Bayramımız kutlu olsun, bayramımız izzetimiz olsun!
Allah’tan bize, şuur, sıhhat, afiyet, esenlik ve diğerkâmlık dileyerek ve mübarek Ramazan Bayramınızı kutlayarak söze gireyim.
Bizim dünyalılar olarak bu birkaç aydır yaşadığımız şey belki de insanlık tarihinde bir ilktir. Çünkü bir ülkede değil, bir kıtada değil, dünyanın neresinde bulunursak bulunalım ve hangi din ve milliyetten olursak olalım, hepimizin dilinde korona vardır. Adı dilimizde, ama korkusu da ensemizde, hatta içimizdedir. Özellikle biz müminler bu vesileyle en azından bir şeyi daha bariz bir şekilde gözlemleyebildik; insanların ölüm ile göz göze geldiklerinde ve ölümün tarif edilemez varlığını kendilerine dokunurcasına hissettiklerinde mümin olmak ile münkir olmanın farkını!
Müminler olarak her canın ölümü mutlaka tadacağına iman ettiğimiz, kimden-nereden geldiğimizi ve o ölüm anı geldiğinde yine kime-nereye döneceğimizi bildiğimizi bildiğimiz için, Allah’ın takdirine teslim oluyoruz. Korkumuz da ne münkirlerinki gibi bizi ümitsizliğe ve karanlıklara boğuyor ve ne de Allah’a isyana götürüyor. Dünyada sahip olduğumuz şeyler, evet gözümüzde tütüyor olabilir, ama bunların “bir oyun ve eğlenceden ibaret” olduğuna olan inancımız bize Allah’a doğru bir istikamet biçmeye yetiyor. Sanırım olan korkumuz da, gafletimizden ve işlediğimiz günahlar nedeniyle kendimizi Allah’ın huzuruna çıkmaya hazır görmediğimizdendir. Oysa eğer Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’in buyurduğu gibi, ömrümüzü “hiç ölmeyecekmiş gibi dünya ve yarın ölecekmiş gibi ahiret için“ geçirebilmiş olsaydık, o korkuya da kapılmayacaktık.
Aslında ders alanlar için korona adeta hızlandırılmış bir okul gibi oldu. Her şeyden evvel suyundan ağacına, dağından ovasına, canlısından cansızına her şeyi biz insanlar tarafından vahşice saldırılara maruz kalan dünyamız o kadar rahat ki… Daha düne kadar tanrılık iddiasında olanlar, her gün onlarca, yüzlerce ve bazen de binlerce masum insanı öldürenler ve nasıl öldürdüklerini bir de koltuklarında izleyenlere gelince… Onların nasıl da zelil bir halde inlerine kaçıştıklarını görmek ve onların yüzlerinde oluşan ölüm korkusunu okuyabilmek ne büyük bir nimet!
Fakat gördüğümüz gibi, ne yaşamak, ne dünyadaki şeyler ve ne de ölüm bütün insanlar için aynı şeyi ifade etmiyor. Korona da öyledir, kimisinin imanını ve kimisinin de inkarını arttırıyor. Tabii ki, iman da inkar da ihtiyari bir tercihtir. Nitekim bunun içindir ki, müminler her daim Allahu Ekber diyerek Allah’a kulluklarını her halleriyle ikrar ederken, münkirler de Allah’ın nurunu söndürmek için ellerinden geleni ardına koymazlar.
Bayramlar aynı zamanda bizler için birer öz eleştiri ve muhasebe aracıdırlar da…
Halimiz ortada: Kutsal beldelerimiz olan Kudüs, Mekke ve Medine’de bile bugün inancımız hüküm sürmemektedir. Dünyanın her hangi bir yerinde küçük bile olsa inancımızı hayatımıza hakim kıldığımız bir tane bile olsun, devletimiz yoktur! Azameti tercih eden, tağutu reddedip Hakk’ın rızasını yüce tutan, bizi içinde debelendiğimiz ırkçılıktan, mezhepçilikten ve grupçuluktan çıkaracak ilmi ile amil alimlerimiz neredeyse yok denecek kadar azdır! Ama bizim birbirimize uyguladığımız şiddet maalesef birbirimize beslediğimiz merhametten kat be kat fazladır.
Hep birlikte Allah’ın bizi dosdoğru yolundan giden kullarından kılmasını dileyelim, ama bu yolda gerekli olan azığı da kuşanalım. Kafirlere karşı şiddetimizi kuşanalım ve Müslümanlara karşı merhametli olalım. Sevgimiz de düşmanlığımız da Allah’ın rızasına uygun olsun.
Bayramımız kutlu, imanımız arı duru, amellerimiz iyi, hayatımız izzet ve akıbetimiz güzel olsun. Amin.