• DOLAR 34.67
  • EURO 36.694
  • ALTIN 2926.8
  • ...

Yaşanan tarihle, üretilen tarih bir değildir. İsa aleyhisselam`ın miladı, aralık ayının sonlarına doğru bir gündür. Ancak her yıl aralık ayının son günlerinde kutlanan Yılbaşı (Kutsal Doğuş-Milad Yortusu-Noel) İsa aleyhisselam`ın doğumu adına kutlansa da ondan bambaşka bir içeriğe, maksada sahip bir üretimdir.

İslam dünyasında ise bu kutlama, Batı`daki kutlamadan başka bir niteliğe sahiptir. Vaka, Müslümanlar açısından bir çağdaşlaşma, Batılılaşma bayramı olarak üretilmiştir. Her şeye rağmen yılbaşı, bugüne kadar Batı`nın aksine bizde sadece 24 saatle sınırlı kalır, öncesi ve sonrası sessiz sedasız geçerdi.

Batılılaşma ve dolayısıyla Batılılaşma olgusu üzerinden sermaye biriktirenlerin işlerinde bir problem olacak ki yılbaşı öncesi Batı merkezli etkinlikler bize de taşınmaya başlandı.

Batı`da, özellikle ABD ve İngiltere`de Yılbaşı etkinlikleri, 1932`den bu yana “Kara Cuma” dedikleri kasım ayının son cumasıyla başlıyor.

O gün mağazalar, erkenden açılır ve sözde büyük indirimlere gider. 1932`lerin ekonomik krizinden bunalan büyük tüccarların ekonomilerini canlandırmak için ürettikleri bugünde insanlar, çılgınca tüketime teşvik edilir. Yapılan devasa reklamlarla, mağazaların önünde daha kapılar açılmadan uzun kuyruklar oluşur, kapılar açılınca çoğu yıllar, izdihamdan birilerinin ölümü ve yaralanması ile sonuçlanan vukuatlara yol açacak şekilde alışverişe hücum edilir.

İslam`ın ihtiyaç fazlasının alınmasını haram sayan, müsriflerin şeytanın kardeşi olarak tarif edildiği nizamına tam zıt olan bu alışveriş çılgınlığında kişiler, ihtiyaçlarını karşılamaktan öte böyle bir gün ilan edildi ve birileri de bu ilana ilgi gösterdi diye alışveriş yaparlar. Burada reklamın gücüyle tam olarak irade tatil edilir, insanın insanlığı kilitlenir, insan, güdülenmiş olarak etkinliğe katılır. Neticede sıradan insan, küçük bir azınlığı daha da zenginleştirmek için koşuşturan iradesiz bir yaratık oluverir.

Bu alışveriş, bugüne kadar reel ortamda yapılırken şimdi daha çok internet ortamına taşındı, haberler doğru ise bu yıl internet alışverişi sayesinde dünyanın en zenginleri listesi bile değişti. Büyük bir internet alışverişi sitesinin patronu, bu yılki çılgınca alışveriş sayesinde dünyanın en zenginleri listesinin tepesine oturdu.

İslam`ın “insan” kavramına yüklediği manaya yüzde yüz ters olan bu hâl, bugüne kadar İslam dünyasında yayılmamış hatta tüketime düşkünlükleri ile bilinen petrol zengini Arap ülkelerinde bile anılmamıştır.

Ama bu yıl Türkiye`de büyük bir medya firması, internet alışverişi için açılan mağazasını daha fazla büyütmek için başyazarından magazin yazarına seferber olarak “Kara Cuma” reklamı yaptı, “Cuma” ve “kara” kelimelerinin yan yana getirilmesinden dolayı günün adı tepkiye yol açıcınca grup, küçük bir revizyona gitti ve “kara Cuma” yerine, “efsane Cuma” diyerek servetine servet kattı.

İnternet alışverişine açık mağazaların çalışanları ile yapılan bir söyleşide düşük ücretlerle çalışan işçiler, hesaplarına ek bir ücret yatırılmadan gün boyu çalıştırılmışlar, mağazalar kâr üzerine kâr etmişlerdir.

Elbette buradaki her ayrıntı, simgesel değere sahip olmasından dolayı incelenmeye değerdir.   Ama mesele sadece “Cuma”ya kara denmiş ve onlar için “kurtuluş” anlamına gelen “Milad”ın “kara Cuma”dan çıkışla başlaması değildir.

Bizim, bir ayakkabıyı gereksiz aldığımızda “Ağabey ben, ayağımdakini iki yıldır giyiyorum; eskimediği için atmıyorum. Sen niye alıyorsun ki git, ayağındaki eskiyince alırsın, o zaman da sana indirim yaparım” diyen Müslüman esnafımız bir bir kepenk kapatıyor. Alışverişte önce mega marketlere, şimdi aynı market zincirlerine ait internet sitelerine bağlandık. Köylerde yaşayanlarımızın bir bölümü bile alışverişini büyük marketlerin indirim gününde hatta internetten yapıyor.

“Hayat bu, değişegider” diyebileriz. Lâkin, esnaflık, sosyal yaşamımızın yapı taşlarındandır, onun hayatımızdan sökülüp gitmesi, bizi hür kılan, bize irademizi kullanmamızı sağlayan kurumsal yapılarımızdan birini daha yok eder.

Biz, Müslüman veya hatta gayrimüslim esnaftan alışverişimizi kendi irademizle ve Müslümanca yaparken esnaf da kendine ait bir ticari kuruma sahip olarak iradesini ortaya koyuyor, İslam`ın insanın olmazsa olmazı olarak tarif ettiği iradesini kullanarak insanlığını icra ediyor, biz hep birlikte hür kişiler olarak imtihanımızı yaşıyorduk.

Oysa mega marketçilik bir zamanların feodal sistemindeki köylüleri (serfleri) gibi, kendine ait bir işyeri sahibi olmayan, başkalarının işinde çalışmaya mahkum, iradesini kullanacağı sahadan yoksun, sürekli başkalarının eline bakan ve onlardan emir bekleyen büyük bir toplum kesiti üretiyor. Bu hâl hayatın gidişatında söz sahibi olmayı, kapitalist bir anlayışla artık büsbütün bir azınlığın eline bırakıyor.

Eskinin dükkanı önünde, onurla oturup akşama ekmeğini eve götürdüğünde şükreden esnafının ve onların onurlu çalışanlarının yerini mega markete ya da onun internet mağazası deposuna koşuşturan boynu bükük bir toplum kesiti alıyor. Bu toplum kesiti, iradeden yoksunlaşıyor, raftaki mal için indirim yapamıyor veya ona bir fiyat biçemiyor, kapısına gelen yoksula kasadan üç kuruş veremiyor. O nice tüketim malzemesinin satıldığı rafların hizmetçisidir sadece, önceden verilen talimatları uygular ve akşam işi bitince cebi boş, evinin yolunu tutar.

Bu yeni hâl, bizim için pek çok yönden problemler içeriyor. Bize fıkıhta yol gösterenlerin mühim bir kesiminin bu hâlden henüz haberleri bile yok. Nitekim “kara Cuma”nın Türkiye`ye taşınması ile ilgili olarak tepki âlimlerden değil, sanatçı veya gazetecilerden veya o sanatçı ve gazetecilerden etkilenen sıradan kişilerden geldi.

Sorun daha önce ifade edildiği gibi “kara” ve “Cuma” meselesi değildir; bu bir esnafın ben de bundan sonra “kara Pazar” ilan ediyorum, ifadesinde olduğu gibi “kara Pazar” da olsa değişen bir şey olmaz. Mesele, kapitalizmin “Hiçbir etkili vaaz, reklama karşı ayakta duramaz” mantığı içinde bizi korkunç bir tüketime sevk etmesi ve bunun İslamî yaşam tarzımızın vazgeçilmezleri arasında yer alan esnaflığı, tasarruflu yaşamı bitirmesi, servetin “belli kişilerin elinde dönüp dolaşan bir devlete büründürmesi”dir. Söz konusu nizamın irademizi bitirmesi ve kendimizi irademiz doğrultusunda değiştirme, düzeltme kabiliyetimizi sonlandırmasıdır.

Şimdi eğip bükmeden ve düşmanların bizi yoksul bırakmak için içimizde yaydıkları “gizli sosyalizm”e meyletmeden kapitalizmin vardığı son noktayı ve bizi götürmek istediği yeri tartışmak, soruna kendi ölçülerimiz içinde çözüm bulmak durumundayız.

Eğer, biz “Dünya bu yönde gidiyor, biz de bu yönde gideriz” dersek Müslümanın dünyayı değiştirme vazifesini neyle açıklayacağız?

Matbaanın Osmanlıya geç gelişinin sorumluluğunun ulemaya yüklendiği günden bu yana ulema Batı`dan gelenler konusunda alabildiğine çekingendir; önde gitmek yerine, kendisi dışındaki kesimlerden birilerinin bir tavır ortaya koymasını, tabiri caizse onun yolunu açmasını bekler. Bu, durumun kabullenildiğini gösteren acı bir durum…

 “Kara Cuma” kampanyalarına varan tüketim çılgınlığı ve esnaflığı bitiren ticarette tekelleşme, kimi modern şahısların bile vicdanlarını sızlatacak boyutlara ulaşmak üzeredir. Mesele yolsa yol açılmıştır ve vahşi kapitalizmi bütün yönleri ile tartışıp kendi zenginliğimizi oluşturmak için kafa yormanın zamanı çatmıştır.