İslam’ın izzetinden mezhepçiliğin ve milliyetçiliğin zilletine Müslümanlar
Kasım Süleymani’nin Büyük Şeytan Amerika tarafından katledilmesinden sonra Müslümanların geneli olarak sergilediğimiz duruş, sarf ettiğimiz sözler ve gerçekleştirdiğimiz eylemler, eğer ders çıkarabilirsek, İslam’ın neresinde olduğumuzu bilmemiz bakımından çok büyük önem arz etmektedir.
Evvela belirteyim ki, Süleymani’nin Amerika tarafından katledilmesine sevinenlerden değilim. Çünkü biliyorum ki, Amerika eğer bir kişiyi öldürüyorsa, bunu insanlık adına veya adalet ve hak yerini bulsun diye değil, tanrılaştırdığı çıkarları adına yapar. Bu nedenle Amerika’nın bu ve benzeri eylemlerine sevinmeyi bir Müslüman için bir zül olarak görüyorum. Ancak burada üzerinde durmak istediğim konu bu olmadığı gibi, Süleymani’nin İran adına Afganistan’da Taliban’a ve Musul’da İŞİD’e karşı ve Suriye’de gerçekleştirdiği eylemleri tartışmak da değildir.
Cevabını aradığım soru şudur: Allah (c.c.) Kur’an’da, “asıl izzet-üstünlük ancak Allah’ın, Peygamberinin ve müminlerindir” diye buyurduğu halde, neden biz Müslümanlar olarak zillet içindeyiz? Bu sorunun nefsimize ağır geldiğinin farkındayım. Çünkü gerçekliğimizle yüzleşmekten kaçınıyoruz. Bu halimizi zilletin dışındaki bir kelime ile tanımlamak mümkün mü? Örneğin, ilişkilerimizde Allah’ın koyduğu hükümleri mi esas alıyoruz, yoksa başkalarının koydukları kanunları mı? Derneklerimiz, cemaatlerimiz ve partilerimiz gerek işlerinde ve gerekse hedeflerinde İslam’ı mı esas alıyorlar yoksa malum çıkarlarını mı? Yeryüzünde iki milyarı bulan nüfusumuza rağmen Allah’ın hükümlerini esas alan bir devletimiz var mı? Ve kendilerini Müslüman ülke olarak tanımlayanların arasında emperyalistlerin askeri üslerini barındırmayanlar var mı? Emperyalistlerin kültür işgaline karşı mukavemet gösteren bir beldemiz var mı? Müslümanlar olarak merhameti dahi birbirimizden esirgememiz yetmiyormuş gibi, şiddetimizin çoğu küffara karşı mı, yoksa birbirimize karşı mı? Öldürdüklerimizin çoğu dindaşlarımız-kıbledaşlarımız mı, yoksa ülkelerimizi işgal eden, kaynaklarımızı gasp eden küffar mı? Dinimiz hiçbir din, milliyet ve coğrafya ayrımı yapmaksızın biz Müslümanları bütün insanların temel haklarını, yani aklını, dinini, canını, malını ve ırzını korumakla, güvence altına almakla yükümlü kıldığı halde, bu temel haklarımıza tecavüz edenler sadece dinde düşmanlarımız mı, yoksa bizler miyiz? Neden %70, 80, 90 ve hatta %99 Müslüman olduğumuz yerlerde bile birbirine güven duymada birbirinin hakkını korumada dünyanın en güvensiz ülkeleri arasına düşüyoruz?
Evet, böyle geldi, ama böyle gitmemeli. Selefimiz olan din kardeşlerimiz zaman zaman haksız yere birbirini boğazladılar diye biz de birbirimizi boğazlamalı değiliz!
Artık âlimlerimiz ve her birimiz kendimizi sorgulamalı değil miyiz, İslam’ı doğru anlamak ve yaşamak gayesi ve çabalarının sonucu olarak doğan mezheplerin “aramızdaki beyinsizler yüzünden” yekdiğerinin hakkına tecavüzün ve hatta birbirinin kanını dökmenin aracına dönüştürülmesini nasıl durdurabiliriz diye? Mukaddes dinimizi daha doğru yaşamanın diğer adı olan mezheplerimizi ve olmasında hiçbir dahlimizin bulunmadığı milliyetlerimizi daha ne zamana kadar siyasetlerimizin, ihtiraslarımızın ve süfli arzularımızın aracı olarak kullanmayı sürdüreceğiz?
Ehli Sünnetin İslam-İman yorumuna göre, “ehli kıblenin tekfir edilemeyeceği” bağlayıcı bir esas olmasına rağmen neden bazıları Ehli Sünnet adına sadece Şii diye din kardeşlerini düşman görür. İslam’a göre, İslam’ın kılıcı Hz. Ali’ye göre ve bütün Müslümanların efendisi olan Hz. Hüseyin’e göre bütün mümine kadınlar birer Fatıma ve Zeynep gibi iffetli ve bütün çocuklar tıpkı Kerbela’dakiler gibi masum oldukları halde, neden bazıları Afganistan’dan Irak’a ve Suriye’ye kadar birçok yerde Şiilik adına müminelere eziyet etmede ve yaşlı çocuk demeden masum insanların katledilmesinde dahilleri olur?
Kendilerini Ehli Sünnet olarak tanımlayan kardeşlere: Bir yandan Ehli Sünnet geçinirken, diğer yandan Trump’un Süleymani’yi katletmesini ayet ile destekleyenler, “La ilahe illallah, Muhammed Resulullah” diyen herkesi en büyük düşmanı olarak gören Trump’un bu cinayetini böyle değerlendirmek kadar zelil bir şey var mı?
Ve kendilerini Şia olarak tanımlayan kardeşlere: Bir yandan “Ya Hüseyin” diye diye göğsünü ve sırtını kana bularken, Yezid’in Kerbela’da işlediği cinayetlerin kat kat fazlasını yapanları desteklemek kadar zelil bir şey var mı?
Sünnisi ile Şiası ile Allah’ın şu hükmüne bir itirazı olanımız var mı? “Kim bir cana kıymaya veya yeryüzünde fesat çıkarmaya karşılık olması dışında bir kimseyi öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir can kurtarırsa, bütün insanların hayatını kurtarmış olur!” Yıllardır birbirimizden öldürdüklerimiz mi çoktur veya yaşattıklarımız mı?
Belki ilk bakışta sadece ümitsizlik, karamsarlık ve çaresizlik kokan bir yazı gibi düşünebilirsiniz, ama hayır! Yapmaya çalıştığım şey, mezhebi, meşrebi ve milliyeti ne olursa olsun, “ben Müslümanım” diyenlerin, yani kendimizin bir resmini çekmektir.
Eğer inanıyorsak, ümitsiz olmayacağız. Ve eğer bu zilletten kurtulmak istiyorsak, Allah’ın kitabını ve biricik önderimiz Hz. Muhammed’in sünnetini ve dahi Ehlibeyti hayatımızın merkezine alacağız ve zalimin karşısında, mazlumun da yanında olacağız! Aksi halde kendi elimizle kazandığımız zillet ahirette de yakamızı bırakmayacaktır!