Sizinkisi kimin İslam`ı?
Sizinkisi kimin İslam`ı? Allah`ın İslam`ı mı, Saltanat İslam`ı mı, Anadolu İslam`ı mı, Avrupa İslam`ı mı veya başka bir İslam mı?
Geçenlerde Almanya`da İslam Konferansı`nın dördüncüsü gerçekleştirildi. Konu şu: Avrupa İslam`ı! Avrupa`daki Müslümanlara nasıl bir İslam`ı yaşamaları gerektiğini ortaya koymaya çalışıyorlar.
Tabii, bunu da hahamlara veya papazlara yaptıracak değiller. Bu görevi kökenleri Müslüman ailelere dayananlara ve görünüşte Müslüman olanlara veriyorlar. Aslında bu konu yeni değil. Almanya yıllar önce böyle bir girişimde bulunmuştu. O zamanlar bu uşaklığa talip kişi Almanya`da yaşayan ve Türkiye Araştırmalar Merkezi diye bir derneğin de başkanı olan Prof. Dr. Faruk Şen adında bir Türk idi. Hatta Şen, Euro İslam`ın şartlarını da yazmıştı. Euro İslam`ın 5 şartı vardı ve bunların ilki de, “Laikliğe inanmak” idi.
Yanlış anlaşılmasın, bu işlerde bir Şen yok, binlerce Şen var. Yani Avrupalılar kendilerine hizmet ettirecek uşaklar bulmakta hiç mi hiç zorlanmıyorlar. En fazla fiyatları değişiyor.
İşte geçen günkü İslam Konferansı`nda da aynı şeyleri konuştular. Zaten şimdiki uşaklarından nasıl bir İslam`ı istediklerini yaptıkları yiyecek ve içecek ikramlarıyla da gösterdiler. Gerisi artık bu uşakların işidir.
Kâfirler Müslümanlara din üretiyor da, Müslümanlar Allah`ın İslam`ı ile yetiniyorlar mı? Soru çok mu ağır oldu? Haklı olarak bu soruya karşı çıkıp, “İslam bir tanedir” diyorsunuz. Haddizatında İslam bir tane de, bu bir tane olan İslam kendilerini Müslüman olarak tanımlayanların hepsi için geçerli değildir. Veya hepsi aynı İslam`a iman ediyor olmalarına rağmen, amelde bazı hükümleri çarpıtanları, değiştirenleri ve yok sayanları bile var. Örneğin, “ben Müslümanım, ama İslam`ın ahkâm ayetlerini kabul etmiyorum” diyenler çıkabiliyor. Veya birçok Müslüman böyle bir açıklamaya gerek duymadan İslam`ın hükümlerini hayatının dışına atabiliyor. Dolayısıyla ortaya birden fazla İslam çıkıyor. Yani bugün dünya üzerinde onlarca ve hatta yüzlerce İslam olduğunu söylersek, abartmış olmayız. Ve ne yazık ki, bugün Müslümanların ezici çoğunluğu Allah`ın kendilerine verdiği “Müslüman” adını kendilerini tanımlamak için yeterli görmüyorlar.
Allah buyuruyor ki; “size Müslüman adını veren O`dur.” Sizin de bu ayetten hareketle, “ben Müslümanım” demeniz tek başına yetmiyor. Müslümanlıkla birlikte eğer mezhep, cemaat, tarikat, parti vb. şeyler de anılmıyorsa, makbul görülmüyor. Bazı Müslümanlar maalesef Allah`ın, “Müminlerin kardeş oldukları” hükmünü de sulandırırlar. Şöyle ki: “Müminler kardeştir” dedikten sonraki cümleleri, “ama” ile başlar ve şartlıdır. Aksi halde kardeşlerinin kanına giremezler. Bunun içindir ki, bazı Müslümanlar bazen ayetleri çarpıtarak, bazen mezheplerin arkasına sığınarak ve bazen de başka gerekçelerle Allah`ın hükümlerine karşı söz ve eylemlerde bulunurlar.
Her biri kendi çıkarlarına uyarlanmış bir İslam oluşturduğu zaman ise, ortaya Emevi İslam`ı, Abbasi İslam`ı, Osmanlı İslam`ı, Sünni İslam, Şii İslam, Suud İslam`ı, Atatürk İslam`ı, Şah İslam`ı, Apo İslam`ı ve Anadolu İslam`ı gibi dinler çıkmaktadır. Bazıları Allah`ın açık hükümlerinin çarpıtılmasını “İslam`ın farklı yorumu” diye dayatır ki, yalan söylüyorlar. Çünkü İslam`ın hiçbir yorumu Allah`ın açık-seçik olan bir hükmünü geçersiz kılmaz. İslam`ın esaslarına aykırı olan yorumlar da doğal olarak İslam`dan sayılmazlar. Örneğin, Allah, “haksız yere bir insanı öldüreni, bütün insanları öldürmüş gibi” görüp, bu fiili işleyenlere “katil” mi diyor? Allah varsın, bunu desin. Bu fiili işleyen eğer kendi tarikat, camia ve oluşumlarında ya da ırklarından saygın ve muteber gördükleri ileri gelen birileri iseler, mutlaka bir bildikleri vardır. Yoksa bu itibar ve saygınlık izafe ettikleri biri katil olur mu? Eğer öldürdülerse, bir bildikleri var demektir. Oysa İslam`a göre, kişi özgür iradesi ile işlediği fiilin failidir. Yani haksız yere birini öldürdüyse, katildir. Bir şeyi çaldıysa, hırsızdır. Yalan beyanda bulunuyorsa, yalancıdır ve müfteridir.
Ama Allah`ın İslam`ını kendi emellerine, heva ve heveslerine bir engel olarak görenler, ilk iş olarak Allah`ın hükümlerini bir şekilde çarpıtırlar. Örneğin, siz istediğiniz kadar Allah`ın Kur`an`ından, “Seni insanlara imam (bir rehber, bir önder) yapacağım” demişti. İbrahim: “Benim neslimden de...” deyince, Allah: “Benim ahdim (imamet ve önderlik rahmetim) zalimlere erişmez” ayetini okuyunuz ve peşinden de, Hz. Muhammed (sav)`in, “eğer hırsızlık yapan kızım Fatıma da olsa…” hadisini ekleyiniz. Onlar için bu açık hükümler değil, kapılarında bekledikleri halifelerinin, sultanlarının ve liderlerinin fiilleri önemlidir.
Varsın, Allah istediği kadar Kur`an`da bunu açıkça belirtmiş olsun. Varsın, Hz. Muhammed Kur`an`daki o hükümleri hiçbir kapalılığa yer kalmayacak şekilde açıklamış olsun. Bunların hiç mi, hiç önemi yok. Eğer halifeleri, sultanları, şeyhleri, imamları, reisleri ve liderleri bir konuda hükmünü vermişse veya İslam`ın açıkça haram kıldığı bir fiili işlemişse, ölçü onlardır. Bu kullara da düşen görev, Allah ve peygamberden gelen nassları deyim yerindeyse, hizaya sokmak ve yola getirmektir. Onların fiillerini “usulüne göre” yorumlarlar ve sonuçta da “kitabına uydururlar.” Yani içtihat ise içtihat, kıyas ise kıyas ve maslahat ise maslahat! Maalesef dünümüz ve bugünümüz bu gibi çarpıtmalarla ve bu gibi Allah`a isyan eylemleriyle doludur.
Evet… Müslümanlar olarak, İslam ümmeti olarak bugünkü halimiz de hiç mi hiç iç açıcı değildir. Gerçekten büyük bir zillet içinde debelenip duruyoruz. Birbirimizin malını haksız yere yemek yetmiyormuş gibi, kâfirlerin öldürdüklerinden daha fazlasını biz birbirimizden öldürüyoruz. Oysa Allah`ın İslam`ına göre müminler izzet sahibidir. İzzet müminlere ve zillet de mümin olmayanlaradır. Bu çelişkiyi gidermemiz için her birimizin kendimize sorup cevabını da bizzat kendimizin vermesi gereken soru şudur: Benim inandığım ve yaşamakta olduğum İslam kiminkidir?