• DOLAR 34.607
  • EURO 36.54
  • ALTIN 2926.136
  • ...

AK Parti 7. Olağan Büyük Kongresini de gerçekleştirdi. Hayırlı olsun.

AK Parti’nin ilk yılları gerçekten Türkiye’ye adeta bir bahar havası gibi esiyordu. Ülke kalkınıyordu. Devletin imkânları bir avuç azınlığın pençesinden kısmen de olsa kurtarılarak halkın hizmetine sunuluyordu. İnançlarını yaşayanlara yönelik sürek avları ve eğitim engeli ortadan kaldırılıyordu. Yolsuzlukların üstüne cesaretle gidiliyordu. Ehliyet ve liyakat genelde aranan şartlar arasında idi. Düşüncesini ifade etmenin önündeki engeller kaldırılıyordu. İnsanlarda, “düşüncemi ifade edersem, işimden, aşımdan ve makamımdan olurum” korkusu gittikçe azalıyordu. Belediyeler daha çok hizmetleriyle anılıyorlardı.

Doğrusu AK Parti’nin gerçekleştirdiği yenilikler ve hizmetler o kadar fazla ki, buraya sığmaz.

Ancak milletin AK Parti’ye en fazla destek verdiği ve bu desteğini bir de 15 Temmuz ile taçlandırdığı bir esnada AK Parti’nin hakkı, adaleti, ehliyeti ve liyakati gözetmede ve düşünceyi ifade etme özgürlüğünde daha da ileri gitmesi gerekirken ve beklenirken, bu değerleri yitirdiğini görüyoruz.

Birer bilim yuvası olması gereken üniversitelerdeki vesayete son vermek yerine başka bir vesayetin konulması üniversitelerin zaten sorunlu olan seviyesini daha da aşağıya çektiği bir gerçektir. İnsanlar dile getirmekten korksalar bile, üniversitelerin diğer ciddi bir sorunu da ırkçılıktır. Irkçılık hem adam kayırmada belirleyicidir ve hem de tasfiye etmede. Örneğin, kendi özgeçmişine bildiği dillerin arasında Kürtçe’yi de yazan bir akademisyene adil davranabilecek üniversite varsa bile, istisnadır. Gerek üniversitelerde ve gerekse diğer kamu kurumlarında -ki bunlara özel kurumlar da eklenebilir- yüz binlerce insan “bildiği yabancı diller” bölümüne iyi bildiği halde anadili olan Kürtçe’yi yazmaya korkmaktadır.

Milli eğitim sistemi de içerik olarak millileştirilemedi. Bu bağlamda ne tarih kitapları resmi yalanlardan arındırılabildi ve ne de ders kitaplarının milletin değerleriyle çatışan dili düzeltilebildi.

AK Parti, devletin inkâr politikalarına resmiyette son vermekle bu insanlık suçunu biraz hafifletti, ama bunun da devamını getirmedi veya getiremedi. MEB müfredatına dahi koyduğu halde milyonlarca Kürt öğrencinin Kürtçe’yi öğrenmeleri için atadığı öğretmen sayısının iki elin parmaklarını bile geçmemesi, doğal olarak Kürtler tarafından da onur kırıcı bulunmaktadır.

İlk yıllarda hizmetleriyle ve yenilikleriyle anılan belediyelerin yerinde bugün yellerin esiyor olması ve birçok belediyenin de bugün maalesef çeşitli haksızlıklarla anıldıkları bir gerçektir.

Yolsuzlukların üzerine gitmek, hakka ve adalete riayet edip işi ehline vermek ve ihalelerde şeffaflık gibi konulardaki güvenilirliği de hızla irtifa kaybetmektedir.

AK Parti’nin yitirmekte olduğu diğer bir özelliği de farklı düşüncelere gösterdiği saygı ve tahammüldür. Örneğin, bugün itibariyle hem de AK Parti tarafından kaldırılan İstanbul Sözleşmesi üzerinden yaptığı eleştiriler nedeniyle Sayın Abdurrahman Dilipak hakkında 81 ilde suç duyurusunda bulunulmasını ve Ayasofya Camii imamının hem inancı ve hem de bulunduğu makam nedeniyle görevi olan bir konuda İslam’ın hükümlerini söyledi diye Sayın Özlem Zengin tarafından uyarılmasını toplum böyle değerlendirmektedir.

Bütün bu olumsuzluklarına rağmen AK Parti’nin hala açık ara ile birinci parti olmasının nedeni ise, muhalefet partilerinin gerek vaatleriyle ve gerekse icraatlarıyla hala AK Parti’den daha geri olmalarıdır.

Fakat AK Parti’nin de bu çapsız muhalefetin verdiği rahatlıkla kendi yanışlarında ısrar etmek yerine hem yitirdiği veya yitirmekte olduğu hasletleri yeniden kuşanması ve hem de yeni hasletler edinmesi gerekir. Sarsılan güveni yeniden kazansın. Aksi halde, bir dostumuzun da dediği gibi, seçmenin de hüsnüniyetinin bir sınırı vardır.