• DOLAR 34.653
  • EURO 36.458
  • ALTIN 2952.293
  • ...

Önceki bölümde dedik ki, “madem Avrupa’da karar kıldık, öyleyse ne yapmalıyız?”

Evvela bizi Avrupa’ya ait olarak görmeyenlerin bugün olduğu gibi gelecekte de etkili ve yetkili olacaklarını bilmemiz gerekir. Bu bilgi ve bilinç de bizi Avrupalıların işgücünü karşılamanın ötesine taşıyıp hayatın diğer alanlarında da görünür kıldığı ölçüde “kendimiz” olarak var olabilir ve “kendimiz” olarak kalabiliriz. Tabii bu “kendimiz” olmanın olmazsa olmaz şartı insanların yararına olan niteliktir. Bu bağlamda Türklerin olmaları gereken bir kurum da şüphesiz ki siyasettir. Öyleyse birkaç soru ile devam edelim; Türklerin Avrupa’nın siyasetinde bir yeri var mı? Avrupalılar, Türkleri kendi iç ve dış siyasetlerinin neresine koyuyorlar? Değişik partilerin değişik kademelerinde yer alan Türkler hangi özellikleriyle öne çıkmaktadırlar?

Türklerin Avrupa’da karar kılmalarının nedeni, sadece ekonomik gelişmişliği değildir. Avrupa’nın kendi bünyesinde Demokrasi, Sosyal Devlet, İnancını Yaşama ve Düşüncesini İfade Etme gibi değerlerde yakaladığı düzey de en az ekonomik nedenler kadar belirleyicidir. Avrupa’daki yabancıların geldikleri ülkeler ne yazık ki hem ekonomik olarak ve hem de demokratik olarak Avrupa’nın oldukça gerisindedirler. Türkiye gibi ekonomik bir düzeyi yakalayanlar bile Avrupa’ya nazaran demokraside geri oldukları ve temel hak ve özgürlükleri güvence altına alan bir anayasaları olmadığı içindir ki, geri dönüşü sağlayacak kadar çekici değiller. Bu da Avrupa üzerinde yoğunlaşmayı zorunlu kılan önemli bir nedendir.

Ama şunları da bilmeli ve görmeliyiz: Nasıl ki, bizler bundan 60 yıl önce gelen Türkler gibi değilsek, yani bazı konularda değişmişsek, aynı şekilde Avrupa da ilk gelen Türkleri bando ve törenlerle karşılayan o Avrupa değildir. Avrupa’da yabancıları istemeyen güçlü bir damar vardır. Ve bu damarı en çok besleyen de siyasettir. Gerçi İslam ve yabancı karşıtlığı temelinde izlenen olumsuz politikalara rağmen Avrupa kamuoyunun hala aklıselim üzere olduğunu söyleyebiliriz. Ama son zamanlarda İslamofobi üzerinden en yüksek perdeden, yani bazı devlet adamlarına kadar kimi siyasilerin bu damara kan pompalamalarının bu aklıselimi de olumsuz yönde etkilediği bir gerçektir. Avrupa’daki bu yabancı karşıtlığını fitili çekilmemiş bir el bombasına da benzetebiliriz. Avrupa ülkelerinin kendi çıkarlarını tanrılaştırdıkları göz önünde bulundurulduğunda, bu bombanın patlaması da yakaladıkları bu refah düzeyinin sarsılmasına bağlıdır. Avrupa ülkeleri ciddi bir ekonomik krize girerlerse, günah keçisi olarak yabancıları seçeceklerdir. Dolayısıyla burada yapancılar kadar insani değerleri esas aldıklarını söyleyen yerli kamuoyuna büyük yükümlülükler düşmektedir. Yapılması gereken şey, belli bir düzeye getirilen demokrasiyi yabancı düşmanlarının ve İslamofobi yanlılarının etkileyemeyecekleri şekilde tahkim etmektir. Bu da çok dinliliği, çok dilliliği ve çok kültürlülüğü birbiriyle barış içinde yaşatmakla mümkündür. Bu vesile ile Avrupalıların bu anlamda Osmanlıların Millet Sisteminden alacakları dersler olduğunu da belirtelim.

Dikkat ettiyseniz, bir yandan Avrupa’ya güvenirken diğer yandan güvensizliğimizi de belirtiyoruz. Bunun da nedeni, Avrupalıların demokrasi, insan hakları ve doğal zenginliklerin adil paylaşımı gibi alanlarda uyguladıkları çifte standarttır. Örneğin, Avrupa ülkelerinin etkili ve belirleyici oldukları ülkelerin herhangi birinde demokrasiyi ve insan haklarını kendi çıkarlarına önceledikleri de vaki değildir. Aksine demokrasiyi ve insan haklarını onların yöneticilerinin başında Demokles’in Kılıcı gibi sallayıp dururlar. Öyle ki, Avrupa’da yaşayan yabancılar bile zaman zaman bu çifte standarttan nasiplerini almaktadırlar. Avrupa’daki yerleşik hayatlarının üzerinden 50 yıl ve bir kısmının yüz yıl geçmiş olmasına rağmen milyonlarca insanın hala “yabancı” ve “misafir işçi” olarak tanımlanıyor olmaları bu çifte standardın bir yansımasıdır. Bunun da nedeni, bazı Avrupalıların bu insanları sahip oldukları dini ve etnik aidiyetleriyle, renkleriyle ve kültürleriyle birlikte kabule yanaşmamalarıdır.  Bu sorunu gidermenin veya en azından kontrol altına almanın yolu da hayatın bütün meşru alanlarında dürüstlükle, güvenilirlikle ve kısaca güzel hasletlerle görünür olmaktır.

Örneğin, Türklerin ve zımnen Türkler adına siyaset yapanların siyasetteki yerleri iç açıcı değildir. Türkler seçmen olarak yerlilerden daha aktiftirler ama kendi değerlerini siyasete taşımada başarısızdırlar. Çünkü değişik partilerin değişik kademelerinde siyaset yapanların, yani bir bakıma Türklerin de oylarıyla seçilenlerin çoğu Türklerin sahip oldukları ortalama değerlerle çatışma ve hatta savaş halindedirler. Sanırsınız ki, bunlar seçilmelerini içinden geldikleri toplumun değerlerine saldırmaya borçludurlar veya görevleri budur. Siyasi rüştlerini Türklerin değerlerine, daha açık söylemek gerekirse, İslam’a ve İslam’ın değerlerine saldırmak suretiyle ispatlama yoluna giderler. Bu söylediklerimize inanmayanlar, onların internete düşen demeçlerine bakabilirler. Her birinin en az bir defa güya “toplumsal uyum” adına ya başörtüsüne veya dini değerlere saldırdıklarını göreceksiniz.

Avrupa Türklerinin aktif oldukları diğer bir siyaset de Türkiye’dekidir. Örneğin, hala Türkiye vatandaşı olanların çoğu seçimlerde oy kullanmaktadırlar. Ancak Türkiye’den kaynaklı sorunlarının çözümü için hükümetlere ve siyasi partilere baskı yapmak konusuna gelince, tek kelime ile başarısızdırlar. Siyasilerin hamasi nutukları ve milli-dini duygularını okşayıcı birkaç yaldızlı sözleriyle kendilerini avuturlar. Avrupa Türklerinin Türkiye ile içli dışlı olmaları ve siyasi tercihleri kendi takdirleridir. Ama Türkiye’nin siyasi tartışmalarını Avrupa’ya taşımalarının kendilerine yarardan çok zarar verdiğini de artık görmeleri gerekir.

Türklerin Avrupa’da dini ve dahi etnik aidiyetleriyle birlikte yaşamaları ne ölçüde mümkündür? Eğitim düzeyleri, aile yapıları, dayanışmaları, ekonomik güçleri ve toplumdaki saygınlıkları ve bulundukları ülkelerin gerek siyasetinden ve gerekse hukuki uygulamalarından doğan sorunlar hayatlarının seyrini nasıl etkilemektedir?

Devam edeceğiz.