• DOLAR 34.369
  • EURO 37.069
  • ALTIN 2975.939
  • ...

Savaş hallerinde heyecan, korku, öfke, ümit, ümitsizlik, dostluk, düşmanlık ve kısaca bütün duygu ve düşünceler dorukta olur. Bunların her biri eğer yerli yerinde kullanılmazsa, kötülük iyiliği ve kötüler iyileri bir sel gibi önüne koyup sürükleyebilir. Bir de taraflarda ve taraflara taraf olanlarda ırkçılık varsa, eline fırsat geçirenin gücünün yettiği vahşeti işlemesi de işten bile değildir. Azeri-Ermeni sorununda ve bu doğrultuda gelişen olaylarda da bunların hepsi vardır. Öyleyse ne yapmalı? Veya taraf olurken nelere dikkat etmeli?

Tabii ki, herkesin bir şeye taraf olmasının kendisine göre ölçüleri vardır. Bize göre taraf olurken dikkat edilmesi gereken husus ve olmazsa olmaz şart, adil olmak, taraflara karşı adil davranmak ve taraf olmanın kaçınılmaz olduğu durumlarda söz konusu olan meselede kim haklı ise, onun yanında durmaktır.

Malumumuz, taraflar arasındaki savaş, Ermenistan’ın 1994’te işgal edip elinde tuttuğu Dağlık Karabağ üzerinedir. Hatırlanacağı üzere iki yıl süren savaş (1992-1994) esnasında Ermeniler Hocalı Katliamı başta olmak üzere birçok kanlı cinayetin altına imza attılar. Bir milyondan fazla Müslüman da Ermenilerden canlarını kurtarmak için vatanlarını terk edip Azerbaycan’ın içlerine doğru hicret etmek zorunda kaldı.

Dağlık Karabağ’ın son birkaç yüz yıllık tarihine bakıldığında, oradaki Ermeni nüfusun yok denecek kadar az olduğu görülecektir. Yerleşik nüfus, her ikisi de Müslüman olan Azerilerden ve Kürtlerden oluşmaktadır. Dağlık Karabağ’ın bir Azerbaycan toprağı olduğunu Birleşmiş Milletler de tanımış ve bu nedenden ötürü Ermenistan’ın işgalini de kınamıştır.

Sanırız şunu söylemek Ermenilere bir haksızlık değil, bir gerçeğe parmak basmaktır: Ermenilerin gerek Osmanlı Devleti’ne ve gerekse Azerbaycan’a karşı giriştikleri eylemler onların iradelerinin eseri değildir. Dağlık Karabağ’ı işgalleri de Rusların teşviki ve desteği ile oldu. Nasıl ki, Ermeniler Osmanlı Devleti’nde sonunu hesaba katmadan birilerinin hesabına ve onların yardım ve direktifleriyle harekete geçmişlerdi, aynı şekilde Dağlık Karabağ’ı da başkalarının yardım ve direktifleriyle işgal ederken, sonunu hiç hesaba katmadıkları görüldü.

Oysa Azerbaycan’ın kendisinde o gücü gördüğü andan itibaren kendi toprağını işgalden kurtarma harekâtına girişeceği bilinmeyecek bir şey değildir. Dolayısıyla Rusya’nın desteği ile Karabağ’ı işgal eden Ermenistan’ın şimdiki savaşta Azerbaycan’ın yanında yer alan Türkiye’yi eleştirmesi de kendi işgaline bir meşruiyet kazandırmayacağı gibi, uluslararası platformlarda da Ermenistan’ın yararına bir destek sağlamayacaktır.

Ancak Ermenistan’ın o kadar karışanı var ki… Bunların belki en belalısı da Ermeni Diasporası demek yanlış olmasa gerekir. Rusya zaten istediği zaman istediğini Ermenistan’a yaptırabilecek güçtedir ve bundan da geri kalmıyor. Öte yandan Ermenistan’ın sadece ekonomisi değil, siyaseti de bu güçlere bağımlı kaldığı sürece kendisinin de hacmini bilemediği sonuçlara katlanmaya şimdiden hazır olmalıdır.

Haklı olarak Ermenistan birilerine bağımlı da Azerbaycan bağımsız mı veya ne kadar bağımsız diye sorabilirsiniz. Bağımlılık maalesef bütün İslam dünyasının bugünkü halidir. Büyük güçler güç yetirdikleri devletlerde kurdukları sömürü düzenlerini devam ettirmek için onları birbirine çatıştırmaktan da geri durmuyorlar. İşgalci israil’in bile soluğu Azerbaycan’ın yanında alması hem Azeriler ve hem de Ermeniler için yeterince düşündürücü olmalıdır!

Şu da bir gerçektir ki, her ülke kendi çıkarları için uzanabildiği yere kadar gidecektir. Bu çıkarların çoğunun gayrimeşru olması onlar için önemli değil. Çünkü kandan besleniyorlar. Kaldı ki gayrimeşruluk bazı ülkelerin özüdür ve karakteridir. Diğer bir gerçek de, haklı olmanın ve güçlü olmanın tek başlarına yeterli özellikler olmadığıdır. Haklı olan aynı zamanda güçlü olmalı veya güçlü olan o gücünü hakkın-adaletin hizmetine vermeli ki, meydan gayrimeşrulara ve sırtlanlara kalmasın. Azerbaycan’ın yanında yer alan Türkiye de Akdeniz’den Karadeniz’e ve Afrika’dan Kafkasya’ya kadar birçok yerde çıkarlarının peşinden koşmaktadır. Türkiye bu sınır ötesi operasyonlarını “mazlum halkların yardımına koşmak” olarak tanımlamaktadır. Türkiye’nin dışarıdaki operasyonlarında kalıcı başarılar elde etmesi ancak kendi iç barışını sağladığı oranda olacaktır. Eleştirilerimiz saklı olmak kaydıyla, Türkiye’nin oldukça geniş bir yelpazedeki operasyonlarını meşruiyet sınırları içinde oldukları sürece desteklemeyi insani bir yükümlülük olarak görüyoruz.

Ermenistan kullanılmaya müsait olduğu ve Azerbaycan’da petrol olduğu sürece emperyalistlerin meydan savaşına sahne olmaları kaçınılmazdır. Temennimiz, Ermenistan’ın işgal ettiği yerlerden derhal çıkması ve komşularıyla düşman olmak yerine dostluk ilişkileri içinde olması ve Azerbaycan’ın da kendi zenginliklerini emperyalistlere kaptırmadan kendi halkının esenliği için kullanmasıdır.