Ankara`daki eylemi kim yaptı?
En azından 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonuçlarından bu yana Türkiye`de bir iktidar değişikliği yapılabilmesi veya bir iktidar zayıflığının oluşması yönünde HDP/PKK`nin rolü çok önemli görülüyor. Bu eylemler de “PKK mi yoksa IŞİD mi yapıyor?” ikilemine yol açacak kadar HDP`nin güçlenmesine ayarlanmış görünüyor.
Ankara`da 9 Ekim`de yaklaşık yüz kişinin ölümüne yol açan eylemi kim yaptı? Öyle görünüyor ki 5 Haziran 2015`te Diyarbakır`da bir partinin mitingi sırasında yaşanan eylem ve Temmuz 2015`te Suruç`ta yaşanan eylem aydınlatılmadığı gibi bu eylem de aydınlatılamayacaktır. Çünkü birden çok birleşeni olan bu tür eylemler genellikle karanlıkta kalır. İlgili örgütlerden hiçbiri ne böyle bir eylemi yaptığını söyler ne de yapmadığını.
Eylemlerin açık hedefi, sol yapılar olsa bile, zarar verilmek istenen Türkiye`nin iktidarıdır. Zira kimlikleri ne olursa olsun, vatandaşlarını korumaktan aciz görünen bir iktidar, dünyanın her yerinde tartışma konusu olur, zayıf düşer ve onun gördüğü toplumsal destek sarsılır.
Eğer bu eylem ve diğerleri IŞİD tarafından gerçekleştirilmişse bu durum, söz konusu örgütün Türkiye`de iktidar değişikliği yapmak için önemli bir rol içinde olduğu anlamına gelir. Örgüt, tek başına bunu tasarlıyor olabilir ya da başka güçlerle işbirliği içinde bir rol üstlenmiş olabilir. Bu ikisi arasında çok büyük bir fark yoktur. Önemli olan, bu eylemlerle varılan sonuçtur ve bu sonuç, Türkiye`de iktidarın yıpranması, güç duruma düşmesidir.
IŞİD`le ilgili bu kanaati oluşturan, her şeyden önce, eylemler için seçilen süreçtir:
1. 10 Ağustos 2014`te Cumhurbaşkanlığı seçimi vardı. IŞİD, 11 Haziran 2014`te Türkiye`nin Musul Başkonsolosluğunu işgal etti ve aralarında başkonsolosun da olduğu 49 kişiyi rehin aldı. Rehineler, ancak 20 Eylül 2014`te serbest bırakıldı. Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılırken bu kişiler hâlâ rehindi ve bu hâl, seçim sırasında CHP ve MHP`nin adayı Ekmeleddin İhsanoğlu`nun Recep Tayyip Erdoğan`a karşı en büyük propaganda aracıydı.
2. Türkiye Haziran 2015 seçimlerine hazırlanırken, iktidar değişikliğinin ancak HDP`nin barajı aşmasıyla mümkün olabileceğinin konuşulduğu bir süreçte IŞİD, Kobanî`ye yöneldi ve anlaşılmaz bir şekilde burayı alma konusunda ısrarcı davrandı. Türkiye, PYD`nin buraya hiçbir şekilde hâkim olmasını istemiyordu; bu da tabii olarak Türkiye`yi IŞİD`in yanında gibi gösteriyordu. Bu resim, Türkiye`yi aştı, dünyada da Erdoğan`ı yıpratmak için malzeme haline geldi.
3. Türkiye, 7 Haziran seçimlerine “tek parti iktidarı neredeyse kesin” gibi bir hava içinde girerken 5 Haziran`da Diyarbakır`da HDP mitinginde bir bomba patlatıldı; eylem yine IŞİD ile ilişkilendirildi. Bu eylemin 7 Haziran seçimlerini HDP/PKK lehine etkilediğine dair neredeyse kesin bir kanaat vardır.
4. 7 Haziran seçimlerinin resmi sonuçlarının açıklanmasından sonra 20 Temmuz 2015`te gazetelerde “AK Parti-MHP Koalisyonu Bayrama Tamam” haberlerinin çıktığı gün, Suruç`ta 34 kişinin öldüğü bir saldırı düzenlendi. Uluslararası güçlerin “Sakın böyle bir şey düşünmeyin” diye tarafları sıkıca uyardığı bu koalisyon seçeneği de suya düştü.
5. 1 Kasım seçimlerine üç hafta gibi sembolik bir sürenin kaldığı bir dönemde, HDP`nin de ciddi bir seçmen kaybına uğradığı bir süreçte, 9 Ekim`de Ankara`da yaklaşık yüz kişinin öldüğü eylem yapıldı.
Eylemden hemen sonra HDP temsilcileri yeniden televizyonlarda görünmeye başladı. Üstelik Suruç ve Ankara eylemlerinin başka bir yönü de vardı: HDP`nin siyasette güçlenmesinin yolu, daha geniş bir ittifakla Türk solunun desteğini almasına bağlı ve her iki eylem de HDP/PKK ile Türk solu arasında “keder birliği”ni sağlama yönünde yapılmışçasına bu amaca hizmet etti.
En azından 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonuçlarından bu yana Türkiye`de bir iktidar değişikliği yapılabilmesi veya bir iktidar zayıflığının oluşması yönünde HDP/PKK`nin rolü çok önemli görülüyor.
Bu eylemler de “PKK mi yoksa IŞİD mi yapıyor?” ikilemine yol açacak kadar HDP`nin güçlenmesine ayarlanmış görünüyor.
Burada birkaç ihtimal ortaya çıkıyor:
1. Bu eylemleri PKK yaptığı hâlde kasıtlı bir IŞİD görüntüsü oluşturuyor olabilir. Ama IŞİD de çıkıp bu eylemleri yapmadığını söylemiyor. Eylemlerin kendisiyle ilişkilendirilmesi ile ilgili kesin bir yalanlamada bulunmuyor.
2. Çatışıyor olmak, iki taraf arasında görüşmelerin ve zaman zaman “karşılıklı çıkar” esaslı işbirliğinin olmadığı anlamına gelmez. PKK ile IŞİD arasında bu eylemleri yapmaya yönelik bir ittifak bulunabilir.
3. PKK ile IŞİD, birbirinden bağımsız ama iki tarafı da yönlendiren veya tazyik eden uluslararası güçlerin marifetiyle birbirlerini büyütmeye ayarlanmış olabilir.
Peki, IŞİD bu tür seçenekler için uygun mudur? Bu sorunun cevabı IŞİD`i daha yakından tanımayı gerektirir.
IRAK BAAS PARTİSİ`NİN IŞİD ÜZERİNDEKİ ETKİSİ
IŞİD`in hep Selefi/Harici yönü konuşuluyor. Oysa Irak Sünnileri içinde önemli bir varlığa sahip olan BAAS Partisi`nin üstelik üst düzey yetkilileri ile IŞİD içinde eridiği biliniyor. Hatta örgütün lideri Bağdadî`nin dahi eski bir BAAS üyesi olduğuna dair iddialar vardır.
IŞİD üzerinde etkili olan güç gerçekten, Irak ve Suriye`nin Selefî/Harici yapıları mıdır? Ya da yabancı savaşçılar mıdır? Yoksa bu BAAS kalıntıları mıdır?
Yabancı savaşçı seçeneğini hemen düşürmek gerekir. Zira dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir savaşta, yabancı savaşçılar komutayı tam olarak ele geçirmiş değillerdir. Kafkasya`da bile bu yöndeki eğilimler ikincil düzeydeki komutanlıklara bile dönüştüğünde tepki topladı. Kaldı ki özellikle Irak Sünnileri bu tür seçeneklere çok sıkı bir şekilde kapalıdır. Nitekim eldeki verilere göre IŞİD`ün üst düzey yönetiminin tamamı Iraklıdır.
Dolayısıyla geriye Selefi/Harici güç ile BAAS kalıntıları kalıyor. IŞİD`in ceza sistemini İslâm`a hadlere büründürerek meşrulaştırma yönündeki girişimi, burada Selefi/Harici kesimin her şeye hâkim olduğu anlamına gelmez. Geçmişte Saddam Hüseyin de İran`a karşı savaşını Kadisiye Savaşı; Kürtlere karşı hücumlarını da Enfal Sûresi ile açıklamaya, adlandırmaya çalışmıştı. Öte yandan bugün bile Suudi Arabistan`ın hadler konusunda titiz bir ülke görünümü vermesine rağmen dış siyasetinin İslâmî olmadığını herkes biliyor. Bu noktada Suudi ailesi, hadleri daha çok ülke üzerindeki kontrolünü sürdürmek için kullanıyor. Irak BAASçılarının da güç durumda kaldıklarında bu yönde eğilimlerinin olduğu biliniyor.
IŞİD`in eylemleri Selefî/Harici bir renk taşısa da ancak BAAS`ın etkisi dikkate alındığında açıklanabiliyor:
1. IŞİD`in özellikle Suriye içinde bir aktör olarak öne çıkması Saddam Hüseyin`in Kuveyt`e yönelik saldırısına (neticeleri bakımından) çok benziyor. Her iki saldırı da uluslararası güçlere İslâm dünyasına daha çok müdahale etme fırsatı verdi.
2. Irak BAAS`ı Suriye BAAS`ı ile problemi olsa bile İhvan hareketinden nefret ettiği kadar Suriye BAAS`ından nefret etmiyor; Suriye BAAS`ı ile mücadelesini bir savaşa dönüştürmeme yönünde azami gayret gösteriyordu. IŞİD de Suriye`de köken olarak İhvan`a dayanan hareketlere karşı en şiddetli tutumu takınırken Suriye BAAS`ı ile çatışmama yönünde azami gayret gösteriyor.
3. BAAS, Osmanlı`daki İttihat ve Terakki ile çok benzerlik taşıyor. BAAS zihniyeti, daima İslâm dünyasının aleyhine bir ince strateji uyguladı. IŞİD`in bugünkü stratejisi, El Kaide`den izler taşıyor görünse de daha çok BAAS`ın o “ince” stratejisini andırıyor. Bu strateji, alanını genişlettikçe İslâm dünyası daha çok zarar görüyor.
4. BAAS milliyetçiliği Batı`ya karşı değil; Osmanlı`ya, dolayısıyla Türklere karşı ayarlanmış. Bu milliyetçilik, Arap tarihinin büyük felaketi olarak Batı`nın İslâm dünyasına müdahalesini değil, Osmanlı`nın Arap yarımadasına geçmesini görüyor.
BAAS, daha Turgut Özal döneminden başlayarak Türkiye`deki muhafazakâr çevrelerin Osmanlı söyleminden en uç derecede rahatsız oluyor; bunu “yeniden işgal ve dolayısıyla büyük felaket” işareti görüyor; bunu engellemek için her tür seçeneğe başvurmayı meşru buluyor.
BAAS zihniyeti, bu çerçevede Osmanlı`nın Arap yarımadasına geçmesini Osmanlı ile Kürtler arasında 1514`te oluşan işbirliğine bağlıyor, Türklerle Kürtler arasındaki her tür yakınlaşmayı kendisi için “milli felaket” kabul ediyor; bunun önüne geçmek için her yolu deniyor. Türkler ve Kürtlerin birlikte zayıf düşmesini kendisi için hayatî bir öneme sahip buluyor.
5. Hem Suriye hem Irak BAAS`ı zaman zaman Barzanî ailesi ile ilişkiler geliştirmişlerse de BAAS geçmişten bu yana Türkiye`deki laik çevrelerin de yaptığı gibi, sosyalist Kürtleri Barzanî ailesine tercih ediyor.
Talabanî`nin sosyalist partisi de sosyalist PKK de BAAS`ın desteğiyle büyüdü. PKK, önce Suriye BAAS`nın kanatları altında palazlandı; Suriye BAAS`ı bu ilişkiyi sürdürememe noktasına düştüğünde ise bu vazifeyi Saddam Hüseyin üstlendi. PKK`nin Irak`taki kampları, kontrol dışındaki alanlar dışında Saddam`ın hâkimiyet alanındaydı.
6. BAAS, çatıştığı Kürt grupları ile dahi zaman zaman işbirliği yapmaya, onlarla uyumlu çalışmaya alışkındır. Bu yönde hiçbir ilkeyi dikkate almamaktadır. IŞİD ile PKK arasındaki düşmanlık esaslı uyum, en çok BAAS`ın bu yönü ile ilişkilendirilmeye uygundur.
BAAS gibi partiler için esas olan büyümektir; bu esas için en büyük düşmanla bile işbirliği yapılabilir. Nitekim Saddam Hüseyin Irak İhvan-ı Müslimin hareketinin önderlerini en vahşi şekilde öldürdüğü halde Suriye İhvanı`nın bir kanadıyla işbirliği yapmaya kalkışmıştı. Esad da İhvan`a yönelik katliamlar yaptığı halde HAMAS`ın Şam`da büyümesine imkân tanımıştı.
IŞİD-BİRLEŞİK ARAP EMİRLİKLERİ (BAE) İLİŞKİSİ
Yanı başımızdaki bir örgütün bu kadar gizemli olması şaşırtıcı olduğu kadar şüphelidir de. IŞİD ile Birleşik Arap Emirlikleri arasında nasıl bir ilişki var? Bu, biliniyor değildir.
Birleşik Arap Emirlikleri, küçücük yapısıyla, yakın bir dönemde Türkiye`de iktidarı değiştirme veya zayıflatma çalışmalarının içinde yer aldı. israil`le çok sıkı bir bağ içinde olan bu mikro devlet, bir zamanlar 17 Aralık savcılarının en önemli isminin uğrak alanlarından biriydi.
Türkiye`nin önemli laik isimlerinin de tatil veya ikinci ikametgâh olarak tercih ettiği bu ülke, 17 Aralık 2013`ten sonraki süreçte açık bir şekilde Türkiye`deki siyasete müdahil göründü. Bunu da daha çok Türkiye`nin Mısır siyasetine bağladı. Ama Mısır meselesi, bir Mısır meselesi olmaktan çok bir israil meselesiydi.
Birleşik Arap Emirliklerinin IŞİD`e silah sağlama ve bu örgütle uluslararası güçler arasındaki görüşmeleri ayarlama karşılığında bu örgütten Türkiye siyasetini etkileyecek eylemler talep etmiş olması asla ihtimal dışı değildir.
Birleşik Arap Emirliklerinin Türkiye karşıtı siyaseti, BAAS Partisi`nin Türkiye karşıtı siyaseti ile de örtüşmekte ve dolayısıyla eğer Irak BAAS`ı IŞİD üzerinde etkiliyse her iki taraf için Türkiye ile mücadele seküler Arap milliyetçiliği üzerinden ideolojik bir temele oturmaktadır.
Irak BAAS`ı mezhepsel temellere otursa da Türkiye`nin Sünni bir ülke olması hiçbir zaman Irak BAAS`ını ilgilendirmemiş, belki BAAS`ın Türkiye ile ilgili endişelerini de artırmıştır. Dolayısıyla IŞİD`in Sünnilik iddiası Türkiye`ye karşı bir yakınlık hissetmesine de yol açmamaktadır. Ayrıca Suruç ve Ankara eylemlerinin niteliği, maktullerin çoğunun kimliği açısından o iddia ile örtüşmekte, eylemi yapan militanlara durumu izah etme ve onları eyleme teşvik etme yönünden kolaylık sağlamaktadır.
Bu ihtimallerin hangisi ile açıklanırsa açıklansın ortada muhtemel değil, kesin bir durum vardır, o da IŞİD ile PKK`nin birbirlerinin güçlenmelerine katkıda bulunduklarıdır. Geçmişte de BAAS, kısmen Suriye`de ama özellikle Irak`ta Kürt karşıtlığı üzerinden büyümüş ve sonra Kürt kökenli sosyalist grupları büyütmüştü.
Bütün bu ihtimallere rağmen eylemlerin arkasındaki güçler karanlıktır ve eylemler bu yönüyle dünyada iktidar değişikliği veya iktidarları zayıflatmaya yönelik istihbarat örgütlerinin eylemlerine benzemektedir.
Bu tür istihbarat örgütlerinin eylemleri, çoğu zaman birden çok ihtimal oluşturularak çözülme riski sıfıra indirilerek yapılmakta ve asla aydınlatılamamaktadır. Bu eylemler arkasındaki güç açısından, hep “bilinmeyen bir el”in eseri kalmakta, tahrip gücünü de daha çok buradan almaktadır.
Türkiye`nin bu eylemlerin yıkıcılığını hafifletmesi ise ancak bu eylemleri aydınlatması ile mümkündür.