• DOLAR 34.7
  • EURO 36.773
  • ALTIN 2961.825
  • ...

Türkiye’nin önünde, Cumhuriyetin ilk yüz yılının son genel seçimleri vardır. Türkiye toplumunun heyecanlanması; mevcut iktidarın iktidarını uzatmak ve muhalefetin de iktidar olmak için mücadele etmeleri, anlaşılır bir şeydir. Ama bu seçimler nedeniyle en az Türkiye kadar heyecanlanan ve hatta heyecandan da öte büyük bir telaşa kapılan ülkelerin de olması hem düşündürücü ve hem de korkutucudur.
ABD ile AB ülkeleri de Türkiye’deki bu seçimin havasına girmiş bulunuyorlar. Heyecanlarının ve telaşlarının da her geçen gün yükseldiğini görüyoruz. Çünkü gün geçmiyor ki, bir veya birkaç yetkili Türkiye’deki seçimler hakkında ileri geri konuşmasın. İleri geri diyoruz, çünkü yaptıkları bir görüş beyanı değil, taraflarını ilan etmektir.
Medyaları daha bir korkunç… Kelimenin tam anlamıyla alarmdalar…
Anlayacağınız, bu seçim hakkındaki öngörü ve yorumların ve özellikle Başkan Sayın Erdoğan hakkındaki haber ve yorumların bini bir para…
Biliyorsunuz, görünürde ABD ve AB ülkeleri, diğer ülkelerdeki seçimlerin sadece şeffaf yapılıp yapılmadıklarıyla ilgilenirler. Bu açıdan baktıklarında, Türkiye’deki seçimlerin şeffaflığı konusunda söyleyebilecekleri bir olumsuzluk göremiyorlar.
Geriye kalıyor tek bir şey; Erdoğan’ın “diktatörlüğü”.
Kendilerini demokrasinin beşiği ve özgür dünyanın merkezi olarak tanımlayan ABD ve Avrupa ülkelerinin en korktukları şey, diğer ülkelerin de demokratikleşmeleri, yani diğer halkların kendi iradelerini idarelerine yansıtmalarıdır. Bizim gibi ülkelerde yapageldikleri şey de milletin kendi iradesini kendi idaresine hâkim kılmasının önüne geçmektir. Bunu da tabii ki, demokrasi havarileri rolüne girerek yaparlar.
Geçen yüz yıla rağmen Türkiye toplumunun kendi iradesini idaresine yansıtamamış olmasında da onların doğrudan bir payı vardır.
Türkiye toplumunun neden hala yeni bir anayasayı yapamadığını sorguladığımızda da izlerin bizi bu demokrasi havarilerine götürdüğünü görüyoruz. Dikkat ederseniz, Türkiye toplumu ne zaman toplumsal barışını sağlamak, refah düzeyini yükseltmek ve rejimi evrensel değerlere uyarlamak yönünde bir irade ortaya koymuşsa, yapılan darbelerle ya tamamen bastırılmış veya zayıflatılmıştır.
Türkiye’deki seçimin taraflarına baktığımızda, gördüğümüz şudur:
Muhalefet veya diğer adı ile Millet İttifakı, her ne kadar dillendirmese dahi, CHP zihniyetinin önümüzdeki ikinci yüzyılda da devamından yana iken, iktidar veya diğer adı ile Cumhur İttifakı da yeni bir anayasa talebine rağmen, Türkiye’yi özlemini duyduğumuz yere getirecek hassasiyet ve donanımda değildir. Kaldı ki, bu esnada kimsenin bu hayati derecedeki ayrıntıyı merkeze çekip tartışma gücü de yoktur. Dolayısıyla bu seçimler de statükocularla yarı statükocuların arasında geçecektir.
Evet, ABD ve AB ülkeleri de yine her zamanki gibi statükocuların yanında yer aldıklarına göre, adil ve özgür bir Türkiye özlemi içinde olanların da bir yandan orta yoldaki ısrarlarını sürdürürken, diğer yandan, kerhen de olsa kimi destekleyecekleri netleşiyor.