• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

Hiçbir eğitim düzenlemesi, sadece bir eğitim düzenlemesi değildir. Eğitim alanındaki her büyük adım, ülkenin gelecekteki toplumsal ve siyasi yapısını etkiler.

Toplumların devlet yönetimi üzerinde etkilerinin arttığı bu dönemde eğitim programlarının önemi daha da artmıştır.

Eğitimdeki hedefler, bir ülke için hedeflenen toplum tipini belirler. Nasıl bir toplum? Hıristiyan mı? Müslüman mı? Doğrularını tespit etmede dini dikkate alsın mı, almasın mı? Açık bir soruyla: Laik mi? Laikliğe uzak mı? Temel Eğitim programlarını hazırlayan eğitimciler bu soruları açık veya gizli, doğrudan veya dolaylı mutlaka sorar. Eğitimin içeriğini ona göre belirler.

Osmanlı eğitim sistemine Fransız gömleği giydirenler bunu biliyordu. Tevhid-i Tedrisat adı altında medreseleri kapatıp Kur`an-ı Kerim eğitimine son verenler de bu gerçeğin farkındaydı: Onlar, İslam`ın etkisinden uzak, Batı`nın değerlerine hayran bir toplum hedefliyorlardı.

Buna karşılık 50`li yıllardan başlayarak İmam Hatipleri açanlar. 80`li yıllarda Kur`an-ı Kerim eğitimini yaygınlaştıranlar, bu gayretlerinin toplumda bir karşılık bulacağını hesaba katmışlardır.

Mart ayının sonundaki düzenlemeyle İmam Hatiplerin orta kısmını, daha da ileri bir adımla, orta öğretimde Kur`an-ı Kerim ve Siyer derslerini seçmeli ders yapanlar da bu eylemlerinin toplumsal yansımalarının farkındadır.

Bu değişiklik “Acaba Türkiye, birliğinin dayanağı” noktasında, 1924`ten beri resmî olarak sürdürdüğü sürecin zıddına mı gidiyor?” sorusunu gündeme getirecek kadar tarihi bir öneme sahiptir. Açıkca sorulacak olursa “Endonezya ve Malezya`nın ardından Türkiye`de birliğini korumanın ve ilerleyip güçlenmenin ancak “İslam milliyeti” esası ile mümkün olabileceği inancı noktasına mı çıkıyor?"

Dış güçlerin dayattığı “İslam`dan uzaklaşırsanız milli birliğiniz güçlenir ve yükselirsiniz” tezi iflas etti. Adı geçen her iki ülke de ağır sosyal ve siyasi kargaşaların ardından toplumlarını İslam`ın etki alanı dışına çıkarma sürecine son verdiler ve milli birliğin sağlanmasında “İslam milliyeti”ni esas almakta karar kıldılar. Her iki ülkedeki gayrimüslim azınlık, Türkiye`yle kıyaslanmayacak kadar büyük olmasına rağmen, İslam onlar için en sağlam harç oldu ve oralardaki mevcut kalkınmanın temelini oluşturdu.

“Türkiye, bu gerçeği kabul etti” demek erkense de “Türkiye, bu gerçeği gördü” demek yanlış değildir. İslam`dan uzaklaştırılan Kıbrıs toplumunu elde tutmakta çekilen zorluklar, büyük şehirlerde lümpenleşen kitlelerin durumu ve Tanzimat`tan bu yana gizlice, Cumhuriyet`ten bu yana ise açıkca sürdürülen “Irk üzerine milli birlik” teorisinin bütün zorlamalara rağmen tutmaması, Türkiye`de dindarâne bir yaşam tarzından keyif almayanları bile bu noktaya çekmiş gibi.

Dikkat edilirse bu değişime karşı dev bir tepki yok. Bunu sadece Balyoz operasyonlarına bağlamak da eksik olur. Çok küçük bir azınlık bir yana, “Ne olacak halimiz?” sorusunu soran herkes, açıkca seslendirmese bile “Bizi ancak İslam bir arada tutar ve ancak İslam, bizi büyük bir ülke yapar” noktasında karar kılıyor.

Öte yandan Osmanlı`nın son döneminde eğitim programı İslamî içerik bakımından yeteri kadar doyurucuydu. Buna rağmen o eğitim, İslamî bir nesil değil; İslamî değerlere düşman bir sınıf yetiştirdi.

O günlerde özellikle II. Abdülhamid iyi niyetliydi. Ama eğitim yönetimi Masonların elindeydi ve onların hedefi belliydi.

Onların karşısında büyük bir İslam toplumu vardı. Ancak İslami bir sivil toplum yoktu. Yani, İslamî hakları takip edecek, idareciler ve dış güçler karşısında savunacak teşeküllü bir sivil yapılanma söz konusu değildi.

Bugünkü değişimin etkili olmasının ve doğru bir çizgide yol almasının üç koşulu vardır:

Eğitimin hedeflerinin tamamen İslamîleşmesi

Eğitim yönetiminin (bürokrasinin) eğitimin hedeflerinin İslamîleşmesini benimseyen kişilerden seçilmesi

Bu iki esası takip deecek güçlü bir sivil İslamî yapılanmanın varlığı

Türkiye`nin “İslamî olalım mı?” sorusunu gittikçe aşıp “Ne kadar İslamî olalım?” sorusuna geçtiği bu süreçte daha güçlü, sesini duyurmak için daha etkin iyi bir yola giren, daha müteşekkil sivil bir İslamî yapılanmaya ihtiyaç vardır.