Türk Devletleri Teşkilatı’nın önemi ve önündeki tehlikeler
Dünyanın birçok yerinde savaş ve işgallerin olduğu, emperyalist güçlerin enerji kaynaklarını ele geçirmek ve kontrol etmek yönündeki savaşlarının bütün dünyayı daha büyük güvensizliklere ve savaşlara doğru götürdüğü ve birçok ülkede insanların tepkilerini sokaklara taşırdıkları bir zamanda altı Türk devletinin cumhurbaşkanları, Dokuzuncu Zirvelerini 11 Kasım 2022’de Özbekistan’ın Semerkand şehrinde gerçekleştirdiler.
Toplandıkları şehir, İslam medeniyetinin oluşumunda harcı olan Semerkand ve tartıştıkları konu: "Türk Medeniyeti için Yeni Dönem: Ortak Kalkınma ve Refaha Doğru”. Ve yayınladıkları sonuç bildirisi de gerçekten bu başlığın altını ve içini dolduracak zenginliktedir. Ümit veren bir adım… Duamız kadar çabalarımız da bu hedeflerin gerçekleştirilmesi yönünde olacaktır…
Bir yandan, çok geç kalındı diyesimiz geliyor, ama diğer yandan hangi şartlar altında bu adımların atılmakta olduğunu düşündüğümüzde, buna da şükür diyoruz.
Bize göre Çin’in bundan önce başlattığı “Bir Kuşak-bir Yol” projesi ve Avrupa Birliği’nin 2021’de başlattığı “Global Gateway- Küresel Ağ Geçidi” projesi onların sömürülerini devam ettirebilmeleri için ne kadar hayati derecede önemli ise, Türk Devletleri Teşkilatı’nın açıkladığı amaçlar doğrultusunda iradesini ortaya koyması ve bu devletlerin en azından kendi kaynaklarına sahip çıkma yönündeki çabaları da o kadar önemlidir!
Çin’in Doğu’dan, ABD ile AB ülkelerinin Batıdan ve Rusya’nın da güçlerinin bulunduğu yerden dünyayı sıkıştırdıkları ve insanların onurlarına, özgürlüklerine, kanlarına ve mallarına yönelik saldırılarını yoğunlaştırdıkları esnada Türk Devletlerinin kendi aralarında ilkeli bir dayanışmaya doğru gitmeleri sömürülmekte olan diğer halklar için de bir ümit ve cesarettir.
Günümüzün moda deyimi ile söyleyecek olursak, Çin, AB, ABD ve Rusya’nın bu projeler üzerinden kavuşmak istedikleri kızıl elmaları enerji kaynakları ve enerji yollarıdır. Bu da Anadolu’dan Orta Asya’ya kadar bütün “Türk İlleri” demektir.
İnanıyoruz ki, Türk Devletleri de mevcut halleriyle ve insanı merkezine almamış olan anayasalarıyla gelmekte olan tehlikeleri savamayacaklarını biliyorlar. Öyleyse evvelemirdeki kızıl elmaları, Anadolu’dan Orta Asya’ya kadar bütün vatan sathını insan onuruna yakışır şekilde özgürleştirmek ve insanca yaşanabilir kılmaktır!
Adları Kazak, Özbek, Kırgız, Azeri, Uygur ve Türkmen olsa da hepsinin Türk olmaları ve ortak paydalarının da İslam olması, yani ezici çoğunlukla Müslüman olmaları, büyük bir nimettir. Nitekim kurdukları son medeniyetlerin temeli de İslam idi…
Ancak devletlerimizin yıkılmasını takip eden şu son yüz yılda Müslüman halkların neler yaşadıklarını yazmaya ciltler yetmez. Gerek Orta Asya’daki Türkler ve gerekse Anadolu’daki Türkler de Müslüman olmalarının bedelini büyük katliamlarla, büyük sürgünlerle ve nice zulümlerle ödediler. Bugün görece bir rahatlık olmakla birlikte, bu ülkelerde hüküm süren anayasalar hala milletin iradesinin eseri değildir!
Zirvenin konusu olan “medeniyet” kavramı için de birkaç cümle söylemek gerekirse…
Şu bir gerçek ki, Türkler medeniyete yabancı değiller… Çünkü medeniyet yıktıkları dönemleri de olmuştur, medeniyet inşa ettikleri dönemleri de. Selçuklular ve Osmanlılar, inşa ettikleri medeniyetlerden iki tanesidir.
Medeniyet, eldeki gücü insanlığın yararına ve insanlığın hizmetine sunmanın diğer adıdır. Bir devlet elindeki gücü insanlığın zararına kullandığı oranda medeniyetten ve dolayısıyla insanlıktan uzaklaşır.
Diğer Türk devletlerinin anayasasını bilmiyorum, ama Türkiye’nin anayasasında medeniyetin “m”sini arayın ki bulasınız!
Bize göre de önümüzdeki yüz yıla Türk medeniyetinin damgasını vurmak, Türk Devletlerinin gücünün fevkinde bir iş değildir! Bunu pekâlâ yapabilirler. Yeter ki, Türk Devletlerinin Sayın Başkanları, işlerinde ve icraatlarında insanı merkeze alsınlar. Zaten atalarımız da “insanı yaşat ki, devlet yaşasın” demiyor mu?
Tarih de gösteriyor ki, bir devlet, insanı merkeze aldığı oranda medenileşirken, kenara ittiği oranda da vahşileşir! Aynı durum Türk Devletleri için de geçerlidir. İnsanı merkeze alan devletin semeresi de doğal olarak medeniyettir. Bu bağlamda medeniyet, insanı bütün temel haklarıyla ve fıtri özellikleriyle barış, güven ve refah içinde yaşatmanın diğer adı oluyor! Böylesine ulvi bir gaye için yola çıkan bir kervana ancak haramiler katılmazlar.
Türk Devletleri Teşkilatı’na desteğimiz ve başarı dileklerimiz de bu hassasiyetledir…