• DOLAR 34.672
  • EURO 36.364
  • ALTIN 2932.199
  • ...

Yazının ilk bölümüne gelen tepkiler, bana Harriet Tubman’ın bir sözünü hatırlattı. Hani kendisine, “Amerika’daki köleleri özgürlüklerine kavuşturmaya çalışırken, karşılaştığınız en büyük sorun nedir?” diye sorduklarında, verdiği cevap vardı ya, işte onu hatırlattı. Ne demişti Tubman: “Bir köleyi köle olmadığına ikna etmek”
Yani diyesim o ki; biz Aleviler, biz Kürtler ve biz Türkler olarak en büyük zorluğumuz, “öteki” olduğumuzu kabullenmemek ve hayatımızı bu ülkenin eşit vatandaşları olduğumuz yalanının üzerine inşa etmek!
Demekle kalmıyorum, haykırıyorum, haykırıyorum ve haykırıyorum! Bu rejimin hem ötekileriyiz ve hem de adı konulmamış köleleriyiz! Sizce de öteki olmak ile köle olmak arasında bir fark var mı? Veya ötekileştirmek ile köleleştirmek arasında bir fark? Zaten kölelik de ötekileştirmenin, yani kimi temel haklarından mahrum bırakılmanın diğer adı değil mi?
Dikkat ederseniz, ülkenin yönetimini eline geçirenlerin yaptıkları ile bir Fransa’nın, bir İngiltere’nin ve bir Amerika’nın işgal ettikleri ülkelerde yaptıkları şeyler aynıdır. Yani Birinci Dünya Savaşı’ndan Cumhuriyetin ilanına kadar mallarıyla ve canlarıyla birlikte Mustafa Kemal ile aynı safta olan Aleviler, Kürtler ve Türkler, kısa bir süre sonra işgalci Fransızları ve İngilizleri aratmayan muamelelere maruz kalmadılar mı? Katliamlardan tutun da dil ve din dayatmalarına, Kürtleri inkâr politikalarından bütün topluma yönelik kesintisiz asimilasyon politikalarına kadar hepsini yaşamadılar mı?
Bugün, evet, bu mağduriyetlerin bir kısmını artık yaşamıyoruz. Ama bu, rejimin kendisini iyiye doğru düzeltmiş olduğundan, diğer bir ifade ile rejimi biraz olsun insanileştirdiğimizden değil, şimdiki yöneticilerin rejimin bazı uygulamalarında ısrar etmemelerindendir. Bu da Alevileri, Kürtleri ve Türkleri öteki olmaktan kurtarmanın çok uzağındadır. Çünkü hem rejim olduğu gibi durmakta ve hem de kendilerini bu rejimin sahipleri, koruyucuları ve uygulayıcıları olarak görenler nice insanlık suçlarıyla malul olan bu rejimi olduğu gibi sahiplenmekteler. Hatta seleflerinin gerçekleştirdikleri katliamlardan tutun da inkâr politikalarına ve din dayatmalarına kadar hepsini öyle bir savunuyorlar ki, ellerine fırsat geçse aynısını yapacakları şüphesizdir.
Gördüğümüz gibi, insanlık suçlarıyla malul bir rejimimizin olduğu, bu rejimi dayatanların bulunduğu ve bunun da insanca yaşamamızın önünde büyük bir engel oluşturduğu doğrudur. Fakat biz ötekilerin hâlihazırdaki sorunumuz bundan da beterdir. Çünkü öteki olmayı bir hayat tarzına dönüştürmüşüz. Hatta belki farkında bile değiliz, ama “öteki” olduğumuzu, diğer bir ifade ile bu rejimin adı konulmamış köleleri ve dahi en ucuz askerleri olduğumuzu bize dostça hatırlatanları bile düşman görebiliyoruz.
Bir de aramızda rejimin gönüllü kayyumluğuna soyunanlar ve bunlardan oluşan örgütlü yapılar var ki, bu halden kurtulmak istiyorsak, kesinlikle işe onların üzerimizdeki etkisini yok etmekten başlamamız gerekir. Aksi halde bizi yüz yıl daha öteki olarak gütmelerine son verip özgürleşemeyiz!
Biz Alevilerin, Kürtlerin ve Türklerin öteki olmayı artık bir hayat tarzına dönüştürdüğümüzü, tıpkı Amerika’daki köleler gibi, bu gerçekliğimizle yüzleşmemekte direttiğimizi ve bu gerçekliğimize ayna tutanları düşman bellediğimizi birer örnekle açmaya ne dersiniz?
Örneğin, Türkiye’deki Alevilerin diğer bir Kerbela’sı da Dersim Katliamıdır. Dersim Harekâtının altında Atatürk’ün imzası var ve bu katliamın faili de o günkü CHP’dir. Peki, o günkü CHP ile bugünkü CHP birbirinden farklı mıdır veya bugünkü CHP, yaptığı katliamdan dolayı Alevilerden bir özür mü diledi ki, Alevilerin ezici çoğunluğu bugün CHP’lidir?
Alevilerin şimdiki duruşlarını akılla, izanla ve vicdanla tarif etmek mümkün mü? Dersim Katliamı nedeniyle özür dilemediği sürece hiçbir Alevinin CHP’nin kapısının eşiğine basmaması beklenmez mi? “Ben Aleviyim” diyen herkesin CHP’yi dilinin ucuyla bile olsa bir özür dilemeye davet etmesi gerekmez mi? CHP, bugün de Seyyit Rıza’yı bir eşkıya ve bir hain olarak tanımladığı ve aynı şekilde Dersim Katliamını da yerinde ve gerekli gördüğünü beyan ettiği halde, CHP’nin içindeki milyonlarca Aleviden bir tepki var mı? Peki, Sayın Erdoğan’ın Dersim Katliamından dolayı özür dilemesini saygı ve şükranla karşılamaları gerekirken, ateş püskürtmelerine ne demeli? Biz yine de Alevilerin bu duruşunu, ötekileşmeyi bir hayat tarzına dönüştürdükleri şeklinde almak yerine şu soruyu soralım: Aleviler o büyük travmayı hala atlatamadıkları için midir ki, rejimin kendilerine öteki muamelesi yapmasına karşı tepkisiz kalıyorlar, yoksa rejimin kendilerini ötekileştirmesini ve kendilerine Dersim Kerbela’sını yaşatan Yezitlerle beraber olmayı mı artık içselleştirmişlerdir?
Köşemiz doldu. Kalan ötekilerle devam edeceğiz.