israil neden şımardı?
israil, 1969`dan bu yana ilk kez Mescid-i Aksa`yı Cuma namazına kapatıyor. israil`le bir sıcak çatışma ortamı yok iken, son dönemde israil`e yönelik herhangi bir bireysel veya örgütsel saldırı söz konusu değilken israil`i bu kadar uç bir adımı atmaya götüren nedir?
Kudüs, ümmetin içinde bulunduğu durumu gösteren bir ölçüm cihazı gibidir. Ümmet ne durumdaysa Kudüs o durumdadır. Ümmet selamette ise Kudüs selamettedir. Kudüs, selamette ise ümmet selamettedir. Ümmet, olumsuz koşullar altında ise Kudüs olumsuz koşullar altındadır.
israil`in şımarıklığının ümmetle ilgili iki yönü vardır:
israil`i hadsizleştiren ilk husus, İslam âleminin içinde bulunduğu siyasi vaziyettir. İslam alemi,iktidarların Kudüs meselesine duyarlılığı açısından birkaç yıl öncesinden kötü bir durumdadır. Diktatörlüklerin bir bölümü yıkılırken yerlerine güçlü yeni yönetimler kurulamadı. Bu, bir aradönemdir, fetret dönemidir. Fetret dönemleri, boşluk oluşturur. Güvenlik, boşluk kabul etmez. Düşman, fetret dönemlerinde harekete geçip kazanımlar elde etmek ister.
Birkaç yıl önce, israil buna benzer bir adım attığında bir iş görmese dahi Kaddafi gibi biri çıkıp tehditler savurabiliyordu. Bugün onun o tehditlerini savuracak bir yönetim mevcut değildir.
Bundan daha da menfi olanı, Arap-İslam aleminde ilk kez açıktan israil dostu bir bloğun oluşmasıdır. Birleşik Arap Emirlikleri Veliahdı Muhammed b. Zayed liderliğinde, Suudi Arabistan ve Mısır`ın en önemli ayaklarını oluşturduğu bu blok, israil`i ümmetle ilgili cesaretlendiren en önemli hususlardandır. Mısır diktatörü Sisi`nin askeri yüzü, Suudi Arabistan`ın ise buluşturucu zemini olarak öne çıktığı bu blok, Vehhabî fikriyatın Kudüs ile ilgili duyarsızlığını, mukaddes mekânlarla ilgili yıkıcı tutumunu Kudüs`ü Yahudi işgalinde bırakma ve Vehhabiliğe yıktırılamayan Mescid-i Aksa`yı Yahudilere yıktırma eğilimine dönüştürüyor.
Bin Zayed, Yahudilere daha fazla yanaşıp onlar üzerinden ülkesini genişletme hedefine ulaşmak; Suudi yönetimi ve Sisi ise ayakta kalabilmek için bu projenin içinde bulunurken Suudi`nin Vehhabî fikriyatı mukaddes bir mekânı daha yıkmanın keyfine ermek için, israil`i destekleyen bloğa “Ölçüyü aştınız!” demiyor.
israil`i hadsizleştiren ikinci husus İslam âleminin içinde bulunduğu toplumsal vaziyettir. Kudüs, Vehhabîler dışında ümmeti birleştiren bir unsurdur. Ne var ki Suudi Arabistan`da eski İçişleri Bakanı Nayef`in enstitülerince fikri zemini hazırlanan şiddet yapılanmaları, Müslüman toplumu İslamî her tür direniş konusunda güvensizliğe sürüklemiş durumdadır. Müslüman toplum, direnişin nihayetinde anarşizme dönüşeceğine inanmak durumuna getirilmiş, direnişe muhalif bir konuma düşürülmüştür. Oysa Müslüman toplum, yapısı itibariyle daima idarecilerinden daha duyarlı olmuş, direnişe daha istekli olmuştur.
israil, Müslüman toplumun sürüklendiği bu güvensizlik psikolojisini görüyor, kendisi açısındanbir fırsata dönüştürüp Kudüs`ü daha fazla Yahudileştirmek için kullanmak istiyor.
israil`in hadsizliğinin diğer yanı ise dünyanın ve özellikle Batı`nın içinde bulunduğu siyasi koşullarla ilgilidir.
Avrupa`nın yöneticileri, Hitlerin faaliyetleri ile yüzyıllardır kurtulmak istedikleri Yahudi belasını İslam topraklarında tutan israil`in varlığını çok önemseseler de sıradan bir Avrupalı, Hıristiyanlar için de mukaddes Kudüs`ün Yahudilere bırakılmasını hiçbir zaman doğru bulmadı. Sıradan bir Hıristiyan her zaman Kudüs`ün Yahudiler tarafından yönetilmesinden ise Müslümanlar tarafından yönetilmesini ister.
Avrupa toplumunun bir kesimi, Filistin Hıristiyanlarının da katkısıyla her zaman Filistin mücadelesinin yanında durdu. Avrupa hükümetlerine baskı yaparak onların israil`in Kudüs`ü Yahudileştirme çalışmalarına kısmen de olsa karşı çıkmalarını sağladı. israil, bu yönde bir adım attığında İngiltere`nin içinde yer aldığı birkaç Avrupa ülkesi, bu kamuoyu baskısıyla göstermelik de olsa israil`e “Dur!” dedi, israil`in daha fazla ileri gitmesinin önüne geçti.
Avrupa toplumu, bütün duyarlılıkları gibi Kudüs duyarlılığını da yitiriyor. Dahası Avrupa milliyetçiliği tarihte ilk kez, ince bir müdahaleyle Yahudi düşmanlığı üzerinden değil, Yahudi dostluğu üzerinden gelişiyor. Avrupa milliyetçileri, Evanjelist olmasalar bile Protestanlığın bu akımının etkisiyle “Müslümanlara karşı Yahudiler dostumuzdur” eğilimini taşıyor.
Amerika`nın durumu ise daha da kötü: Evanjelizm, Amerika`nın resmi mezhebi olmuş gibidir.Siyasi olarak israil`i destekleyen ABD, bu üretilmiş dini yapı sayesinde israil`i sahiplenmeyi dinî bir vazife gibi görüyor.
ABD`yi israil konusunda temkinli olmaya götüren geçmişin kimi Arap yönetimlerinin halklarına kendilerini benimsetmek için gösterdiği tepkiydi. Bugün o yönetimler yok. Ayrıca ABD de Trump`tan dolayı bir fetret süreci yaşıyor. Trump`ı destekleyen düşünsel yapı, israil`in bölgeselbir güce dönüşme talebine kuşkuyla yaklaşıyordu. ABD`nin dünya hakimiyetinin israil`in emellerinden üstün olduğuna inanıyordu. Ama Trump, öylesine kıstırılmış ki nihayetinde geçen cumartesi günü kendini kurtarmak için ancak başkanların af yetkisine sığınabileceği bile gündeme getirildi.
Amerikan medyasında Yahudilerin gazetelerinden Washington Post`un başını çektiği ve sözde Obama ile kendilerini ifade eden grup Rusya ile ilişkiler meselesi üzerinden Trump`ı devirip hapse atma yönünde her gün bir adım daha atıyor. Trump, Graham Fuller gibi Türkiye ile ilgilibu Yahudi ekipten kaçmak için başka bir Yahudi ekibe sığınmak durumunda kalıyor. Netanyahu`nun arkasındaki Yahudi cephesine sığınıp bu grubun Kudüs ve Mescid-i Aksa ile ilgili emellerini doğrudan ve üzerinde etkili olduğu Bin Zayed bloku aracılığıyla kolaylaştırıyor.
İsrail`i hadsizleştiren son husus ise Netanyahu yönetiminin Hindistan ile son dönemde geliştirdiği ilişkidir. Müslüman toplumun baskısından dolayı ancak 25 yıl önce israil`te tam diplomatik ilişki geliştiren Hindistan, son dönemde israil`in en önemli destekçileri arasında yer almaktadır. Son üç ay içinde israil`in cumhurbaşkanı Hindistan`a, Hindistan başbakanı israil`e gitti. Netanyahu ile Hindistan Başbakanı dostluklarını kutlayan bir ortak makale dahi yayınladılar.
israil bu iç ve dış koşullar altında her yapacağının yanına kâr kalacağını düşünüyor.