleri için çok öfkeliler. 

Hele hele NATO üyeliği öncesi İsveç ve Finlandiya’ya şart koşması, kendilerini adeta çılgına döndürmüş gibidir. Çünkü arada bir de olsa kendilerine hayır diyebilen bir Türkiye’ye alışık değiller.

Bu süreçte dikkatimi çeken diğer bir husus da Türkiye muhalefetinin sessizliğidir. Halbuki onların haddini aşan beyanları ve Türkiye Büyükelçiliği önünde Kur’an yakmaları doğrudan Türkiye’ye karşıdır. Bence bunu salt Erdoğan karşıtlığıyla, daha doğrusu, Erdoğan düşmanlığıyla izah etmek eksik kalır. Bu, aynı zamanda müstemleke bir zihnin tezahürüdür de… Oysa mesele Türkiye olduğunda onların da tepki vermeleri gerekmez mi?

Türkiye eğer baskılara boyun eğmezse, muhtemelen İsveç de mecburen vaziyeti kurtaracak kadar bazı tavizlerde bulunacaktır. Ama NATO üyeliğini kazanır kazanmaz, malum işlerine kaldığı yerden devam edecektir, hem de daha bir güçlenmiş olarak.

Ayrıca mukaddesatımıza hakaretlerini de ihtiyaçlarına göre sürdüreceklerdir.

Onların bu eylemlerine kızmakla kalmamız bize bir şey getirmediği gibi, onları daha da azdırıyor. Kaldı ki, onlar inançlarının gereğini yapıyorlar. Peki, ya biz?

Örneğin, bizim fitne ve fesadın zirvesi olan NATO ve benzeri yapıların olmadığı bir dünya tasavvurumuz ve bu yönde azimli bir mücadelemiz var mı?

Şunu bilelim ki, Kur’an’ın hayatımızdaki yeri ve anlamı ne kadar ise, Kur’an yakma ve Peygamberimize hakaret eylemlerine karşı tepkilerimiz de ancak o kadar olur…