Siz de Avrupa’nın mayın eşeklerini tanımak istemez misiniz?
Avrupa’nın mayın eşekleri de kendine özgüdür. Biliyorsunuz, kaçakçılar ve askeriye geçecekleri bir arazide veya yolda mayın olup olmadığını öğrenmek ve varsa patlatmasını sağlamak için, zavallı eşekleri sürerler.
Avrupa’da ise, kimi hükümetler, vakıflar, medya organları ve odaklar da yeni politikalar belirlemek, hedeflerine koydukları kişi, grup ve topluluklar üzerinde baskı oluşturmak haklarını kısmak için evvela bu hizmeti vermeye amade olan insanları kullanırlar.
Avrupa’daki bu mayın eşeklerinin arasında yerli, yani Avrupa orijinli kimse neredeyse yok gibidir. Etnik aidiyetlerine baktığımızda kimisi Afgan, kimisi Arap, Fars, Kürt ve kimisi de Türk ve diğerleri. Ortama ve şartlara göre bazen gizledikleri ve bazen de öne çıkardıkları sabık kimliklerine baktığımızda, Alevi’sinden Sünni’sine ve Şii’sine, Selefi’sinden Vahabi’sine kadar hepsinden var. İcra ettikleri meslek itibariyle akademisyeninden politikacısına, gazetecisinden sanatçısına, müzisyenine, tüccarına ve daha nicesine kadar hepsinden var. Bütün bu etnik, coğrafi ve mezhebi farklılıklarıyla birlikte hepsinin ortak özellikleri, İslam’a olan aidiyetleri ve önceki hayatlarında Müslüman olduklarıdır. Sonraları kendi özgür iradeleriyle İslam’dan çıkmışlar, ama bunu bir de ispatlama ihtiyacı duymuş olmalılar ki, bunu da İslam ve Müslümanların aleyhinde olmak ve onları karalamak adına ne varsa, yapmaktan geri durmazlar. Bazıları bu saldırıları bireysel olarak yaparken, bazıları da Almanya’daki “Zentral der Ex-Muslime” gibi örgütlü olarak gerçekleştirirler.
Müslümanlar ve hakları söz konusu oldu mu, hadlerini aşmakta sınır tanımazlar. Müslümanların giyimlerine dil uzatmalarını da geçtik, İslam’ı bile değiştirmeye çalışıyorlar.
Örneğin, bir zamanlar Faruk Şen adında bir Profesör vardı Almanya’da ve Essen’deki Türkiye Araştırmaları Merkezi’nin başına oturtulmuştu. Görevi, “Euro Islam”, yani Avrupa İslam’ı diye yeni bir din oluşturmaktı. Bu dinin beş şartı vardı ve ilki de laiklik idi. Tabii ki, Şen de tarihteki selefleri gibi başarısız olunca, zelil bir şekilde sahneden çektiler.
Avrupa’nın durumunu yukarıdaki gibi özetledikten sonra şimdi de gelelim Avusturya özeline…
Almanya’nın Cem Özdemir’leri, Bassam Tibi’leri ve Faruk Şen’leri olur da Avusturya’nınki olmaz mı? Kendisine yeni bir görev mi verildi, yoksa kendisi mi durumdan vazife çıkardı, henüz bilmiyoruz. Ama bildiğimiz ve gördüğümüz, akademisyen Sayın Ednan Aslan’ın sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı bir provokasyon ile Müslümanların kişilik haklarına yeni bir saldırı gerçekleştirdiğidir.
Özetle, “Avusturya devlet okullarındaki İslam Dersinin artık başörtüsüz de verilmesini, aksi takdirde bu mevcut uygulamanın, öğretmen olmak için İslam Dini Pedagojisi Bölümünü başı açık olarak okuyan öğrencileri aşağıladığını” iddia ediyor.
Gerçi bu, Aslan’ın ilk icraatı değildir. Birçok özel okulun ve kreşin kapatılmasına gerekçe gösterilen “akademik” projesi ile “İslam-Landkarte” projesi de onun imzasını taşıyorlar.
Aslan’ın ilk projesini dönemin hükümeti tepe tepe kullanmıştı. Ama hala çalışmakta olduğu Viyana Üniversitesi adına yaptığı “İslam-Landkarte” projesi elinde patladı. Rektör, güya dernekleri ve cemaatleri tanıtmak adına, her birinin nasıl bir dünya görüşüne sahip olduğundan, hangi örgüte ve devlete yakın olduğuna ve hatta adresine kadar birçok yalan ve mahremi içeren bu projeyi üniversite için bir utanç olarak gördü ve sahiplenmedi. Aslan’ın Doğu Perinçek tarzı hazırlanmış o projesi de böylece siciline bir kara leke olarak geçti.
Hasılıkelam, kendisini 30 küsur yıldır şahsen de tanıdığımız Aslan’ın toplumun genelinin yararına olabilecek onca güzel işler dururken, bazen birileri adına ve bazen de durumdan vazife çıkararak Müslümanların hakkına tecavüz anlamına gelen bu tür söz ve eylemleri, haliyle bizi de her defasında üzmektedir. Bu nedenle, Aslan’lara dostça tavsiyemiz de birilerinin mayın eşeği olanlardan ve akıbetlerinden ders almaları ve bir de kimden geldiğimiz ve kime gideceğimiz gerçeği üzerine yoğunlaşmalarıdır.