• DOLAR 34.653
  • EURO 36.458
  • ALTIN 2952.293
  • ...

Hatırlanacağı gibi, 1979’da SSCB Afganistan’ı işgal etmişti. 10 yıl süren işgal 1989 yılında son bulmuştu. Ruslar geriye viran ettikleri bir ülkeyi, katlettikleri, yaraladıkları ve tecavüz ettikleri milyonlarca masum insanı bırakmışlardı. Mücahitler onca zorluklarla kazandıkları zaferi milletin iradesinin belirleyici olduğu bir anayasa ve o hassasiyetteki bir hükümet ile taçlandıracakları yerde, birbirilerini vurmayı tercih ettiler. Derken Taliban sahneye girdi, sürüldü. Bu defa da Mücahitler bir yandan kendi aralarında ve diğer yandan Taliban ile çatışmalarını sürdürdüler, ta ki Amerika 2001 yılında Afganistan’ı işgal edinceye kadar…

11 Eylül 2001’de İkiz Kulelere yapılan saldırıları gerekçe gösteren Amerika, hiç vakit kaybetmeden Afganistan’a hem füzelerle saldırdı ve hem de fiilen işgal etti. Ardından NATO’yu da işgaline ortak etti.

NATO her ne kadar 1 Mayıs 2021 tarihi itibariyle Afganistan’dan çekilmeye başlayacaklarına dair açıklama yaptıysa dahi, bunun ne kadar süreceği ve dahası tamamıyla mı çekilip çekilmeyeceği belli değil. Belli olan şu ki, 20 yıl süren işgalin bundan sonra da bir şekilde devam ettirileceğidir.

Mücahitlerle Taliban’ın durumları da her zamanki gibidir. Yani ne daha öncesinden ve ne de 20 yıllık ABD-NATO işgalinden bir ders aldıkları söylenemez. Çünkü görebildiğimiz kadarıyla birbirilerine karşı besledikleri kinleri ve şiddetleri ülkelerini işgal edenlere karşı besledikleri kin ve şiddetten daha fazladır. Bu da demektir ki, işgal ister fiilen devam etsin veya ister ABD oradaki varlığını vesayet yoluyla sürdürsün, Afganistan halkının çilesi bitmeyecektir.

Peki, ABD-NATO geçen bu 20 yıl içinde Afganistan’da neler yaptı? Tek cümle ile Rusların yaptıkları vahşetleri iki-üç katına çıkardı. Hatta Afganistan ile de kalmadı, zulümlerini Pakistan’a da yaydı. Silahlı insansız hava araçlarıyla binlerce Pakistan vatandaşını El-Kaide üyesi diye şehit etti.

Bundan bir süre önce Afganistan Hükümeti ile Taliban’ın karşılıklı olarak birbirilerine tevdi ettikleri barış şartlarına bakmıştım. Her iki tarafın talepleri de neredeyse birbirinden farksız; İslami Devlet, İslami Anayasa, ittihat, vahdet, kardeşlik, özgür seçimler vs.

Hepsi de iyi, güzel… Ama önemli olan, tarafların kendi sözlerinde durmalarıdır. İşte tıkanma da her zaman buradan itibaren başlıyor. Nitekim Rusların henüz Afganistan’da olduğu yıllarda da Mücahit grupları defalarca bir araya gelip anlaşmışlardı. Hatta bu anlaşmalarından birini Kâbe’nin içinde yapmışlardı. Ama döndükten sonra birbirilerinin kanını dökmeye devam ettiler.

Kırk yıldır işgal ve iç savaş. Dile bile kolay değil!  İlk işgal yıllarında doğanlar şimdi 40’lı yaşlardalar, yani dede-nine olmuşlardır. Ama kanları oluk oluk akmaya devam ediyor. Bu süre içinde yeraltı ve yerüstü zenginliklerinin kesintisiz talanı ve çalınması da cabası.

Dikkat edersek, sadece Afganistan değildir işgale uğramış ve talan edilen ülke, neredeyse bütün İslam ülkeleri emperyalistlerin doğrudan veya dolaylı işgali veya vesayeti altındadır. Peki, ya biz Müslümanlar ne yapıyoruz? Afganistan’daki Müslümanların birbirilerine olan şiddetleri merhametlerinden fazla da bizim birbirimize olan merhametimiz şiddetimizi geçmiş mi ki? Maalesef hayır! Maruz kaldığımız işgallere, maruz bırakıldığımı vesayet rejimlerine ve göz göre göre iliklerimize kadar sömürülüyor olmamıza rağmen, bu zilletten bizi kurtaracak bir iradeyi ortaya koyamıyoruz. Tabii, onlara galebe çalmanın yolunun da içimizdeki şeytana galebe çalmamızla birlikte başladığını da bilelim. 

Rahmet ayındayız ve Allah’ın rahmeti de her zamanki gibi talip olanlar için amadedir. Bu Allah’ın yeryüzündeki sünnetidir: “Şüphe yok ki bir topluluk, ahlakını değiştirmedikçe Allah o topluluğu değiştirmez.” Ve  “İnsan için, yalnızca çalışmasının, gayretinin, hâlis niyetlerinin karşılığı vardır.”

Allah’tan rahmet dileyelim… Allah’ın bizden olmamızı istediği gibi olalım. Merhameti yekdiğerimize ve şiddeti da sadece ve sadece yeryüzünü fesada boğan kötülere çevirelim. Ki Allah da rahmetiyle yarlığasın. Ki bu zillet son bulsun…