10. Yıl Marşı’nı okumak imanı bozar mı?
İktidardakiler, henüz genç yaşlarında iken resmi tarihin yalan olduğu gerçeğini öğrenmeyi başarmış insanlardı. Harcı yalan ve baskı ile yoğrulmuş duvarlardan oluşan Milli Eğitimin tezgâhından geçmelerine rağmen rejimin yalanlarını bellemiş olmaları gerçekten de büyük bir nimetti. Her müstemleke ülkenin gençleri gibi onların da kendilerini cebren ve hile ile kavga içinde buldukları oldu. Toplanmanın, konuşmanın ve yazmanın yasak olduğu o yıllarda, taraflara kalan yer bir duvarlardı, bir de korsan bildiriler… Ve o zaman taraflardan biri olan bu abilerimiz neler yazmazlardı ki duvarlara! “Tek Yol İslam”. “Hak Yol İslam”. “İslam Gelecek, Zulüm Bitecek”.
O yıllarda Orta-Lise öğrencisi idik. Tabii ki, bizim de bir tarafımız vardı. Diğer bir ifade ile biz de İslam’ı bir inanç, bir yaşam tarzı ve bir yol olarak seçenlerdendik. Elhamdulillah istikametimiz bugün de aynı!
Evet, darbeler, zorbalar, yasaklar, işkenceler ve derken, Allah her dönemin en fazla mağdur edilenlerine iktidarı nasip etti. Çünkü onlar halka, “zulüm yerine adalet ile yöneteceklerini ve işlerinde ehliyet ve liyakate riayet edeceklerini” söyledi. Millet de doğal olarak inanıp iktidar yaptı. İktidar yapmakla kalmadı, darbecisinden FETÖ’cüsüne ve iç düşmanından dış düşmanına kadar gelen bütün saldırıları da canıyla savdı. Bu milletin tek istediği vardı; söyledikleri gibi olmak ve söylediklerini yapmak!
Başlıklar halinde yazsak bile, sayfalar dolar. Ama biz gelelim bir zamanlar duvarlara, “İslam Gelecek, Zulüm Bitecek” diye yazan abilerimizin iktidar olduktan sonra nerelere neler yazdıklarına…
Yazılarımızı az çok okuyanlar, iktidarın iyi icraatlarını sahiplendiğimizi, takdir ettiğimizi ve kendimize göre yanlış bulduğumuz icraatlarını da eleştirdiğimizi bilirler. Dolayısıyla takdir ettiğimiz icraatlarını bir kez daha sıralamaya gerek yoktur.
Konumuz Onuncu Yıl Marşı’nın ilahiyat öğrencilerince bile okutulması olduğu için, iktidarın eğitimdeki başarısızlığı üzerinde kısaca duracağız.
Eğitim öyle etkili bir araç ki, onunla bireyleri ve toplumları özgürleştirmek de mümkündür, köleleştirmek de. Eğitimi ülkeler bazında ele aldığımızda ise, evvela o ülkelerin müstemleke olup olmadıklarına bakmamız gerekiyor. Türkiye de eğitim sistemi bakımından müstemleke ülkelerden biri olduğu için, eğitim sisteminde bir değişikliğe gitmenin çoğu kez iktidarları aştığını biliyoruz.
Ama ne kadar zor olursa olsun, bu iktidar eğitim sisteminde daha fazlasını yapabilirdi. En azından tarihimizi yalanlardan tamamen olmasa bile kısmen de olsa kurtarabilirdi. Diyelim ki, mevcut yalanları silmeye, kaldırmaya güç yetiremedi, yanına doğruları da koyabilirdi. Böylece körpe dimağlara ikisinden birini seçme hakkı verilmiş olurdu.
Şimdiki üniversite öğrencileri, bu iktidarın eğitiminin eseridirler. Ve görünen o ki, bu çocuklarımız, iktidardakiler kadar bile doğru ile yanlışı birbirinden ayırt etme imkânından mahrum yetiştiler. Okudukları ders kitapları yalan, kitlendikleri TV ekranları yalan, gazeteler yalan. Bu organlar ister iktidarın ister muhalefetin olsunlar, aralarında bir fark yoktur!
Ve geriye kalıyor duvarlar. İktidar, doğruları duvarlarda okumak ve doğruları duvarlarda bulmak imkânını dahi bu gençlerin elinden almış olmalı ki, bunlar ilahiyatçı bile olsalar, Onuncu Yıl Marşı’nın ne anlama geldiğini bilmiyorlar. Bilmiyorlar mı, dedik? Burada durup şu şerhi de koyalım: Eğer bu gençler bu marşın anlamını biliyorlar ve o bilinçle okuyorlarsa, veyl bu körpe dimağları bu hallere düşürenlere!
Başlıktaki sorunun cevabını da artık neslimizi bu şekilde eğitenler ve özellikle ilahiyatçılar versinler!