`Amerikancı İSLAM` bitiyor mu?
Amerikan Temsilciler Meclisi “Adalet Komisyonu”nun İhvan-ı Müslimin cemaatini “terör örgütü” olarak tanımlanmasını isteyen tasarıyı kabul etmesi şaşılacak bir durum değildir. Ama pek çok Müslüman, bu karara şaştı.
Kimi Müslümanlar, İhvan-ı Müslimin`in “duruş”undan dolayı ABD`nin terör listesine girmeyi “hak etme”diğini; diğer bir kısmı ise bunun ABD “adaleti”yle uyuşmadığını düşünüyor.
Bilgilerimiz, tersini söylese de şuurumuz Batı`dan yana işliyor. Bildiklerimiz, bize Batı`nın adalet peşinde değil, çıkar peşinde olduğunu söylese de Batılı eğitim ve propaganda ile şekillenen şuurumuz, Batı`dan adalet bekliyor; tersi bir durumla karşılaştığında şoke oluyor.
Nedir Amerikan Temsilciler Meclisi`nin adı geçen komisyonunun kararının altındaki gerçek? Müslüman Kardeşler cemaati, bunu “hak etmedi mi?” ABD, neden “duruş”u bilinen İhvan cemaatini terör listesine almak istiyor?
Amerika`nın İslam`a karşı duruşunu gözden geçirme girişimleri, 11 Eylül 2001`den önce başlamış. Buna dair elimizde iki belge var: Hindistanlı Susmit Kumar`ın “İslam`ın Modernizasyonu” ve Halep Ermenisi R. Hrair Dökmeciyan`ın “Arap Dünyasında Köktencilik” kitapları. İki yazar da Amerikan savunma ve istihbarat kurumlarına danışmanlık yapan akademisyendirler. İkisi de İslam dünyasındaki azınlık toplumu mensuplarıdır. İlki, 1995`te, diğeri 1984`te yapmışlar çalışmalarını. Bu çalışmalar, birer kitap olmaktan öte; kamuoyuyla paylaşılan birer Pentagon tezi.
11 Eylül 2001`den sonra, bir değerlendirme gereği duyan Amerika`nın İslam`la ilgili tespiti netti: Amerika için İslam bir problemdi ve denetim altına alınması gereken bir güçtü. Cevaplanması gereken soru, İslam`ın Amerikan için tehdit olup olmadığı değil; Amerika`nın İslam`la nasıl baş edeceğiydi?
Sorun ve tedbirde iki tez öne çıkıyordu? İlki daha çok Yahudi akademisyen ve CIA uzmanlarının teziydi. Türkiye`de Graham Fuller ile bilinen bu tezin sahipleri, Gülen grubu gibi ılımlı Müslümanların “radikal” Müslümanlara karşı kullanılması, Müslümanların yine Müslümanların eliyle durdurulmasını öneriyorlardı. Bu tez, israil`in güvenliğine odaklanmıştı; israil`in varlığını kabul edecek Müslümanların kollanarak israil`in varlığına yönelik tehdit oluşturan Müslümanların durdurulmasını ön görüyordu.
İkinci tez ise konuyu israil`in güvenliğinden daha büyük görüyor ve “Medeniyetler Çatışması” bağlamında ele alıyordu. Bu grup, İslam âlemini iki başlık altında mercek altına alıyordu:
1. İslamî hareketler
2. İslam toplumları
Vardıkları sonuç şuydu: İslam, medeniyet oluşturan bir güç olarak özü itibariyle Batı için bir sorundu. Kendisini İslam içinde tarif eden herkes, eninde sonunda Batı için problem olacaktı. İslam âleminin yumuşak karnı, azınlıklardı. Gayr-i müslim azınlıklar İslam âleminde tükenme noktasına geldiğinden, bu azınlıklar onların gündeminde yoktu. Bunlar, İslam içindeki mezhep ve kavim azınlıkları ile ilgiliydiler; bununla birlikte Amerika`nın dikkatini bir kez daha İslam âleminde oluşan Batı yanlısı (sosyalist/liberal) gruplara çekiyorlardı. Batı`nın geçmişte Hıristiyan azınlıklara sahip çıktığı gibi kendisinden kabul ederek bu gruplara sahip çıkmasını öneriyorlardı. Tezin sahiplerine göre, Batı medeniyeti bütün olarak İslam karşısında tehdit altındaydı. Batı, israil`in güvenliğini sağlamakla uğraşırken kendisini bütün olarak tehdit kapsamına sokmuştu. Batı, İslam âleminde israil karşıtı tezlere takılmak yerine konuya daha büyük bakmalı, İslam aleminde işini kolaylaştıracak kesimlerle yeni işbirlikleri geliştirmeliydi.
2009`da “Amerika`nın Müslümanları Dinsizleştirme Projesi”* başlığıyla hakkında bir makale yazdığım Susmit Kumar`a göre, dindarlığın en pasif türü bile diğer türlere beşiklik ediyor.
Kumar özetle şunları söylüyor: İslam`ın radikalleri ve din sınıfı, Soğuk Savaş`ın kaybedeni görünse de İslam, bir din olarak daha ilk yüzyılı kadar dipdiri ve zaferlere hazırdır. İslam, bu çağda güçlenen tek dindir. İslam dünyası, tükenmiyor, sadece bir kriz yaşıyor, Batı`nın büyük doğuşunu anımsatan bir krizdir bu.
Kumar, bu tespitten sonra bu krizin nasıl İslam`ın aleyhine çevrilebileceği ile ilgili düşüncelerine geçiyor. O aynı başlık altındaki makalesinde Amerika, Sovyetlerin 1991`deki yıkılışından sonra dünyanın tek süper gücü oldu. Ama İslam`ın beslediği yükseliş yüzünden 21. yüzyılda yeniden dünya hegemonyasını Avrupa Birliği, Rusya, Çin, Japonya ve Hindistan ile paylaşmak zorunda kalacak.
İslam ülkelerini tek tek inceleyip gruplandıran Kumar, Batı`nın İslam âlemini demokratikleştirerek Batılılaştırma projesinin tutmadığını söylüyor. Ona göre hangi İslam ülkesinde serbest seçim yapılırsa kazanacak olan Batı karşıtı İslamî partilerdir. Bunun altında Müslümanların Batı`ya kızgın olmaları yatıyor. Müslümanların Batı`ya kızmalarının dört sebebi vardır: israil ve Filistin konusunda çifte standartlı tutum, israil`in Amerikan silahlarını kullanması, Batı kültürünün İslam dünyasına ihracı, Amerikan askerlerinin İslam dünyasının mukaddes mekânlarının bulunduğu Suudi Arabistan`daki varlığı.
Kumar`a göre, israil`in güvenliğe ihtiyacı var. Ama 1967`den sonra işgal ettiği topraklara ihtiyacı yok. Amerika`nın “terörist İslamcı gruplar”la mücadelesi, bundan önceliklidir. Amerika, israil`e odaklanırken büyük problemi kaçırıyor.
Saddam Hüseyin, israil için problem olabilirdi. Ama Saddam, “İslamcı teröristlere” karşı etkili bir araçtı. Amerika onu “diktatör” diye tasfiye ederek “İslamcı teröristlere” karşı olan birini kaybetmekle kalmadı, Irak`ı “İslamcı teröristler” için Afganistan gibi bir mekâna dönüştürdü. Onun bir diktatör olması, Amerika`nın ona karşı durmasını gerektirmez.
Kumar, bu noktada eski Amerikan başkanı Franklin D. Roosevelt`in komünizme karşı mücadele eden Nikaragua diktatörü için söylediklerini hatırlatıyor. Roosevelt, Nikaragua diktatörü için “O bir o. çocuğu olabilir ama bizim o.muzun çocuğudur.” Kumar, İslamî hareketlere karşı mücadele eden Saddam gibi diktatörlere de böyle bakmayı, onları devirmek yerine onları İslam`a karşı mücadelede kullanmayı öneriyor.
Kumar`ın bu yaklaşımı herhalde ABD`nin Diktatör Sisi`yi desteklemesini yeteri kadar açıklıyor.
Kumar, herhangi bir İslamî yapıyla değil, doğrudan Kur`an ve İslam`la mücadeleyi öneriyor. Bu doğrultuda İslam dünyasında toplumları İslam`dan koparan her tür grubu (sosyalist veya başka bir şey) Batı`nın müttefiki; Kur`an ve İslam`a hizmet eden her tür grubu ise düşman kategorisine alıyor.
Kumar`ın görüşlerinden şu sonuçlara varılabilir:
1. Amerika, İslamî gruplarla değil, İslam`la mücadele etmelidir.
2. Amerika, İslam`a hizmet eden her grubu düşman görmelidir.
3. Amerika, İslam`la mücadelede Müslümanların içindeki mezhep, etnik yapı (kavim) ve ideoloji azınlık gruplarını müttefik görmeli, onları güçlendirmek için çalışmalı.
4. Amerika İslam dünyasında demokrasi taleplerinden vazgeçmeli, İslam`ın durdurulmasında etkili olacak diktatörleri desteklemelidir.
R. Hrair Dökmeciyan`a gelince;
Dökmeciyan, tabanın büyüklüğü ile tehlikenin büyüklüğü arasında ilgi kuruyor. Bu yaklaşım doğrudan azınlık grupları Amerika`nın müttefiki yaparken halka seslenme kabiliyetine sahip İslamî hareketleri “büyük düşman” yapıyor; Amerika`nın “Düşman kim?” sorusuna yanıt veriyor. Ona göre de Amerika konuya bütüncül yaklaşmalıdır; İslam âleminde hiçbir yapı İhvan-ı Müslimin kadar geniş bir tabana hitap etmiyor.
Dökmeciyan, İslam âleminde her tür İslamî renge düşman olan kişiler dışında, kimsenin kabul edemeyeceği bir toptan düşmanlık ilan ediyor. Ona göre El Kaide, İslamî Cihad`dan, İslamî Cihad, Cemaat-i İslamî`den, Cemaat-i İslamî, İhvan-ı Müslümin`den oluştu. İhvan-ı Müslimin`i Hasan El Benna kurdu. Hasan El-Benna`yı tasavvuf dergâhları yetiştirdi.
Kim, kimin hocası, şu an için bilmiyorum ama Dökmeciyan`ın yaklaşımı, Susmit Kumar`ın “dindarlığın en pasif türü bile diğer türlere beşiklik ediyor” görüşüyle buluşuyor. Kumar`ın tezi ise bizzat kendi beyanıyla Pentagon danışmanı Samuel Huntington`un teorisiyle uyum içinde. “Medeniyetler Çatışması”nın teorisyeni Huntington için düşman, herhangi bir İslamî yapı değil, İslam medeniyetinin kendisidir.
Herhalde bu buluşma, Müslüman Kardeşler cemaatinin neden terörist olarak görüldüğünü açıklıyor.
Amerika`da herkes böyle mi düşünüyor? Değil elbette. En azından Obama karşıtı Hıristiyan siteler, Obama`nın kendilerinden olmadığını söylüyor. O sitelerden biri, Amerika`da Bir Müslüman: Obama, Mısır`da Bir Hıristiyan: Sisi türünde bir haber yapmıştı. O siteye göre, İhvan`a karşı mücadele eden Sisi, Amerika`da Müslümanlarla mücadeleye destek vermeyen Obama`dan daha Hıristiyandı. Obama, kovulmalı; Sisi gibiler desteklenmeliydi.
Siyasi, askeri, ekonomik ve toplumsal yapıların değişmesiyle dünyadaki tutumlar da değişiyor: Amerika`daki bu tutuma bakılarak Seyid Kutup`un “Amerikancı İslam” tezi bir önceki dönemin gerçeği olarak kaldı, denebilir mi? Çoklu seçeneğe açık postmodernist mantığı yok sayarsak artık Amerika`nın İslam dünyasında azınlık müttefikleri var. Hepsi o kadar...
Kaldı ki Amerika, hiçbir zaman İhvan`ı sevmedi. Zira İhvan, Soğuk Savaş dönemi dâhil hiçbir zaman Amerika`yı Müslümanlara sevdirmeye kalkışmadı, israil`e hoşgörüyle yaklaşmadı. Rusya da İhvan`ı sevmedi, zira İhvan, hiçbir zaman Amerika`ya karşı diye Sovyetlere yakınlık duymadı.
Ama bugün İhvan`ı “terörist” sınıfına aldırma girişimine konu yapan bu tutumlar değildir. İhvan`ın siyasi olarak amaçlarına ulaşmasa da Müslüman toplumları Batılılaşmaya karşı korumada Batı tarafından başarılı görülmesidir.
Kim toplumunu İslam medeniyetine bağlı tutarsa o, ne kadar sakin olursa olsun ve hatta günlük yaşamı nasıl olursa olsun, Amerikan uygarlığı için tehdittir. Kim, İslam âleminin bütününe karşı mücadele eden bir azınlık konumunda ise o, Batı için işbirlikçi olmaya adaydır. Bu dönemin siyasi imtihanı bunun kabul edilip edilmemesiyle ilgilidir.
NOT: *İlgili makalemi Batı Türkiye ve İslam kitabıma aldım. (s. 90)
Bu konuda ayrıca “İslamcı Olmayan Müslümanlar Olmak” başlıklı bir makale de yazmıştım. (http://www.dogruhaber.com.tr/yazar/abdulkadir-turan/1376-islamci-olmayan-muslumanlar- olmak/)
KAYNAKLAR:
1. Dr. Susmit Kumar, Modernization of Islam and the Creation of a Multipolar World
http://proutglobe.org/2011/10/modernization-of-islam/, (Giriş tarihi: 02. 03. 2016)
2. R. Hrair Dökmeciyan, Arap Dünyasında Köktencilik (Devrimci İslam), Çev. Muhammed Karahanoğlu, İlke Yayınları, 1992, İstanbul (Kitap, Pentagon`un Savunma İstihbarat Birimi tarafından desteklenmiş.)