• DOLAR 34.562
  • EURO 36.568
  • ALTIN 2929.45
  • ...

Bu soruyu yöneltmemizin nedeni, Başkan Sayın Erdoğan’ın yeni reformlar yapacağını söylemesinin kamuoyunda sevinçten çok endişe ve korku ile karşılanmasıdır.

Peki, AK Parti’yi iktidara getiren ve canı pahasına 18 yıldır iktidarda tutan milletin yeni reformları sevinçle değil de endişe ve korku ile karşılamasının nedeni nedir acaba?

Bizce AK Parti bu konuyu gündemine almalıdır. Evet, anketlerde hala en büyük partidir ve ortaklarıyla birlikte yeniden iktidar olması imkân dâhilindedir. Fakat bunun böyle olmasının nedeni, AK Parti’nin gerçekten hakkı gözetmedeki ve adaleti tesis etmedeki hassasiyetinin yeterli olduğundan değil, diğer partilerin bu konularda hala bir güven verememeleridir. Örneğin, diğer partilerin çoğu milletin değerlerine saygı duymak erdeminden bile yoksundurlar. Geçelim saygı duymalarını, milletin değerleriyle amansız bir savaş vermektedirler. Dolayısıyla milletin iradesini idareye yansıtacak her türlü girişime de şiddetle karşıdırlar. Darbeleri bile desteklemeleri ve hatta darbelerin içinde olmaları bundandır.

Bunun içindir ki, AK Parti’nin yapacağı reformlar hayati bir önem taşımaktadır. Çünkü bu reformlarda hak ve adalet olduğu ölçüde Türkiye’nin önü aydınlanacak ve bu reformlar haktan ve adaletten uzak olduğu ölçüde Türkiye daha fazla karanlığa gömülecektir!

Şunu hiçbir zaman unutmamamız gerekir ki, ne biz ebediyiz ve ne de devletlerimiz ilelebettir. Devletler ve dahi imparatorluklar da tıpkı biz bireyler gibi doğarlar, yaşarlar ve ölürler. Önemli olan, nasıl yaşadıkları ve nasıl yaşattıklarıdır. Gördüğümüz gibi, hakkı ve adaleti gözeterek yaşayanlar rahmet ve saygı ile anılırken, zalimler de lanetle anılmaktadırlar.

Aynı durum AK Parti ve özellikle Başkan Sayın Erdoğan için de geçerlidir. Bizim candan duamız ve dahi desteğimiz, AK Parti’nin milletin emanetine hakkıyla ve layıkıyla sahip çıkması, saygı ve rahmetle anılacak işler yapmalarıdır. Bugüne kadar yaptıkları güzel şeylere bundan sonra da güzel şeyler eklemeliler ki, tarihe de bu şekilde geçebilsinler.

Bunun da yolu AK Parti’nin milletten aldığı gücü yerli yerinde kullanmasından, yani azınlığın çoğunluk üzerindeki yüz yıllık tahakkümüne son vermesinden geçmektedir. Böylece vatandaşların sözde olan eşitliklerini de gerçeğe dönüştürmüş olacaktır.

Bu tahakkümcü azınlığın ve tabii ki onun kapıkullarının hak, adalet ve eşit vatandaşlık gibi kavramlardan hazzetmediklerini ve bu kavramları hayata geçirmek isteyenlerin üzerine çullandıklarını biliyoruz. Erdoğan ve Ak Parti de bir defa değil, defalarca onların her türlü saldırılarına maruz kalmadılar mı?

Hala eşit vatandaşlık statüsünde olmayanların kimler olduğunu bilmeyenimiz yok, ama dillendirmeyenlerimiz, dillendiremeyenlerimiz çok mu çok! Ama dillendirenlerden biri de biz olalım. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan beridir devletin gücünü elinde tutup bunu keyfi kullananlarla eşit haklara sahip olmayanlar Müslümanlardır. Fakat rejim ötekileştirdiği ve eşit haklardan mahrum ettiği Müslümanlara olan tahakkümünü kalıcı hale getirmek için onları dini ve etnik aidiyetleri üzerinden tanımlama yoluna gitmiştir. Yani dini aidiyet olarak Müslümanlar –ki bu toplumun yaklaşık olarak %99’una tekabül etmektedir- ve etnik aidiyet olarak Kürtler –ki Türklerden sonra ikinci büyük kavimdir ve aynı zamanda ikinci kurucu unsurdur- hala bu ülkenin eşit vatandaşları değildirler. Rejimin Müslümanları “mürteci” ve Kürtleri de “bölücü” olarak tanımlaması ve onları topluma potansiyel düşmanlar olarak dikte ettirmesi de bundandır.

AK Parti’nin Müslümanlara yapılagelen bazı zulümleri sonlandırdığı ve devletin inkâr politikalarına resmiyette son verdiği; Kürtçe konuşma yasağını kaldırdığı, Kürtçe TV’nin yanı sıra Kürtçe’ye sınırlı bir serbestlik getirdiği takdire şayan icraatlardır. Ancak bu haklardan hiçbirini anayasa ile güvence altına alınabilmiş değildir. Dolayısıyla Müslümanların tekrar sakallarından ve başörtülerinden tutulup yerlerde sürüklenmeleri ve Kürtlerin de yine benzer zulümlere maruz kalmaları sadece bir iktidar değişikliğine bakar. Öyleyse AK Parti’nin yapacağı reformlar dini ve etnik aidiyeti ne olursa olsun bütün vatandaşların temel haklarını güvence altına alan, onların iradelerini idarelerine yansıtan ve hepsini kanun önünde eşit gören bir içerikte olmalıdır. Bunu başarıp başaramayacağı ayrı bir konudur. Ama önemli olan elindeki gücü adaletten yana kullanıp kullanmadığıdır! Zaten hepimiz biliyoruz ki, hiçbirimizin önünde ikiden fazla seçenek yoktur. Ya Habil’izdir, ya Kabil! Ya Musa’yızdır, ya Firavun! Ya İbrahim’izdir, ya Nemrut! Ya Muhammed’izdir, ya Ebu Cehil! Ve ya zalimizdir, ya adil!

Hülasa, dostça uyarılarımız, dualarımız ve temennilerimiz, hükümetin yapacağı reformların hak ve adalet ekseninde olmaları ve böylece faillerinin de saygı ve rahmetle anılmayı hak etmeleridir.