• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

İslam dünyasında “Arap baharı” diye ilan edilen ama şiddetli bir kışa dönüşen süreçten sonra “esnek bir değişim” havası seziliyor. Bu “esnek değişim”, eğer gerçekten varsa, “Arap baharı”ndan farklı olarak “sistem içi” yaşanıyor; halkın gösterileri ile değil, uluslararası güçlerin ve ulusal yönetimlerin girişimiyle gündeme geliyor. 

Bir süre önce Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suudi Arabistan`daydı. Mısır`daki cunta darbesinden bu yana Suudi yönetimiyle,Erdoğan arasındaki iletişim adeta kopmuştu. Yeni Suudi kralı Selman, Mısır ve İhvan konusunda değişim sinyali verdi. İhvan`ı desteklediği gerekçesiyle eski kral tarafından görevinden alınan Kâbe imamını bile görevine iade etti.

Bununla birlikte El Arabiya gibi Suudi kanallarına göre, Suudi`nin Mısır`la ilişkisi stratejiktir; kişilere göre değişmez. Ancak bu basının, Batı`daki Masonik çevrelerle içli dışlı ve dolayısıyla Mısır cunta lideri Sisi`den yana olduğu bilinmektedir. Sisi, Suudi yönetimi tarafından Erdoğan`ın orada bulunduğu günlerde ülkeye çağrılmıştı. Erdoğan`ın ziyaretini adeta görmezden gelen bu basın, Sisi ile televizyon röportajları bile gerçekleştirdi.

Erdoğan, Türkiye`ye dönüşünde Mısır için bir geçiş dönemi önerdi. Suudi ile ilişkilerin Mısır cuntası yüzünden bozulduğunu, Türkiye-Suudi ilişkilerinin Mısır sorunu denklem dışına çıkarılarak sürdürülmesinin önemli olduğunu söyledi.

Suudi`ye gitmeden hemen önce bazı eski İhvan liderleri ile görüşen Sisi ise El Arabiya röportajında, Türkiye ile ilişkilerin düzelmesini iç işlerine müdahalenin sonlandırılmasına bağladı.

Uluslararası sistem, Sisi yönetimi için bir yaşam alanı oluşturdu. Körfez`deki emirliklerden ona finans kaynağı sağladı; Rusya lideri Putin`le görüşmesi üzerinden “gerçek ve kalıcı bir yönetim” imajı oluşturma arayışına göz yumdu. 

Sisi`nin parası Suudi`den ve Katar dışındaki Körfez emirliklerinden geliyor.  Bu emirlikler, israil`le ilişkilerini bile İran karşıtlığı üzerinden açıklıyor. Ama Sisi, “Esed`in gitmesinden yana değilsiniz galiba?” sorusuna “Suriye`nin toprak bütünlüğünden yanayız” cevabını veriyor. Yemen konusunda da “Oradaki durum çok karışık” demekle yetiniyor.

Sisi, İhvan`ın Suriye`de denklem dışında kalmasından memnundur, Yemen`de de yönetimden uzak tutulmasından rahatsız olacak değil. Muhabir, Irak`ı sorma ihtiyacı bile duymuyor.

Suudi basınına göre, bölgede yeni bir sürece gereksinim var. Suudi`ye yakın basın, bu sürecin ancak Suudi-Amerika-Türkiye birlikteliğiyle yürüyebileceğini dillendiriyor.  

Ortada tam anlamıyla bir post- modern siyaset var. Batı`nın klasik, tekçi modern siyasetinden sonra herkesle görüşmeyi, gerekirse en uçları bile siyasi denklem içine almayı normal gören çok taraflı siyasettir, post- modern siyaset. Bu siyasete tek taraftan bakanlar yanılır. Şu anda Irak`ta DAİŞ (IŞİD) karşıtı bir operasyon var. Ama emirliklere yakın basın, DAİŞ`le mücadelenin on yıl sürebileceğini yazıyor. DAİŞ`le mücadeleye soğuk bakıyor. ABD etkisindeki aynı basın, Sisi`yi destekliyor. Ama Sisi, Esed`e yakın. 

Bu karmaşık durum karşısında Suudi, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri halkları ne düşünüyor? İslam aleminin aklından ne geçiyor?

Bunu öğrenme imkanımız yok. Arabistan halkı yüce Allah`ın emin belde kıldığı Mekke`de, adını her tür haksız müdahalenin yasaklanmasından alan yeryüzünün ilk hürriyet mabedi Mescid-i Haram`da bile müdahale korkusu olmadan, kendini emin bir şekilde ifade etme hürriyetine sahip değil.

Düşüncenin baskı ortamında geliştiği iddiası, bir safsatadır, insanlık tecrübesinden habersizlerin bir kuruntusudur. Düşünce baskı ortamında oluşabilir ama asla gelişmez. Baskı ortamında siyasi yapılanmalar, gizli teşkilatlanmalar görülebilir ama büyük düşünürler yetişmez, hareketler büyümez. 

Bir önceki asırda Mısır`da Seyyid Kutup, Pakistan`da Mevdudî gibi düşünürler yetişmişse bu, baskı ortamından değil, Mısır ve Pakistan`ın ifade özgürlüğü açısından o dönemde İslam aleminden nispeten daha iyi bir durumda olmasındandır. Üstad Bediüzzaman`ın fikir zenginliğinde de yetiştiği yörenin denetim dışında kalmasının katkısı inkar edilemez.

O büyük alimler, baskı altında oldukları için düşünüyor değildiler, düşündükleri için baskı altına alındılar.

İslam aleminde ümmetin vicdanını taşıyan halkın iradesinin yönetime yansıması için ifade hürriyeti ortamının oluşması ve korunması gerekiyor. Bu, en önemli husustur. Bunu getirmeyen hiçbir esinti gerçek bir bahar işareti değildir. Bir önceki bahar umudu kışa dönmüşse onun da nedeni zalimlerin ifade hürriyetini yasaklaması ile Müslüman toplumlarda ahengin ve dolayısıyla müteşekkil hareket etme kabiliyetinin olmamasıdır.