• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Avusturya’da geçirdiğimiz 20 küsur sene içinde çok seçim yaşadık.

Avusturya, 9 Ekim 2022’de cumhurbaşkanını seçmek için seçime gidiyor. Seçime, halen cumhurbaşkanlığı görevini uhdesinde bulunduran Alexander Van der Bellen ile birlikte toplamda yedi kişi giriyor.

Aday olmak o kadar da zor değil; vatandaş olan kişi bir de 6 bin imza toplayabildi mi, adaylığını koyabilir. 

Seçime bir aydan bile az zaman kaldığı halde seçim havası falan yok. Seçim kurulunun seçmenlere gönderdiği mektubun ve bir de adayların bildboardlara yapıştırttıkları irili ufaklı resimlerin dışında bir faaliyet de yok.

Adayların TV, basın organları ve sosyal medya araçları üzerinden mesajları, söyleşileri vs. görülüyor, ama ne bunları ve ne de seçim propagandalarını Türkiye’ninki ile kıyaslamak mümkün değil. Hatta diyebilirim ki, Türkiye’deki bir muhtarlık seçimiyle dahi kıyaslanamayacak kadar sessiz, daha doğrusu gürültüsüz geçiyor.

Dikkat çeken diğer önemli bir husus ise, buradaki aday ve seçmen dilinin de Türkiye’dekine göre oldukça seviyeli olması... Örneğin, adayların birbirilerini aşağılayan, itham ve küfür içeren mesajlarına rastlamak vaki değildir.

Bizim de oy pusulalarımız elimize ulaşmış durumdadır. Ama her seçimde olduğu gibi bu seçimde de zihnimizi meşgul eden sorular vardır. Seçim söz konusu olduğunda, bizler için soruların anası şudur: “Tağuti bir rejimde seçmenin, aday olmanın ve oy kullanmanın İslam’a göre hükmünün ne olduğu...”

Ayetler birbirinin peşi sıra, “Allah’ın hükmüyle hükmetmeyenlerin kafir, fasık ve zalim olduklarını” bildirirken, Müslümanlar, küfür kanunlarının egemen olduğu ülkelerde nasıl bir yol izlemelidir?

Örneğin, İslam’a göre Türkiye ile Avusturya rejimleri arasında bir fark yoktur. Zaten Türkiye ile Avusturya’nın İslam’a bakışları da temelde aynıdır. Hatta Avusturya’nın İslam’a bakışı Türkiye’ninkinden daha olumludur. Çünkü Türkiye İslam’ı tanımayan bir ülke iken, Avusturya İslam’ı resmen tanımaktadır.

Bugün Müslümanların sayısı iki milyara yaklaşmış durumdadır. Ve rejimleri ne olursa olsun, Çin’den Suudi Arabistan’a, Amerika’dan Sudan’a ve Fransa’dan Türkiye’ye kadar her ülkede Müslümanlar vardır. Hal ve hakikat böyle olunca, yukarıdaki sorular da alimlerimizden cevap beklemektedir. Şu da bir gerçektir ki, ister seçme ve seçilme eylemlerinde bulunalım, ister bu eylemlerden uzak duralım, her halükarda iktidara gelenlerin çıkardıkları yasalar bizi de içine almakta ve olumlu veya olumsuz etkilemektedir.

İçinde yaşadığımız toplumda var olan herkes ile şu veya bu şekilde, az veya çok bir teşrik-i mesaimiz bir temasımız kaçınılmaz olduğuna göre, bendeniz, seçim konusunda, karşılıklı tanımayı da dikkate alıyor. Yani inancımı tanıyanları ve beni olduğum gibi kabul edenleri tercih ediyorum.

Türkiye’dekilere göre işimiz daha kolay. Çünkü Türkiye’de istisnalar dışında bütün siyasi partilerin ortak istismar araçları din, Alevilik ve Kürtlük olduğu için kafalar karışabiliyor. Bu kafa karışıklığını gidermek için, onların bir de ortak paydalarına bakmak gerekiyor. Ki Türkiye’deki siyasi partilere baktığımızda, sağından soluna, muhafazakarından liberaline kadar hepsinin ortak paydalarının laiklik olduğunu görürüz.

Dolayısıyla yukarıda da dediğimiz gibi, biz Avusturya’daki Müslümanlar önümüzü daha iyi görebiliyoruz. Dinimize sövenler olsa da en azından dinimizi istismar edenler yoktur.

Özlemini duyduğumuz seçimleri de yaşamanın dua ve çabalarıyla...