• DOLAR 34.655
  • EURO 36.439
  • ALTIN 2950.965
  • ...

Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan beridir darbe anayasalarıyla yönetilen bir ülkedir. Cumhuriyetin ilk çeyrek asrında CHP vardı. Cumhuriyetin kuruluşundan sonraki ilk anayasayı ve geçen yıllar içinde anayasadaki değişiklikleri yine CHP yaptı. Çok partili dönemin anayasalarını da yeni partiler değil, her zaman CHP ile barışık olan ve CHP’nin koyduğu anayasayı ilkesel olarak sahiplenip tahkim eden darbeciler yapageldiler.

Siyasi hayatımıza onlarca parti girdi ve bunlardan kimisi tek başına ve kimisi de koalisyonla iktidar bile oldular, ama darbe anayasalarına dokunamadılar. İktidar oldular, ama milletin iradesini idareye taşıyamadılar. Aksine milletin iradesini Türkiye’ye tahakküm eden gücün hizmetine sunmanın birer aracı oldular. Sayın Mehmet Pamak yıllar önce bu resmi çok güzel tanımlamıştı: Tek CHP’li dönemden çok CHP’li döneme geçiş…

Dikkat edilirse, partiler kendilerini nasıl tanımlarlarsa tanımlasınlar, darbecilerin anayasalarını uygulamaktan öte bir şey yapamadılar. Milletin iradesinde ısrar edenlere Menderes, Özal, Erbakan ve Erdoğan’ın şahsında kanlı ve darbeli dersler verdiler. Bu güruhun bundan böyle de milletin iradesine saygı duyacağı yoktur. Zaman zaman söylemekten de çekinmedikleri gibi, onlardan olmayanlar %95 ile bile gelseler iktidar olma şansları yoktur. En fazla yapabilecekleri şey, mini anayasa reformudur.

Başkan Sayın Erdoğan’ın yeni bir anayasayı telaffuz ettiği günden beridir diğer partiler de ister istemez dillendiriyorlar. Ancak sözlerinden de anlaşılacağı gibi, hepsi yeni bir anayasa istiyor gibi görünseler bile, bir kısmı gerçekten istemiyor. Bunlar milletin iradesiyle, değerleriyle barışık bir anayasa olacağına, mevcut darbe anayasasına dört elle sarılmaya dünden razıdırlar. Öte yandan her ne kadar Cumhur İttifakı hak ve adalet eksenli ve milletin iradesiyle barışık anayasa istiyor olduğunu iddia etse bile bunun milletin iradesiyle gerçekten ne ölçüde barışık olacağını bilemiyoruz.

Örneğin, hedefledikleri anayasada toplumun %99’unun gasp edilen haklarının iadesi de var mı? Daha da somutlaştıralım, anayasanın inkârcı içeriği, toplumu etnik ve dini aidiyet üzerinden ötekileştiren ve gerek gördüğünde birbirine düşüren özelliği tarihin çöplüğüne atılacak mı?

Aydınlığa kavuşturulması gereken diğer sorular da şunlardır: Mevcut anayasanın bir kısmı veya ilk dört maddesi tanrısal bir buyruk gibi dokunulamaz olmaya devam mı edecek veya tabu ve kutsal olmaktan çıkarılıp her yönüyle tartışmaya mı açılacak?

Ön yargılı olmak istemeyiz, ama CHP’nin anayasanın bir kısmını, özellikle ilk dört maddeyi tanrısal bir buyruk gibi ölümüne savunacağını iddia edebiliriz. HDP’nin bile Cumhur İttifakının elini güçlendirmemek adına bile olsa CHP ile hareket edeceğini söyleyebiliriz. Bilindiği gibi, CHP ile HDP’nin nihai amaçları ve hedefleri kendi ideolojileri doğrultusunda yeni bir toplum oluşturmaktır. İkisinin de ortak paydası laikliktir, diğer bir ifade ile din karşıtlığıdır.

CHP’nin bu duruşu dini aidiyet olarak Müslümanları ve etnik aidiyet olarak da Kürtleri potansiyel düşman bellerken, HDP de bir Kürt’ü kendi değerlerinden koparmayı Kürtlerin bütün sorunlarını çözmekten çok daha önemli gördüğü içindir ki, o da tercihini adil bir anayasadan yana değil, tıpkı CHP gibi milletin fıtri haklarını görmezden gelen ve inancını da baskılayan bir anayasada diretecektir.

Yukarıda da dediğimiz gibi Cumhur İttifakı’nı oluşturan AK Parti ile MHP’nin de bütün vatandaşları fıtri haklarıyla birlikte eşit gören ve adaleti mülkün esası gören bir anayasayı yapacak kadar hakçı ve adil olduklarını söyleyemiyoruz.

Milletin ezici çoğunluğu olarak başından beri bütün anayasaların en büyük mağdurları biz Müslümanlar olmamıza rağmen hak ve adalet eksenli bir anayasayı yapmak konusunda Diyanetimizden İlahiyatlarımıza, cemaatlerimizden dernek ve vakıflarımıza kadar en kısık ses bize ait, en dağınık kesim bizleriz ve birbirimizle olan ilişkilerimiz bile inancımızın emrettiğinin çok gerisindedir.

Bütün bu olumsuzluklar da zillet olarak halimize ve hayatımıza yansımaktadır. Bu zilletten kurtuluşumuz da fıkhımızı, hayatımızı, anayasamızı inancımıza göre tanzim edebildiğimiz ölçüde olacaktır. Bunun da yolu bütün imkânlarımızı adil bir anayasayı hayata geçirmek yönünde seferber etmekten geçiyor.