• DOLAR 34.666
  • EURO 36.355
  • ALTIN 2947.547
  • ...

Kudüs, Yahudiler için arz-ı mevut ve Süleyman Mabedi’nin olduğu yer, Hristiyanlar için Hz. İsa’nın doğduğu yer ve biz Müslümanlar için de ilk kıbledir. Hepsinin Kudüs hakkındaki inancı ve kaynağı aynıdır ve dahi ilahidir!

Kudüs’ün ciltlere sığmayacak kadar bir tarihi vardır. Ama şu kadarını söyleyelim ki, tarih boyunca bazen Yahudiler, bazen müşrikleri bazen Hristiyanlar ve bazen de Müslümanlar bu şehre hükmetmişlerdir.

Eğer olaylara adalet ölçüleri çerçevesinde bakılırsa, sadece Müslümanların buraya hâkim oldukları zamanlarda Kudüs’teki Müslüman olmayanlar da barış ve güven içinde yaşamışlardır. Diğerleri hâkim olur olmaz, ilk işleri kendilerinden olmayanları yok etmek olmuştur. Buna mabetler de dâhildir. İşte Kudüs’te son bir yüz yıldan beridir yeniden yaşananlar da yine öncekileri aratmayan zulümlerdir.

Yahudiler, önceleri müşriklerin ve Hristiyanların ve en son da Hitler’in kendilerine yaptıkları zulümlerden ders çıkarıp başkalarına adil davranacaklarına, onları aratmayacak zulümler yapıyorlar.

Malumumuz, sıradanlaştırdığı günlük cinayetlerini aralıksız sürdüren israil, Müslümanların her fırsatta “kırmızıçizgimizdir” dedikleri Kudüs’ü kendilerine başkent de yaptılar.

Kırmızıçizgi deyip geçmemek gerekir. Çünkü kırmızıçizgi, namus, haysiyet, şeref, vatan ve hatta din demektir! Peki, israil’in bu kırmızıçizgiyi ayaklarının altına alması karşısında ne yaptık biz Müslümanlar? Ne yaptılar bizim 50’yı aşkın İslam ülkemiz?

Diyelim ki, israil’in bitmek bilmeyen işgallerine karşı savaşacak gücünüz yoktur… Peki, boş laflardan öteye geçen bir eylemi gerçekleştirme güçleri de mi yoktur? Örneğin, israil’e karşı tek kalemlik bile olsa bir ekonomik ambargoyu da mı hayata geçiremezlerdi? Yani şimdiye kadar israil’e satmakta oldukları ürünlerden en az birini satmamak ve ondan aldıkları ürünlerden birini almamak yoluna gidemezler miydi? Peki, bunlardan hiçbirini yapmayan İslam ülkelerinin israil ile “normalleşmek” için sıraya girmelerini nasıl okumalıyız?

Benim aklıma gelen sadece şudur: İslam ülkeleri ya israil’e karşı herhangi bir yaptırım yapmak gücüne sahip değiller… Ya güçleri olsa bile, özgür bir iradeye sahip değiller. Ya da öyle esip gürlediklerinin aksine, Kudüs’ün onların gerçek dünyalarında bir yeri yoktur!

Ülkelerimiz öyle de biz Müslüman halklar ve Müslüman bireyler yöneticilerimizden, hükümetlerimizden daha mı iyiyiz?

Benzetme bazılarınıza ağır gelebilir, ama ben samimi olanları tenzih ederek, Müslümanların Kudüs ile olan ilişkilerini Mekke müşriklerinin hamurdan yaptıkları putlarına olan ilişkilerine benzetiyorum. Nasıl ki, müşrikler, yolculukta da onlarla olmak ve onlara tapmak için hamurdan yapıp beraberinde götürdükleri putlarını yiyor idiyseler, biz de Kudüs’ü öyle peşkeş çekiyoruz.

İnanmıyorsanız, söyleyeyim: Bu nasıl bir Kudüs sevgisidir ki, israil’in günlük zulümlerine maruz kalmalarına rağmen Filistinlileri bile kendi aralarında ittifak yapmaya yetmiyor? Bu nasıl bir kırmızıçizgidir ki, hiçbir  İslam ülkesi, gücünün yettiği bir eylemi dahi gerçekleştirmekten acizdir? Bu nasıl bir Kudüs sevgisidir ki, Müslümanların çoğunu en azından bireysel olarak israil’in ürünlerini boykot etmeye yetmiyor?

Sonuç olarak, Kudüs ne kadar gerçek ise, israil’in Kudüs’ü kendisine başkent yaptığı ne kadar gerçek ise ve israil’in kendi politikalarını “normalleşme” adı altında İslam ülkelerine birer birer dikte ettirdiği ne kadar gerçekse, İslam ülkelerinin “Kudüs kırmızıçizgimizdir” sözleri de o kadar yalandır ve Müslümanların çoğunun Kudüs sevgileri yalandır! Ve ne yazık ki, bu yalanımızın zirveye çıktığı zaman da her yılın Ramazan ayıdır!

“İzzet Allah’ın Resulünün ve Müminlerindir!” Selam olsun izzetlerini koruyanlara!