• DOLAR 34.624
  • EURO 36.628
  • ALTIN 2907.4
  • ...

Ayasofya Camii’nin içine düşürüldüğü hal onlarca yıldan beridir dini ve siyasi istismar konusudur. Bir zamanlar birlikte “zincirler kırılsın, Ayasofya açılsın” diyenlerimiz 18 yıldan beridir hükümettedirler. Ama Ayasofya gerçeği ile yüzleşmek ve sorunu çözmek konusunda herhangi bir çaba gösterdikleri söylenemez. Haddizatında bir milli iradeyi ve milli egemenliği doğrudan ilgilendiren bu konuya AK Parti’nin de uzak durması düşündürücü olduğu kadar korkutucudur da… Çünkü ortada TBMM adına ve Atatürk’ün imzası da taklit edilerek gerçekleştirilen bir sahtekârlık var ve bu sahtekârlığa teslim olan hükümetler var!

Ayasofya’yı camiden müzeye dönüştüren kararnamenin sahte olduğu konusunda kamuoyunun da artık hiçbir şüphesi kalmamıştır. Çünkü TTK başkanlığı ve milletvekilliği de yapmış olan tarihçi Sayın Yusuf Hallaçoğlu’na göre, bu kararname Resmi Gazete’de yayınlanmadığı gibi, kararnamenin altındaki imza da Atatürk’e ait değildir! Hallaçoğlu bununla da yetinmemiş ve Ayasofya’nın yeniden ibadete açılması için ilki 2013’te ve diğeri daha sonra olmak üzere iki kez de kanun teklifi vermiştir. Her iki kanun teklifini reddeden de AK Parti’dir. Ancak reddetmesinin gerekçesi, söz konusu kararnamenin gerçek olduğundan hareketle değildir. Demek ki, kamuoyunun hala bilmediği, ama bilme hakkının olduğu gerçekler var. İşte bu gerçeklerden hareketle kamuoyunun AK Parti’ye yönelttiği soru şudur: Ayasofya’nın hala müze olarak tutulmasına dayanak olan kararname sahte olmasına rağmen sizi bu sahtekârlığın üzerine gidip gerçekleri ortaya koymaktan alıkoyan şey veya güç nedir, kimdir?

Ülke olarak vahim bir durumla karşı karşıyayız: Bir el TBMM adına ve de Atatürk’ün imzasını da kullanarak bir kararname hazırlıyor. Bu kararname ile Türkiye’nin iç işlerine ve egemenlik hakkına tecavüz anlamına gelen bir eylem gerçekleştiriliyor. Ve bu ülkenin hükümetleri başta olmak üzere diğer ilgili kurumları bir şey yapmıyorlar, yapamıyorlar! Bu el her kimin ise, çok güçlü olduğu ortadadır. TBMM’nin, hükümetin ve ilgili kurumların bu ele teslim olduklarını düşünmek bile utanç vericidir!

Gerçi bu sahtekârlığa Atatürk’ün partisi olan CHP’nin de kayıtsız kalmaması ve en azından Atatürk’ün imzasını istismar edenlerden hesap sorması gerekir ve beklenirdi. Ancak onlar da bir caminin böylece kapanmış olmasından duydukları sevinçten mi veya başka nedenden dolayı mı, bilmiyoruz, bugüne kadar bu sahtekârlığın üzerine gitmediler.

Hallaçoğlu yeni katıldığı bir TV programında, “beni Patrikhane ve Vatikan adına aradığını söyleyen bir kişi Ayasofya’nın ibadete açılması yönünde TBMM’ne verdiğim kanun teklifini geri çekmemi istedi ve bu isteğini yerine getirdiğim takdirde önümün açılacağını söyledi” demektedir. İster istemez insanın aklına şu soru da geliyor: Aynı kişi AK Parti’yi de arayarak, verilen bu kanun teklifini reddetmesi yönünde telkinde bulunmuş olmasın!

Bu günlerde bazı müstemleke zihniyetli tarihçilerin ve siyasilerin de Ayasofya’nın müze halinin devamı yönünde telkinlerde bulunup hükümeti de uluslararası baskılarla korkutmaları da yabana atılmamalıdır! Bizce bu kişiler Ayasofya’nın cami mi veya müze mi olması yönündeki bir kararın tıpkı bağımsızlık mı veya müstemleke mi şeklinde bir tercih olduğunu bilmeyecek kadar cahil olamazlar. Türkiye’nin bir milli meselesi olan bir konuda dışarıdan bir telkinin veya müdahalenin Türkiye’nin egemenlik haklarına bir tecavüz olduğunu bilmeyecek kadar cahil olabilirler mi, araştırmak gerekir.

Göreceğiz, AK Parti, Fatih Sultan Mehmed’in ve İstanbul’u fethinin nişanesi Müslümanların egemenliklerinin sembolü ve dahi onların emaneti olan Ayasofya Camii’ni yeniden ibadete mi açacak yoksa o da diğer partiler gibi bu sahtekârlığa teslim mi olacaktır?

Elbette ki, AK Parti’nin işinin kolay olmadığının farkındayız. Ama bilmesi gerekir ki, milletin iradesine ne ölçüde sahip çıktığı ve devletin egemenliğini ne ölçüde önemsediği konularında bir samimiyet testi ile karşı karşıyadır. Duamız ve arzumuz, AK Parti’nin yüzünün akı ile bu meselenin üstesinden gelmesidir. Ama bilmeleri gerekir ki, kamuoyu bundan böyle Ayasofya konusunda meselenin özünden uzak olan her söylemlerini ve her eylemlerini dini ve siyasi bir istismar olarak görecektir.