• DOLAR 34.657
  • EURO 36.598
  • ALTIN 2954.323
  • ...

Sosyalist örgüt PKK`ye yapılacak en büyük iyilik Kürtleri PKK`yle özdeşleştirmektir. Her Kürdü sosyalist PKK`ye mensup görenler, milliyetleri ne olursa olsun örgütün propagandacısı sayılırlar

Sosyalist örgütü uluslararası alanda besleyen güçlerin, sosyalist örgütü üreten yerel yapının ve sosyalist örgütün kendisinin daha ilk günden halk desteği konusunda ulaşmak istediği nokta sosyalist örgütle Kürt halkının özdeşleşmesidir. Bu, örgütün varlığındaki ana hedeftir. O güçler ve örgüt için bundan öte bir hedef yoktur. Bugüne kadar her ne sebeple olursa olsun, sosyalist örgütün uzantıları için “Kürt siyasi hareketi” diyenler de o hedef için çalıştılar, o hedefe “yardım yataklık” ettiler.

Bu güçlerin ve sosyalist örgütün çabası bir yana, son dönemde “öteki”yi kötü gösterme, kötü olanla birlikte anma güdüsünden kaynaklanan bir özdeşleştirme çabası görülüyor. Geçmişte de bu çaba vardı. Bugün, bu çaba uluslararası güçlerin ve sosyalist örgütün sözcülüğünü yapan medyanın çabalarıyla yeni bir boyuta taşınmak isteniyor.

SOSYALİST ÖRGÜT KENDİSİNİ KÜRTLERLE ÖZDEŞLEŞTİRMEK İSTEMEDİ

Kürtleri sosyalist örgütle ilk özdeşleştirenler, sanılanın aksine örgütün kendisi değildir. Aksine örgüt, kuruluş aşamasından yakın bir döneme kadar Kürtlerle bir görülmeyi kendisine hakaret gördü.

Sanılanın aksine sosyalist hiyerarşi, kralcı (monarşik) hiyerarşiden daha katıdır. Bir kral genellikle kendisini halkıyla özdeşleştirir, halkının ilahi nimete ermiş üstün bir mensubu olarak görür. Sosyalist örgütler ise kendilerini halkla bir değil, halkı değiştirmek üzere ortaya çıkmış, halktan üstün, halkın içinde olan değil, halkı yönlendirmek üzere var olan bir güç olarak görür. Kral tepeden halka sevgiyle bakmaya çalışırken veya bu rolü oynarken sosyalist örgütler, bulundukları yerden halka nefretle bakarlar. Kral için “aziz kralın aziz halkı” söz konusu iken sosyalist örgütler için “ilerici örgütün aptal halkı” söz konusudur.

Sosyalistler için halkla özdeşleşmek, popülerliğe oynamaktır, yozlaşmaktır, yobazlaşmaktır, bir devrim sapmasıdır. Hiçbir ilerici sosyalist, gerici halkının duygu, düşünce ve inancını sahiplenemez. Dünyaya halkının gözüyle bakamaz. Dünyaya halkın gözüyle bakan sosyalist, devrimden, devrimcilikten sapmış, dışlanmayı, hatta kurşuna dizilmeyi hak etmiştir. 

PKK, bütün sosyalist gruplar gibi kendisini akılcı-çağdaş-ilerici; halkı ise akılsız-çağdışı kalmış ve gerici olarak görüyor.

Bu sosyalist yaklaşım içinde örgütün lideri, Lübnan`daki kamplarda militanlarına yaptığı konuşmalarda Kürt halkına ağır hakaretler yağdırıyordu. Kürt halkı için kendisini anlamayan aptallar, ailesinin çıkarına odaklanmış küçük beyinliler diye söz ediyor, militanlarının zihin dünyasında halkı aşağılıyor, ötekileştiriyor, onlarda halka karşı bir kin ve nefret oluşturuyordu.

Özünde bu söylemin Aziz Nesin`in “Türk halkının yüzde altmışı aptaldır” söyleminden hiçbir farkı yoktur. Aziz Nesin`nin aptal dediği o yüzde altmış aslında hiçbir zaman sol partilere oy vermeyen dindar Türk halkıydı. Onun söylemi sonraki dönemde de CHP ve diğer sol parti mensuplarınca her seçim sonrasında bir şekilde tekrarlandı.

Sosyalist örgütün başının Kürt halkına yönelik söylemi, bu söylemin sadece Kürt versiyonundan ibaretti. Aziz Nesin gibi sosyalistler bunu dünya sosyalistlerinden öğrenip Türklere uyarlamıştı, sosyalist örgütün başı da onu alıp Kürtlere uyarlıyordu. Onun zihin dünyasında İslam kültürü içinde yetişmiş sıradan bir Kürt asla sosyalist bir devrimciyle bir tutulamazdı. Bunun için halk desteği de sadece sosyalist çıkara hizmet ederse anlamlıydı. Aksi halde sürünün bir tutumundan ibaretti. “Bir çobanın oyu ile benim oyum nasıl bir tutulacak?” diyen Boğaz yalıları sakinlerinin tutumundan daha ağır bir tutumla ona göre Kürt halkına söz hakkı vermek bile yanlıştı. Kürt halkı, güçten, korkudan başka bir şeyden anlamayan bir nesne idi.

Ayrıca sosyalist örgüt, Türk solunun imkânlarından yararlanmak istediği için de Kürtlerle özdeşlemeyi “gerici milliyetçi bir eğilim” diyerek reddediyor, kendisini tüm Türkiye`yi gericilikten, akıldışılıktan, çağdışılıktan kurtaracak bir yapı olarak tanıtıyordu. Örgütü Kürtlerle özdeşleştirmeye çalışanları örgüt içine sızmış hainler ya da oyuna gelmiş akılsız kişiler olarak görüyor, onları sertçe uyarıyor ve Avrupa`daki sosyal demokratlara özenen pek çok solcu kişi örneğinde görüleceği üzere onları dışlıyordu. Bugün o tiplerin hiçbiri örgütün içinde yoktur.

Sosyalist örgütün kendisi ve halk ile ilgili hiyerarşisi şuydu: Sosyalist örgütün başı olağanüstü güce sahip en üsttü, sosyalist örgütün sosyalist mensupları ise seçkindi. Onlara, sosyalizme anlamadan uyanlar, sempatik ahmaklardı. Batı kültüründe bir tür kral şarlatanlarıydı. İslam inancıyla şekillenmiş Kürt halkının şeyh, molla ve geleneksel liderleri ise en aşağı kişilerdi, Kürt halkı onlara inanmış bir sürüydü. Onlara farkında olmadan tabi olan kişiler ise en nefret edilecek, hatta en çok korkulacak kötü rol ahmaklarıydı. 

Sosyalist örgüt, halka bu pencereden bakıyor; halkla ilişkilerini buna göre yürütüyordu. Onun için Kürt halkı ile bir görülmek kendisine hakaretti. 

KÜRTLERİ SOSYALİT ÖRGÜTLE ÖNCE KİM ÖZDEŞLEŞTİRDİ?

Kürtleri sosyalist örgütle ilk özdeşleştirenler, Kürtleri sosyalist PKK üzerinden İslam`dan uzaklaştırıp Batılı bir inanç ve yaşam tarzına çekmek; Türkiye`yi küçülterek Batı için gelecekte bir tehdit olmaktan çıkarmak isteyen Batılı, özellikle Bush çizgisindeki Amerikalı uzmanlardır.

Amerikalı Bushçu uzmanlar, İsveç, Fransa gibi ülkelerde sosyalizmi bu çağda bile halkla özdeşleştirme hayalinde olan kimi eski kuşak solcu ve onların şaşkın takipçisi yeni kuşak solcuların PKK`yi Kürtlerle özdeşleştirme eğilimine operasyonel bir boyut kattı.

Bu Neocon-Evanjelist-Pentagon mensubu-CIA`yci-siyonist proje yürütücüsü uzmanlar, sosyalist örgüt için “Kürt siyasi hareketi” kavramını ürettiler, makalelerinde kullandılar, Türkiye`de kendilerine yakın basın üzerinden duyurdular, kendileri ile birlikte çalışan akademisyenler üzerinden yerel bir çerçeveye oturtma yoluna gittiler.

1. Onların bu üretimi, Cengiz Çandar, Hasan Cemal, Ruşen Çakır gibi muhtemelen 12 Eylül darbesinden önce de doğrudan Amerika ile birlikte çalışan eski Maocu-Solcu gazeteciler üzerinden Türkiye`ye ithal edildi. Özellikle Çandar ve Çakır, muhafazakâr kesimlere yakın gazetelerde çalışmaları ya da ilgi görmeleri ile bu söylemin geniş kitleler tarafından duyulmasına ön ayak oldular.

2. Kürtlerin “çağdaş uygarlık düzeyinin altında kalmasını” Türkiye`deki çağdaş siyasi cephe (CHP ve ona yakın olanlar) için iktidar engeli olarak görenler, bu söyleme dört elle sarıldı. Söylemi, devletin sosyalizmi Kürtler arasında yaymasının haklılığına da bir kanıt saydı. Özellikle Turan Dursun gibilerinin düşüncelerini Kürt halkına ulaştırmaya çalışan Doğu Perinçek grubu bu söylemi o dönemde kendi emelleri için önemli buldu.

3. Sol aydınlarla (!) birlikte görünmek için çırpınan, onlar gibi aydın muamelesi görmek için onların her söylemini tekrarlayan ama bir kısmının bilinçaltında “öteki” olan Kürtleri kötü ile özdeşleştirme eğilimi de bulunan bir kısım İslamcı-muhafazakâr aydın (!) bu söylemi her iki kesimden de daha çok tekrarladı. Bu söylemi, adeta iyi not almak için inanmadığı değerleri bile yazılı kağıdında savunan öğrenci gibi yazdı, konuştu ve kendilerini izleyen milyonların zihninde Kürt eşittir PKK imajının oluşmasına katkı verdi. Onlar için örgütün siyasi uzantılarına sahip çıkmak insan haklarına sahip çıkmaktı. Örgüte sahip çıkmak suç kategorisinde olduğundan ve onlar devlete karşı suç işlemeyi hiçbir zaman göze almadıklarından örgüt için “Kürtler” deyivererek işin içinden çıktılar.

Bugün hâlâ konuşma ve yazılarında, dil ve kalem sürçmesi şeklinde görünse de bu söyleme rastlamak mümkündür.

ŞARKIYATÇILIĞA DENK ŞARKÇILIK VE BUGÜNKÜ ÖTEKİLEŞTİRME

Türkiye`de İttihat ve Terakki günlerinden bu yana Batı`nın İslam dünyası için geliştirdiği Şarkiyatçılığı andıran bir tür “Şarkçılık” geliştirildi. Biz ve onlar üzerinden doğu insanı ötekileştirildi. Ötekileştirmede esas olan, ötekide farklı özellik bulmak ve mümkün oldukça olumsuz farklı özellik tespiti yaparak bu tespitleri yaymaktır.

-Onlar, temizliğe pek dikkat etmezler.

-Onlar, cahildir.

-Onlar, okul okumak istemezler.

-Oların bir sürü karısı, bir sürü çocuğu vardır.

-Oralarda eskiden Ermeni çokmuş.

-Oralarda şu lider ismin soyu Yahudiymiş.

-Oralar hep kaçakçılıkla geçiniyormuş.

-Oralarda her ailenin bir eşkıyası varmış.

-Zaten onların mezhebi farklı, onlar bizim gibi namaz kılmaz.

-Oralarda aile içinde çok zulüm oluyormuş. Kadını, gelini çok döverlermiş.

-Oralarda herkes ağanın kölesi gibiymiş.

-Oralarda doktora güvenmezlermiş. 

-Oralarda şeyhler milleti sürü gibi görürlermiş.

- Hatta, oralarda aile içi çok sapıklık yaşanıyormuş. Oralarda kızlar bu yüzden intihar ediyormuş. (Özellikle 2000 yılından sonra, Türk halkı arasındaki “Doğu insanı dindardır” yaklaşımını kırmak için bu söylem çok yayıldı.)

Daha çok jandarma ve polis eğitim için kullanılan bu ithamlar üzerine bina edilen Şarkçılıkla, İslam`la kaynaşan Türk ve Kürt birbirinden ayrıştırılmaya; Kürt`ten uzak durmak için Türk, Kürt`ten nefret ettirilmeye çalışıldı ve bunda epey yol alındı. Öyle ki bu oyundan habersiz kimi Türkler, iyi Kürd`ü kendi toplumunun bir yansıması, bir görüntüsü değil, bir istisna olarak görmeye başladı.

PKK ve onun yol açtığı düzensiz göçle Kürt halkı arasında görülen değer aşınması, kendine yabancılaşma, hırsızlık, soygun gibi adî suçlara karışmada artış, Kürtleri ötekileştiren Şarkçılık üretimcilerine büyük bir imkân verdi. Dün zorla üretmek zorunda kaldıkları “kötü özellikleri” bugün önlerinde hazır buldular. Onlara sadece olanı daha büyük ve daha yaygın göstermek kaldı. Eskinin dürüst, başkasının namusuna göz dikmeyen, emin şarklısı yerini, zihinlerde yalan söylemeye yatkın, başkasının namusunu namus saymayan, hırsız-soyguncu bir tür Roman Kürt imajına bıraktı.

Son birkaç yılda yaşadığımız bundan da öte bir şeydir. Daha 2007`den bu yana o dönem Ergenekon denen ve bugün aslında yerini yeni Ergenekon`a bırakan bir yapı ülkede iktidar değişikliği yapabilmek için Türk-Kürt çatışmasıyla oluşacak bir anarşi ortamının yol açacağı istikrarsızlıktan yararlanmak istiyor. Bu yapı ötekiyi kötü ile özdeşleştirme eğiliminden yararlanıyor. Bazı zihinlerde ötekileşen Kürd`ü PKK ile özdeşleştiriyor. Halkın PKK`ye yönelik nefretini Kürd`e yönelik nefrete doğru kanalize ediyor ve bundan siyasi sonuçlar doğuracak sosyal olaylar üretmeye çalışıyor.

Özellikle inşaat işçisi-mevsimlik işçi gibi zavallı kesimlerin basit-özenti tutumlarını bir kıvılcım olarak kullanıyor. Bu kıvılcımın tüm ülkeyi ateşe verecek bir aleve dönüşmesi için çaba gösteriyor. Güç durumda olan bir grubun “Biz yanacaksak varsın tüm ülke yansın” yaklaşımıyla bu işin medya ayağında önemli bir rol aldığı söylenebilir. Ancak sadece tahrikçi teşhiriyle bir yere varılamaz.

Kürtleri sosyalist PKK ile özdeşleştirmek isteyenler oturup düşünmek zorunda, pek çoğunun bağlı olduğu başta Arvasî şeyhleri olmak üzere kendi tarikat silsilelerinin tepe ismini en azından kültür olarak Kürt olanlar oluşturmuyor mu? Bütün Kürtler sosyalist PKK ile aynı kefeye konsa kendileri o silsileye tabi olarak ne olmuş oluyorlar?

Hayır!

Sosyalist örgüt PKK`ye yapılacak en büyük iyilik Kürtleri PKK`yle özdeşleştirmektir. Her Kürd`ü sosyalist PKK`ye mensup görenler, milliyetleri ne olursa olsun örgütün propaganda militanı sayılırlar. Kürt halkı sosyalist bir örgütle asla özdeşleşmeyecek kadar Müslümandır, Kürt halkı sosyalist bir örgütle asla özdeşleşmeyecek kadar büyük nüfusa sahiptir. Kürt halkı dün kurulmuş sosyalist bir örgütle asla özdeşleşmeyecek kadar büyük bir tarihe sahiptir. Kürt halkının kafası sosyalist örgütün heybesine sığmayacak kadar büyüktür.

Özü onun özüne benzemez, inancı onun inancına benzemez, ahlakı onun ahlakına benzemez. Kürt halkı PKK`nin mensubu değil, mağdurudur. Onun yüzünden yoksullaşmış, onun yüzünden işsiz kalmış, onun yüzünden göç etmek zorunda kalmıştır.

Sosyalist örgütün eylemlerinden dolayı geçim derdindeki mevsimlik işçi Kürd`ü bir daha mağdur etmeye çalışmak, sosyalist örgüte hizmettir.

Türk veya Kürt hepimizin hisleri ile değil, yüce Allah`ın buyrukları ile hareket etmeye ihtiyacımız vardır.

Bizi Allah kardeş kılmış, Abdullah olanlar bu kardeşliğe nasıl “Hayır!” diyebilir ki?