Batılı eğitim sorgulanmalı
Abdulkadir Turan / Analiz
Tarihçi Cevdet Paşa, 1825 yılı olaylarını anlatırken “Cehalet her türlü kötülüğün başı olduğundan padişahlar bunca mektep ve medrese açmış oldukları halde bir müddetten beri Müslümanlar arasında çocukların okutulmasına önem verilmediğinden halkı cehalet ve nadanlık kaplamıştı. Bu sebeple çocukların okutulması hakkında İstanbul kadılarına hitaben şöyle bir ferman çıkartılmıştır.” diyerek Sultan II. Mahmut`un çocukların eğitim ile ilgili fermanına yer vermiştir. Fermanda “Bundan böyle herkesin evladını olgunluk çağına varmadıkça ve İslam akidesi öğrenmedikçe mekteplerden alıp çırak vermemeleri, olgunluk çağına vardığında çocukları kadı efendilere götürüp şeriatça izin kâğıdı almadan esnaf yanına vermemeleri emrolunur.” “Yetim çocukları zaruri olarak bir usta yanına verilmişse sanat öğrenmekle yetinmeyip günde iki defa mektebe göndermelidir.” diye emredilmiştir.
Fermanı yayınlayan II. Mahmut, 1827`de “Mekteb-i Tıbbiye-i Aliye`i Şahane” olarak adlandırdığı Tıbbiye`nin açılmasını emretmiştir.
Tıbbiye`nin açılış fermanında “Burada tıp ilmini Fransızca olarak tahsil edeceksiniz” ifadesine yer veren II. Mahmut, bu fermanla eğitim alanındaki çalışmaların yönünü Batı`ya çevirmiş; Batı tipi bir eğitimin Osmanlı`yı kalkındıracağına inanmış ve halkı da inandırmaya çalışmıştır.
Osmanlı Devleti, bu istikamette yol alırken 1923`te Cumhuriyetin ilanı ile eğitimde Batılılaşma hızlanmış, 3 Mart 1924 tarihli Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile medreseler kapatılmış, ülkede tek tip eğitime geçilmiş, 1 Kasım 1928`deki Harf Devrimi Kanunu ile eğitim, Batılılaşmada ulaşabileceği son aşamaya geçmiştir.
1940`lı yıllarda daha çok elit sınıfa dönük, halktan az sayıda öğrenciyi kapsayan eğitim sistemi, ancak 1950`den sonra Demokrat Parti İktidarı ile halka açılmıştır.
1827`den 1928`e kadar 101 yıllık süreçte Batıcılar, eğitimin Batılılaşamamasından şikayet etmiş; 1928`den 1950`ye kadar Batılılaşmanın eksiklerini gidermekten söz etmiş; 1950`den bugüne bozuk plak misali, eğitimde sürekli Batılılaşmaktan sapmaktan söz etmişlerdir. Nitekim CHP, bir hafta önce yayımladığı 2016 eğitim raporunda da İmam Hatip Lisesi açmayı Batılılaşmadan sapma olarak gördüğü için eleştirmiş, İmam Hatip Liselerini teşvik eden sisteme alternatif bir sistem önermiştir.
1827`den bu yana 189 yıl geçmiştir. Bu süre içerisinde eğitime yapılan yatırım ile eğitimden alınan sonuç arasında uçurum vardır.
189 yılda Osmanlı`nın yayıldığı üç kıtadan ikisi terk edilmiş; Türkiye Cumhuriyeti, sadece Anadolu ile Trakya`nın bir kısmı üzerinde ilan edilmiştir. Osmanlı coğrafyası düşünüldüğünde çekirdek hükmünde kalan bu dar coğrafyada bile bunca propagandaya ve bunca yatırıma rağmen eğitim sistemi, okuma-yazma oranını bile yüzde yüze çıkaramamış, toplumun kabul edeceği niteliksel hedefler bir yana, temel niceliksel hedeflere bile ulaşamamıştır.
Bu başarısızlığa karşı “Batılı eğitim sistemini olduğu gibi almak ve onda ısrar etmekle iyi mi ediyoruz?” diye bir sorgulama yapmak gerekmez mi?
Ne yazık ki katı ideolojik saplantı buna izin vermiyor. Katı bir Batıcılığa sürüklenenler, böyle bir sorgulama yapmayı hâlâ “çağdaş değerler”e ihanet kapsamında değerlendiriyorlar. Batıcılar, “çağdaş değerler” dedikleri değerleri sorgulamayı, bir tür dinlerinden dönüş gibi ele alıyorlar. Bunun için doğru-yanlış karnesini yenileyemiyorlar. Eğitim sorununu her ele aldıklarında her şeyden önce, eğitimin İslam`la ilişkilendirilmesine tepki gösteriyorlar. Bu tepkilerinin memlekete hayır mı şer mi getireceğini düşünmek bile istemiyorlar. Hani düşünürlerse akidelerinin bozulacağını sanıyorlar adeta. Batı, İslam âlemini sömürgeleştirirken Müslümanların geri kalmasının nedeni eğitimlerindeki İslamî yönlerdir, demişse bu ebediyen değişmez bir doğrudur, diye düşünüyorlar. Hiç düşünmezler mi? Eğitim müfredatı, bir toplum için kurtuluş reçetesidir. Öyleyse bizi sömürmek için savaş bakanlıklarında projeler yapan Batılılar, neden bizim eğitim bakanlıklarımızda danışman olarak bulunduklarında bizi kurtaracak projeler yapsınlar? Böyle bir tutarsızlık, böyle bir düşüncesizlik mümkün mü hiç? Batılı eğitim programları Osmanlı sürecinde uygulandıkça İslam dünyası parçalanmaya gitti. Osmanlı`dan sonra ise bu eğitim programları yol aldıkça Müslüman toplum dağıldı, Müslüman birey kendisine yabancılaştı.
Bununla birlikte daha ayrıntılı bir değerlendirme yapmanın zamanı geldi ve geçiyor:
Bu çerçevede kabul etmek gerekir ki dünyevi bir kalkınmaya odaklanmış Batılı eğitim, koloni mantığı içinde uygulanmadığında teknik anlamda iyi sonuçlar veriyor. Endülüs, Sicilya ve Haçlı kontlukları üzerinden İslam dünyasının bilim sermayesini ithal eden, coğrafik keşiflerle de dünyanın diğer kesimlerinin bilimsel mirasına konan Batı, netice alabilen mühendisler ve doktorlar yetiştirmekte tartışmasız bir başarıya ulaşmıştır. Bu başarıya giden yolu, pratik kısmıyla baştan sona yeniden oluşturmayı denemek akıl kârı olmasa gerek…
Bununla birlikte Batılı eğitim sistemi, ne Batı ve Doğu Avrupa`da ne Amerika`da ne dünyanın diğer coğrafyalarında “iyi bir insan”, “ahlaklı bir insan” yetiştirmeyi başarmıştır.
Batılı eğitim sistemi, başlangıç noktasında acımasız sömürgeciler yetiştirdi. Kızılderilileri ateşe atanlar, Siyahileri gemilere doldurup Amerikan sahillerine köle olarak atanlar, insan kafalarından sergi açanlar hep Batılı bir eğitim sistemi ile yetişti.
Batılı eğitim sistemi, ikinci aşamasında Fransız İhtilalcıları gibi, uygulamaları ile devlet nizamında “terör dönemi” kavramını üreten burjuvalar üretti.
Batılı eğitim sistemi, üçüncü aşamasında Hitler, Stalin, Mussoloni gibi acımasız kan dökücüleri besledi. Aynı aşamada sosyalistler gibi insanın bütün temel değerlerini hedef alan aksiyoner gruplar meydana getirdi. Bu gruplar, toplumları zihinsel bir bunalıma ve yer yer iç savaşa götürdü.
Batılı eğitim sistemi, dördüncü ve geldiği son aşamada artık nefsini tatmin etmekten başka hiçbir hedefi olmayan, sosyal anlamda alabildiğine gelişmiş görünse de birey anlamında kendisini ve toplumunu tüketen, keyfi uğruna insanlığın nüfusuna katkıda bulunmayı dahi reddeden postmodern insan tipini yetiştirdi.
Batı, bugün kendi eğitim sisteminin ürettiği bu insan tipinden nasıl kurtulacağını, bunun yerine insanlığa katkıda bulunan bir insanı nasıl inşa edeceğini düşünemeyecek kadar bunalmış durumda. Eğitim sisteminin onu sürüklediği uçurumun kenarında şaşkınlık içinde bekliyor; zaman zaman kendisini sorgulayacak gibi oluyor, yer yer sorguluyor ama bir kez daha kendi engeline takılıp duruyor.
Yirmi dört saatini uyuşturucu parkında geçiren Batılı genç için, ne dünyanın en lüks otobanları ne en bakımlı bahçeler ne akıllı konutlar, ne standartları en yüksek hastaneler anlam taşıyor. İnsanî değerler tükenince ne mühendislik, ne doktorluk insanın yol almasına yarıyor. Batı, geldiği yerde çakılıp kalmıştır.
Biz, onu bu çakılıp kaldığı yer ve hâlde görürken onun gittiği yolu neden yürüyelim, onun sürüklendiği uçurumun kenarına doğru neden yol alalım?
CHP`nin eğitim raporunu hazırlayanlar, bu kadar sağlıklı düşünseydi ne CHP`li olur ne de böyle bir raporu hazırlarlardı, diyecekseniz. Haklısınız, ama nihayetinde o CHP`liler de 189 yıldır bu memlekette ısrar edilen bir eğitim sisteminin ürünü değil midir?
Eğitim sistemi, kolay fire vermez, onu nasıl kurgularsanız öyle sonuçlar alırsınız. 28 Şubat Dönemi`nde Lise 1-Lise 2 öğrencilerine bakıp “Bunların hâli ne olacak demiştim?” Bir dostum, “Hocam, sen asıl bunların kucağında büyüyecek çocukların hâli ne olacak?” diye bak demişti. İşte bugün tam da onların kucağında büyüyen bir nesille uğraşıyoruz ve hep birlikte bu genç nesilden şikayet ediyoruz.
2009`dan bu yana 28 Şubat müfredatını izale eden ve Batılı eğitim sistemini sorgulayan bir değişim programı yürütülüyor. Bu program, 17-25 Aralık sürecine kadar topal yürüdü. O günden bu yana baş engellerinden birini aşmış olarak bir noktaya doğru yol alıyor. 15 Temmuz darbe girişiminin bu yol alışla doğrudan ilgisi vardır. 15 Temmuz`un bir yanı dış politikaya bakıyorsa üç yanı eğitim sistemi gibi iç siyasete bakıyor. Darbeye karşı olduğunu ilk günden bu yana ilan eden CHP, Yenikapı`nın değil, 15 Temmuz darbe girişiminin ruhuna sahip çıkıyor. Eğitim alanındaki değişim geciktikçe CHP`nin her şeyi berbat etme umudu da ayakta kalıyor. Bu umutları büsbütün bitirecek adımlar gecikmeden atılmalıdır.
Bu düşüncelerle çocuklarımız ve gençlerimiz için Rabbimden “Bismillah” ile başlayan “Elhamdülillah” ile biten başarılarla süslenmiş bir eğitim-öğretim yılı diliyorum.