• DOLAR 34.662
  • EURO 36.575
  • ALTIN 2955.717
  • ...

Batılı bir gazeteci böyle diyordu bazı rejimler için… Kim olduğunu ve hangi rejimleri kast ettiğini sonraya bırakayım.

Rejim aynı zamanda sistem, ülke, devlet, yapı, düzen, ilkeler bütünü, yönetim biçimi gibi anlamlara da gelir. Bir inancın, bir dinin ve bir ideolojinin kanunlarla-kurallarla yaşatılması şeklinde de tanımlanabilir. Aileden devlete kadar en küçük topluluktan en büyüğüne kadar hepsinin bir rejimi olmakla birlikte, bu kelime genelde devletlerin rejimleri için kullanılır.

Bireyler ve toplumlar gibi, her rejimin de kendisine göre bir istikameti ve bir kıblesi olur. Onların çektikleri her türlü cefanın olduğu kadar yaşadıkları her türlü sefanın da kaynağı onların bu istikametleri ve kıbleleridir. Bir rejimin kıblesi ne olursa olsun, toplumunun kıblesiyle ve kıbleleriyle barışık olduğu oranda toplumsal barışı, güveni ve refahı sağlayabilir ve dışarıdan gelecek muhtemel saldırılara karşı daha bir güçlü olur. Aksi halde dirlik, birlik ve düzen bozulur. Bu da o rejimi başkalarına köpeklik yapmaya kadar götürür. Bu nedenledir ki, rejimin kıblesi ile toplumun kıblesinin aynı olması, bu mümkün değilse, en azından kıblelerin birbiriyle barışık olmaları toplumsal barış, güven ve refahın ön şartıdır. Bunu yapmak ve başarmak da rejimin görevidir.

Başlığa taşıdığımız söz Avusturyalı bir gazeteci olan Reiner Wandler’e aittir. Wandler, Arap Baharını yerinde izlemek için gittiği Tunus’ta muhabiri olduğu Der Standard Gazetesinin okuyucuları ile 10 Ocak 2011’de anlık ileti ile sohbet ederken, Afrika’daki rejimler için bu ifadeyi kullanıyor. https://www.derstandard.at/story/1293370845554/derstandardat-chat-regimes-hier-sind-unsere-wachhunde-an-der-suedflanke Yani Afrika’nın kuzeyinde bulunan ülkeleri Avrupa’nın güney kanadındaki sınırlarını koruyan köpekler olarak görüyor ve bunu söylemekten de geri kalmıyor.

Sizin de aklınıza şu sorular geliyordur mutlaka: Bir rejim neden ve nasıl başkalarına köpeklik yapacak kadar alçalabilir? Diyelim ki, rejim ve-veya dönemin yöneticileri tercihlerini başkalarına köpeklikten yana yaptılar. Peki, o rejimin halkı neden buna karşı sessiz kalır? Başkalarına köpeklik yapan rejimler halklarını nasıl ve hangi yöntemlerle buna ikna edebiliyorlar?

Rejimlerin bu emellerine genelde şu üç yoldan ulaştıklarını görüyoruz: Birincisi, halklarına uyguladıkları baskı ile. İkincisi, toplumu din, milliyet, bayrak ve vatan gibi değerlerle aldatarak ve üçüncüsü de başkalarına köpeklik yaparak! Bunlardan en etkili ve en kullanışlı olanı ise kitleleri “Allah’ın adı ile aldatmak” eylemidir.

Zaten en yakınızdan en uzağınıza kadar bu rejimlere baktığınızda, hepsinin de bu özelliklerde olduklarını görürsünüz. Yani hiçbiri toplumsal barış, güven ve refahı sağlayabilmiş ve ülkesini dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı koyacak bir düzeye getirebilmiş değildir. Bu durumda yaşamak için sırtlarını dayayabilecekleri bir güç lazımdır. O güçler de bunu bedava yapmıyorlar; hem o ülkelerin yerüstü ve yeraltı zenginliklerine konuyorlar ve hem de o rejimleri kendi çıkarlarının bekçisi yapıyorlar. Rejimler de halklarına cehennemi yaşatmak pahasına da olsa köpekleşmeye rıza gösteriyorlar. 

Tabii, o gazeteci, o rejimlerin duruşlarını köpeklik olarak tanımlarken, kendisinin de bir ferdi olduğu Avrupa’nın o rejimlerin köpekleştirilmelerindeki etkisine hiç değinmiyor. Bundan rahatsız olması da beklenmez. Asıl sorun, başkalarına köpeklik yapmaya teşne olan rejimlerdir. Bunlar da Kuzey Afrika’dakilerle sınırlı olmadıkları gibi, sayıları da az değildir.

Ancak şu da bir gerçektir ki, hiçbir rejim ne ebedidir ve ne de değişmez veya değiştirilemezdir. Bugün başkalarına köpeklik yapan bir rejim, yarın zincirlerini kırabilir. Yeter ki o rejimin tahakküm ettiği toplum kendi iradesini o yönde ortaya koysun ve rejimini kendisinin hoşnut olacağı hale getirecek kadar bedel ödesin… Bunu yapmayan toplumlar rejimleriyle birlikte o gazetecinin adını koyduğu halden, yani başkalarına köpeklik yapmaktan kurtulamazlar.