Ucuz canlar ülkesinde değişmeyen gerçek: Yaşasın devletlûlar!
Bütün yükü, bütün suçu ve bütün günahı kaderin sırtına vururlar. Ne ihmalleri olan işverenler ve ne de yükümlülüklerini yerine getirmeyen devletlûlar… Onlara bir şey olmaz! Dün böyle idi ve bugün böyledir!
Canların ucuz mu ucuz olduğu ülkelerden biri de, “Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti” olan Türkiye’dir.
Tek tesellimiz ise, canların bizdekinden daha ucuz bir iki ülkenin olduğudur!
Anayasanın bu maddesine de gönderme yapmamızın nedeni, en fazla canımızı Atatürk milliyetçiliğine ve onun ilkelerine kurban vermiş olduğumuzdandır… Geçen yüz yıl içinde Atatürk milliyetçiliğinden neşet eden inkâr politikaları ve malum temel ilkeler uğruna kaç on bin insanımızı kurban olarak verdiğimizi bilmiyoruz ve hiç bilemeyeceğiz. Askeriyede eğitim zayiatı diye kayıtlara geçirilen canlarımızın sayısını da bilmiyoruz, bilemeyeceğiz! Sayısını bildiğimiz kurbanlar, sadece 80 yıl içinde maden ocaklarına gömdüklerimizdir! Eldeki rakamlara göre, bu sayı üç bindir. Bu süre içinde 100 bin de yaralananımız ve sakat kalanımız var.
Neden bazı ölümlerdeki sayıyı bilmezken, bazılarının sayısını biliyoruz? Çünkü devlet, pardon, devletlûlar öyle istediler ve öyle istiyorlar.
Ve Sayın Engin Ardıç’ın da dediği gibi, “ne hikmetse madene kurban verdiklerimiz hep işçidir. Mühendis de görmedik patron da.”
Hala görmediğimiz iki şey daha var: Ne bu olayları hakkıyla ve layıkıyla tahkik edip suçluları hak ettikleri cezalara çarptıran bir yetkili ve ne de ihmalleri nedeniyle haddizatında suç ortağı olduğunu kabul edip görevinden istifa eden bir devletlû…
Siz inanıyor musunuz, Bartın’daki maden olayında dahli olanlara hak ettikleri cezanın verileceğine? Bendenize göre, hâkiminden savcısına ve iktidarından muhalefetine kadar hep birlikte Bartın’ı da 41 masum şehidiyle birlikte unutturacaklardır, tıpkı Zonguldak, Soma ve diğer yerlerdeki madencileri unutturdukları gibi.
Devletlû deyip geçmeyiniz. Kendilerini devletle özdeşleştirdiler mi ve kendilerini devlet gibi gördüler mi, la yusel makamına yükselirler. Ki yarım ağız hesap soranlara bile dünyayı dar ederler. Dünkü devletlûlar “Atatürk milliyetçiliği” ve “temel ilkeler” adına on binlerce insanımızı öldürdüler, ama ne hesap verdiler ve ne de hesap soranlar oldu! Çünkü öldürdüklerinin adını “mürteci”, “bölücü” ve “asi” koymaları, aklanmaları ve hatta ödüllendirilmeleri için yeterli idi! Bugünkü devletlûlar da ihmal nedeniyle askeri eğitimlerde, madenlerde ve iş yerlerinde ölenlerden dolayı hesap vermeyeceklerdir. Çünkü ölenlerin adını “kader kurbanı” koyuyorlar.
Önceki devletlûlarımız, “insanı yaşat ki, devlet yaşasın” diyorlardı. Ya şimdikiler? Sahi siz, “senden büyük Allah var” diyenlere bile tahammül edebilen bir devletlû tanıyor musunuz?