Toplumsal yozlaşma ve ahlaki çöküntü üzerine
Son zamanlarda toplumsal yozlaşmadan, ahlaki çöküntüden ve değerlerimizin sarsıldığından sıkça şikâyet eder olduk. Tabii, aynı zamanda kendimizi de pirüpak görüp, sorumluluğu da başkalarına yükleyerek. Kendimizin dışındaki herkesi sorumlu tutar bir halimiz var.
Hem bireyler olarak hem de gruplar, cemaatler, vakıflar ve partiler olarak gidişat hakkındaki hoşnutsuzluğumuzu her geçen gün daha yüksek bir sesle dile getiriyoruz. Ama hiçbirimiz de bir özeleştiri yapmaya yanaşmıyoruz.
Nerede ve ne zaman olursa olsun, her toplumun ahlaken iyileşmesinde veya kötüleşmesinde en büyük pay devletindir ve iktidardakilerindir. Ama bu, idare edilenlerin de bunda bir paylarının olmadığı anlamına gelmez. Çünkü her iktidar gücünü ve meşruiyetini halkın pasif ve aktif desteğinden alır.
Yaşıtlarımız hatırlayacaklardır. Bir zamanlar gündemimizde İslam`ın bütün hayatımızı kuşattığı konusu önemli bir yer tutardı. Yükümlülüklerimizden konuşurduk. En fazla da bir kötü ile ve bir kötülük ile karşılaştığımızda, göstermemiz gereken tavrın ne olması gerektiği üzerinde durur ve evvela elimizle müdahale etmemiz gerektiğini, buna gücümüz yetmiyorsa, dilimizle ve buna da gücümüz yok ise, kalbimizle buğz etmemiz gerektiğini birbirimize hatırlatırdık.
Ancak bugün çok farklı bir yerdeyiz. İslam, gittikçe hayatımızı terk ediyor. Daha doğrusu biz İslam`ı hayatımızın dışına zorluyoruz. Yaşamadığımız her bir dini hükmün yerini doğal olarak birçok münker dolduruyor. Çünkü hayat boşluk kabul etmiyor. “İnandığımız gibi yaşamazsak, yaşadığımızı zamanla inanç haline getirmemiz” kaçınılmaz oluyor. Örneğin, sahipleri Müslüman olan eğitim-öğretim kurumlarının, gazetelerin ve televizyonların yüzde kaçı İslam ile barışıktır? Allah`ın savaş açtığı faizin reklamlarına yer vermeyen kaç TV, radyo, gazete ve dergi var? Holdingleşmemiş ve gerçekten ismi ile müsemma olarak kalan bir cemaat var mı? Geliri ve gideriyle şeffaf olduğuna inanabileceğimiz kaç cemaat, vakıf ve dernek kaldı geriye?
Âliminden avamına kadar birbirimizle olan ilişkilerimiz gerçekten ne kadar kardeşçedir? Münkere karşı Müslümanca bir dayanışmamız var mı? Yalan, iftira, zina, faiz, kumar, içki, cinayet, rüşvet, alışverişte kul hakkına tecavüz, ölçü ve tartıda hile ve daha nice kötü fiillerin işgalinde olduğumuzun farkında mıyız? Bizdeki kul hakkına tecavüzün Avrupa`daki herhangi bir gayrimüslim toplumunkinden kat be kat ileride olması ne anlama geliyor?
Bizden önceki kavimlerden sonları kötü bitenlere benzediğimizin farkında mıyız? Allah`ın gazabına uğrayan kavimlerle bu kadar benzerlik şerre alamet değil mi?
Allah`ın biz inananlara olan şu ayeti bu anlamda bir uyarı olsa gerek: “Ey iman edenler, iman ediniz!”
Not: Elimde artık bitirmem gereken bir çalışmam var. Bu durumu gazetemizle de paylaştım. Dolayısıyla her an birkaç aylığına ara verebilirim. Siz saygıdeğer okurlardan da beni mazur görmenizi istirham ediyorum.