• DOLAR 34.65
  • EURO 36.628
  • ALTIN 2937.225
  • ...

“İslamcı” kavramı, Miladî 19. Yüzyılda Batılılar tarafından,

-Batı`nın İslam alemini sömürme isteğinin farkında olan

-Emperyalizme karşı mücadeleyi İslam aleminin en önemli önceliği gören

-Emperyalizme mücadelenin ancak Müslümanların birliği ile mümkün olduğuna inanan, bundan dolayı Müslümanlar arasındaki her tür ihtilafın unutulması gerektiğini düşünen, okumuş, dünya gerçeğinin farkında olan şuurlu Müslümanları Müslüman toplumdan farklı göstermek, marjinalleştirip dışlatmak için kullanıldı.

Bu şeytansal oyunla Müslümanların en şuurlu kesimi ile sıradan Müslüman arasına duvar örüldü. İslam dünyasını kurtaracak birikime sahip olanlarla bu birikimin pratize olması için gerekli demografiyi oluşturanlar arasına set kondu.

Bu işin arkasında şüphesiz İngilizler vardı. İngilizler, hem İslamcıları marjinalleştirecek hem de sıradan Müslüman toplumu onlara karşı kışkırtacak fikir atölyeleri kurdular, ellerindeki imkânlar ve ümmetteki şuur probleminden dolayı kısmen başarıya da ulaştılar.

İslam düşmanları, İslam dünyasının bu en kıymetli, en nadide neslini imha etmek için Suudi Arabistan, İran, Pakistan, Mısır ve Türkiye`de ele geçirdikleri matbuat imkânları ile propaganda çalışmalarına başlattılar. 

İslamcılar arasında mezhepçilik, tasavvuf düşmanlığı, milliyetçilik, Batı akılcılığı, mealcilik gibi akımlar yayılmaya çalışıldı. Bu çalışmanın neticesinde İslamcılar arasında ciddi sapmalar da yaşandı. Sapanların verdiği malzeme ile birlikte özellikle kimi sûfî çevreler, kimi milliyetçilerle buluşarak açıkça kullanılarak İslamcıların arasından sapanların ya da uçlaşanların hataları üzerinden İslamcılık düşmanlığı geliştirdi, sapma bulmadığında iftiraya başvurdu, hakaret etti, tekfirden şikayet ederken tekfircilik dahi yaptı.

Bu Şeytani oyunla sıradan Müslüman, şuurlu Müslümanın karşısına dikildi, Şuurlu Müslüman, bu yüzden tekfir saplantısına sürüklenecek travmalar yaşarken, İslamcıların derin fikrî birikiminden yoksun kalan Müslüman kitleler ise hızla dindarlığından uzaklaştı, sekülerleşti. Neticede kazanan dünün Haçlısından farklı olarak bugün fikrî mücadeleyi kılıçlı mücadeleden daha çok önemseyen Haçlısı oldu.

Milliyetçi, milliyet adına İslamcının karşısında durdu, sûfî kendi meşrebi adına. Oysa İslamcıların başarısız olduğu zeminde ne milliyet kaldı, ne de sûfîlerin hitap edebileceği gençler. Sosyalizm, sonra liberalizm her şeyi yedi, bitirdi.

Bunca felakete rağmen hâlâ bundan ders çıkarmayıp İslamcı düşmanlığı yapanları anlamak kolay değil.

İslamcılar, ne yaptılar?

Başkaları İslam üzerinden geçinirken, dindarlığı ile zenginleşirken onlar varlarını yoklarını İslam`a feda ettiler.

Başkaları her gün sosyalizm ve liberalizm lehine neslini kaybederken onlar sürekli şuurlu Müslümanlar yetiştirdiler.

Başkaları evlerinde rahat uyurken onlar darağaçlarında can verdiler.

Başkaları, sosyalizme karşı kapitalizmin yanında durup Amerika`nın bugünkü vahşetleri için zemin hazırlarken onlar ferasetleri ile kapitalizmin en az sosyalizm kadar tehlikeli olduğunu söylediler.

Başkaları,  şu veya bu bahane ile işlerine geldiği gibi sağ veya sol partilerin peşinden koşarken onlar, imkân bulmadıklarında politikadan uzak durdular, imkan buldukları an günün koşulları içinde kurulabilecek İslamî partiler kurdular, İslam dünyasının bugün dünya küfrünün gözüne batan iktidarlarının ya da iktidar adaylarının zeminini hazırladılar.

Başkaları ruhsata sığınma adı altında İslam`ın çoğunu unuttururken onlar bütün baskıları göze alarak İslam`ın bütün veçhelerinin bayraktarlığını yaptılar.

Başkalarının hayatları küfrün önderlerinin iltifatları ve kabul resimleri ile örülü iken onların hayatları İslam için tıkandıkları zindan hatıraları ile örülüdür.

Başkaları her dediği yanlış çıkarken onların her siyasi ön görüsü eninde sonunda doğru çıktı.

Bütün bunlarla İslam âleminin hiç kuşkusuz,

-En onurlu

-En cefakâr

-Öngörüleri en sağlam

-En temiz kitlesi İslamcılardır.

İslamcıların bir bölümü sözü edilen dış yapının etkisiyle mezhep daisi haline gelmedi mi, geldi.

İslamcıların bir bölümü, “Kahrolsun emperyalizm”i unutup mezhep, tarikat kavgalarına girişmedi mi, girişti.

İslamcıların bir bölümü, milliyetçilik, Batı akılcılığı, mealcilik gibi sapmaları yaşayıp İslamcı geçmişinden uzaklaşmadı mı, uzaklaştı.

Buna rağmen en iyi ayakta kalanlar yine İslamcılar oldu. Zira diğer yapıların dün dindar olan çevreleri bugün liberalizm veya sosyalizme sapmış, İslamcılarınsa her şeye rağmen halkaları genişlemiştir.

İslamcıların problemi yok mu, var elbette. İslamcıların sözü edilen operasyonlarla yüzlerini küfürle mücadeleden kendi halklarının eksiklerine çevirmeleri, bir kesiminde bidat edebiyatı diğerinde mezhep dailiği en önemli sapmadır. İlk iki nesil, sıradan Müslümana hakaret etmek ya da onu tekfir etmek yerine şuurlandırmaya çalıştı, dış güçlerin şeytansal projelerinden sonra ise ilk neslin yolu unutuldu, şuurlandırma yerine hakaret, tekfir ve dışlama benimsendi.

Ama bugün Türkiye`de sürekli İslamcılık eleştirisi yapanlar, bunu yapıcı bir muhasebe olmaktan çıkarıp kamusallaştıranların önemli bir kesiminin sorunu İslamcıların bu sapma problemiyle ilgili değildir. Maalesef dün İslamcılara karşı İngilizlerin parasıyla şirket kurup sözde sûfilik yapmaya kalkışanlar, bugün oluşan boşlukta Amerika ve israil`den ihale almak için bu işe yeniden soyunmuş durumdalar.

İmam Hatip Lisesi yıllarımızda İstanbul`da basılmış yüz binlerce kitap bize kadar ulaşır, sözde İmam Rabbanî Hazretlerinin Mektubat`ı diye elimize dipnotları İmam Hasan el-Benna, Seyyid Kutup, Üstad Mevdudî hakaretleri ile dolu kitaplar tutuşturulurdu. O gün bunların hücumuna bakıp dış güçlerin dostu olduklarına inandık, Rabbim ömür verdiğinde gördük ki onların televizyonlarının yarısı dünyanın en azılı Yahudilerinden birine aitmiş, sonra o azılı Yahudi bizzat o televizyonu satın alıp ona Amerika`daki şirketinin adını dahi verdi.  

Ne yazık ki kimse onlara “Ne yapıyorsunuz?” diye hesap sormadı. Yavuz hırsız ev sahibini bastırır misali, şimdi onlar, 2014`ten bu yana Amerika ve israil lobiciliği ile ilgili Türkiye`de oluşmuş boşluğu doldurma derdine düşüyorlar, yanlarına eskiden beri Müslümanlık adına İslamcılık düşmanlığı yapanları da alarak İslamcılık karşıtı yeni bir dalga oluşturma derdine düşüyorlar.

15 Temmuz`un en büyük kazanımı, Türkiye`de yan yana gelmeyen kesimlerin omuz omuza darbeye karşı durmasıdır. Bu birliktelik ancak bereket getirir. Dış güçlerin en büyük korkusu Müslümanların ittifakıdır. Zira Müslümanlar zayıf da olsalar ittifak ettiklerinde İlahi yardıma mazhar olur ve düşmanları Haçlı, Moğol ya da uzaya çıkanlar bile olsa onları yenebiliyorlar.

Aklını tarihten alan dış güçler bunu görüyor. Bu bereketin önüne geçmek için, 15 Temmuz`da dışarıya yönelen öfkeyi içeriye yöneltmek, dindar insanı birbirine düşürerek bu memleketi geçmişte olduğu gibi dünya gücü yapacak bu bereketin önünü tutmak istiyorlar.

Batılı akılcılığa yönelen ve pratik dindarlıkları zayıflayan bir kısım İslamcının kendi ifadeleri ile özeleştiriye, dindar halkın ifadesiyle tövbeye ihtiyacı yok mu kesinlikle vardır.

Süreç içinde elhamdülillah bu halkın önemli bir kesimi İslamcılığa doğru yol aldı, bugün artık İslamcıların dindarlaşmaya ihtiyaçları vardır. Bizi orta noktada buluşturacak olan budur.