Afganistan'dan Türkiye'ye ve Erdoğan'a Selam ve Çağrı Var
"Orta Asya'nın ev sahibi Türkiye'dir ve Asya'nın kalbi de Afganistan. Afganistan'da barış ve güven yoksa, Asya'da da olmaz.
Dünyanın en büyük güçlerinden olan İngilizler, Ruslar ve Amerika ile müttefikleri ülkemizi işgal ettiler, fakat onlara mezar yaptık. Bundan böyle herhangi bir ülkenin tek başına veya hempalarıyla birlikte bize saldırması dönemi kapanmıştır.
Ya malum ülkeler şimdiye kadar yaptıkları gibi bundan sonra da istihbaratları üzerinden ve dahi zaaflarımızdan yararlanarak canımızı acıtmaya devam edecekler veya irademize saygı duyacaklar ve bizi olduğumuz gibi tanıyacaklardır.
Elbette ki bizim temennimiz vahşetlerinde ısrar etmemeleri ve artık ekonomileriyle, teknolojileriyle ve diğer faydalı araçlarla gelmeleridir. Ki bazı ülkeler bu bağlamda ilk adımları attılar bile..."
Yukarıdaki sözler işgal öncesinden başlayarak İslami bir mücadele veren ve son 40 yıllarını cephelerde geçiren mücahitlere aittir. Şimdilik itibariyle isimlerini veremeyeceğim. Ama Irak'ın işgalinde Avusturyalı bir gazetecinin dediği gibi, "bu konuda bildiğimiz tek şey, bir şey bilmediğimizdir."
Bilmediğimiz gibi, ezici çoğunluğumuzun vicdanı da yoktur. Bunun içindir ki, pek çoğumuz, Amerika ve müttefiklerinin 20 yıl süren işgalin, atom bombası hariç bütün silahları kullanmış olmasını, yüz binlerce masum insani öldürmesini, Guantanamo'yu, Bagram'ı, ne kadar insana tecavüz ettiğini değil, Taliban'ın ne kadar kötü olduğunu ve kuracağı rejimin ne kadar ilkel olduğunu tartışıyoruz.
Buralara gelenler biliyorlar; Türkiyeli olmak bir ayrıcalıktır. Hele hele şimdiki beklentileri o kadar yüksek ki... Aslına bakılırsa, beklentiler Türkiye'nin gücünün fevkinde değil. Ama Türkiye'nin onca avantajlarına rağmen, Çin'in, Rusya'nın ve diğer birçok ülkenin gerisinde seyrettiğini de biliyorlar.
Bu şahsiyetlerden birinin sözleri; "Biz Türkiye’yi ve Türkleri çok seviyoruz. Bunun da temelinde inancımız var. Erdoğan o darbe gecesinde cep telefonu üzerinden halkı meydanlara çağırdığında, biz gözyaşları içinde secdeye kapanmıştık. Sonraki yıllarda devletle bir protokol yapıp Fetullah Gülen'in okullarını aldılar, ama eğitimleri bize güven vermiyor. Bizim 40 yıldır verdiğimiz mücadelenin hedefi düşmanlarımızın laiklik ve milliyetçilikle yoğrulmuş eğitim sistemini yerleştirmek değildir, bilakis o köhne değerlere karşı da bir savaştır. Çünkü İslam dünyasının laiklik ve milliyetçilik gibi tuzaklar üzerinden ne hale getirildiğini biliyoruz. Umarız Türkiye bundan böyle bu hassasiyetimizi dikkate alır."
Yukarıda da dediğimiz gibi, bizim Afganistan gerçekliği hakkında bilgimiz neredeyse yok hükmündedir. Eğer bilgimiz yeterli olsaydı, sadece Çin, Rusya, İngiltere ve hatta Amerika'nın bile bir yandan yeni oyunlar kurarken diğer yandan Afganistan'da cirit atıyor olmalarına seyirci kalmazdık.
Elbette ki, Türkiye de yeni yönetimle temas halindedir, ama diğerlerinin gerisindedir. Oysa bu şahsiyetler ısrarla ve ısrarla Türkiye'ye çağrıda bulunuyorlar ve bunu Türkiye için dini ve tarihi bir yükümlülük olarak görüyorlar: "Türk kardeşlerimizi her iş kolu için davet ediyoruz. Akademisyenler, Tüccarlar, müteahhitler zaman kaybetmeden gelmeliler. Türkiye ile birlikte Afganistan’ı Avrupa'nın İsviçre’si yapmamız hiç de zor değil. Öyle ki, biz Türklerin kâfir olan iş insanlarını bile diğer ülkelere tercih ederiz. Yeter ki hakkımıza saygı göstersinler ve yeter ki birlikte kazanalım. Sonuçta bu bir ticarettir."
Türkiye denince, neredeyse istisnasız bir şekilde telaffuz ettikleri bir şahsiyet var; Sayın Recep Tayyip Erdoğan! Hemen sevgi ve dualarını izhar etmekten geri kalmıyorlar. Yıllardır amansız bir savaşın içindedirler, ama Erdoğan'ın Türkiye'yi ileriye taşıdığını da biliyorlar. Bir konu daha var ki, yazıp yazmamakta çok tereddüt ettim, ama sitem ve şikâyetlerin ve dahi iddiaların yoğunluğu beni yazmaya mecbur etti. Başka ülkelerin değil de Türkiye Büyükelçiliği'nin örneğin, vizeleri fahiş fiyatlarla satmakla ve oraya işi düşenlere kötü muamelede bulunmakla anılmasına gönülleri hiç de razı değil.
Rüşvet iddiaları ne kadar doğru, bilmem, ama kötü muameleleri bana Viyana Büyükelçiliği’nin 90'lı yıllardaki buyurgan, tepeden bakan ve işlerini olabildiğince savsaklayan çalışanlarını hatırlattı. Biz de yukarıda görüşlerinden bir kısmını paylaştığımız şahsiyetlerle aynı düşüncedeyiz; Türkiye'nin hakkıyla ve layıkıyla Asya'daki yerini almasının yolu Afganistan'dan geçmektedir.
31 yıl önce de Afganistan'a gelmiş ve kaldığım altı ayda birçok yeri görmüştüm. Gerçekten de Afganistan hesap edilemeyecek kadar zengin bir ülkedir. Ama bu zenginliğinin onlara nelere mal olduğunu gördük, görüyoruz. Bu defa da sırtlanlar gibi Afganistan'ın zenginliklerine, iktisadına musallat olacaklardır. Ama Afganlılar Türkiyelilerin sırtlanlarını bile diğer sırtlanlara tercih edecek kadar tercihlerini Türkiye'den yana yapıyorlar.
Daha buralardayız, inşallah gördükçe, öğrendikçe ve yaşadıkça paylaşmaya devam edeceğiz.