• DOLAR 34.667
  • EURO 36.4
  • ALTIN 2950.71
  • ...

Erdemden, ahlaktan ve adaletten uzak siyasi tartışmalar bizi o kadar kuşatmış ve biz de kendimizi bu tartışmalara o kadar kaptırmışız ki, toplumun son yıllarda hızlı bir şekilde yaşadığı dini –itikadi değişimi ya göremiyoruz ya da artık umursamıyoruz. Olayın adını doğru koymak gerekirse, Müslüman olmayan Türklerin Cumhuriyetin kuruluşundan sonra Müslüman Türklere karşı gerçekleştirdikleri devrimi hala yaşıyoruz.

Bu devrimin özelliği, Türklere yeni bir din dayatıyor olması ve bunu da “Türk için” ve “Türklük adına” yapmasıydı. Her şey güya Türkler için ve Türklük adınadır, ama bu devrimleri gerçekleştirenlerin önemli bir kısmının Türk olmadıkları da bir gerçektir.

Devrim denince, aklımıza asıl devrim değil de Harf Devrimi ve Kıyafet Devrimi gibi onun yan unsurları geliyor. Oysa asıl devrim Türklerin dininin değiştirilmesi; 1000 küsur yıl öncesinden beridir inandıkları ve yaşamaya çalıştıkları İslam’ın yerine başka bir dinin konulmasıdır. Bunu elbette ki, bütün Türklerde gerçekleştiremediler, ama devlet ve düzen bazında ve hem de toplumun bir kesimi üzerinde başarılı oldular.

Vakıa şudur: O zamanlar Türklere, Türkiye toplumuna yeni bir din dayatıldı ve ayrıca anayasa ile güvence altına alındı. Bu devrimlerle ulaşmak istedikleri hedef, Türkleri Allah’a tapmaktan, Allah’a kul olmaktan alıkoymak idi. İslam’ın yerine Hristiyanlığı, Yahudiliği veya muğlak bıraktıkları inançlarını koymadılar, ama çeşitli nesneler ve kimi şahıslar üzerinden Müslümanların itikadına şirki bulaştırmayı başardılar. Bayrağı, vatanı, milliyeti ve devleti bağlamından koparıp kutsamaları ve birer tapınma aracına dönüştürmeleri bu başarılarının sonucudur. Tapınma derecesine yükselttikleri şahıs da Atatürk’tür. Kısacası, Allah’a tapmaktan alıkoymak için mümkün gördükleri ne varsa, yapmaktan geri kalmıyorlar.

Onların bunu yapmaları anlaşılır bir durum, ama Müslüman Türklerin Cumhuriyetin ilk yıllarındaki gibi katliam, sürgün ve işkence gibi zulümlere maruz kalmadıkları halde bu itikadi sapmayı yaşıyor olmaları önemlidir. Bu güruh başından beri hep öyle olageldiler. Gün geçmez ki, bir değerimize hakaret etmesinler ve yeni bir tezgâh kurmasınlar. Hakaret etmelerini sağlayacak bir olay bulamadıklarında, bu kez kendileri ya bir icat çıkarırlar ya da provoke ederler.

Okuduğumuz, duyduğumuz ve öğrendiğimiz kadarıyla Türkiye toplumu son yıllardaki kadar itikadi anlamda bir çözülme ve dönüşüm yaşamadı. Sizler de Müslüman Türklerin her gün kendilerine yapılan hakaretlere karşı topyekûn onurlu bir duruş sergilemeleri gerekirken, neden daha yoğun bir şekilde bayrak, vatan, milliyet ve devlet gibi değerleri tapınmaya doğru götürdüklerini ve bu sapmanın izlerini sürmek istiyorsanız, mutlaka okumanız gereken bir kitabı öneriyorum.

Aslında âlimlerimizin, aydınlarımızın ve ilahiyatçılarımızın böyle bir eseri yazmış olmaları gerekirdi, ama onların hala dillerine bile almaya korktukları gerçekleri Onur Atalay “Türk’e Tapmak” adlı bir kitapta toplamıştır. Bugün toplum olarak yaşadığımız itikadi sapmayı anlamamıza büyük katkısı olacaktır.