Avrupa`daki İslam karşıtı gösteriler
Avrupa, bir süredir “Batı`nın İslamlaşmasına Karşı Vatansever Avrupalılar (PEGIDA)” adlı platformun nefret gösterilerine sahne oluyor.
Konuyla ilgili haberlerde, “Platform üyelerinin pek de ciddiye alınacak bir tarafı yok ama Batı, Nazi deneyimine sahip olduğu için endişeli.” deniyor.
Sayıları iyice azalan Batı Yahudileri, Batı`nın kendilerine yönelik nefretlerini uzun süredir İslam`a yöneltmeye çalışıyorlar. PEGIAD`ın oluşmasının sebeplerinden biri herhâlde budur. Avrupa`daki işsizlik problemi ve bundan göçmenlerin sorumlu tutulmasının da bu platformun oluşum sebepleri arasında olduğu ifade ediliyor.
Yahudilerin bu çabalarının kendi iyiliklerine olduğu söylenemez. Daha önce milliyetçiliği de Avrupa`da onlar yaydılar, kendilerince milliyetçilik üzerinden toplumla Katolik kilisesi arasında duvar ördüler. Ama milliyetçiliğin kurşunları eninde sonunda onlara döndü ve katliam açısından zengin olan tarihlerinde benzerini az gördükleri bir katliama uğradılar.
İşsizlik probleminin göçmenlere yönelik bir nefrete dönüşmesi ise kaçınılmaz olsa da geçicidir, ekonomik koşullar iyileşip göçmenlerin iş gücüne ihtiyaç arttıkça bu nefret çözülür.
Konunun asıl önemli yanı, İslam`ın ağır bir siyasi süreç içinde iken bile İslam tebliğinin bütün karşı propagandalara rağmen hâlâ etkili olması ve kendisine karşı bir tepki oluşturacak kadar yol alabilmesidir.
İslam`ın Batı karşısında tarih boyunca yaşadığı en büyük sorun, Batı`nın sıkı Katolik dokusunun İslam`ın yayılmasına imkân vermemesidir. Avrupa en zayıf olduğu günlerde ve mezhep çatışmaları ile bunalım yaşarken bile İslam tebliği bu dokuyu bozamadı. Bugün Avrupa`nın en güçlü olduğu çağda bu doku aşılıyor. Konuya vakıf herkesi hayrete düşürecek olan budur.
Bu ne yüce bir din ki? Onun daveti bütün engellere rağmen kalple arasındaki engeli aştığında kalbi etkiliyor, kalbin sahibinde dönüşüm oluşturuyor ve yüzyıllardır dinden uzaklaştırılmış bir toplumda gözlenebilir sonuçlar doğuruyor.
İnsanlar, genellikle galip olanın yanında dururlar, mağlubu terk ederler. Hâlbuki daha önce Afrika`da olduğu gibi Avrupa`da da galip olan Batı terk ediliyor ve mağlup görünen İslam, gençlerin tercihi oluyor.
Davet, özü itibari ile bir akıma dönüştüğünde hiçbir baskı, onu durduramaz. Hiçbir güç, onunla kalpler arasına giremez. Batı`da bu akım oluşmuş mu, henüz net değil. Ama oluşmuşsa değil sokak gösterileri engizisyon mahkemeleri bile bunun önüne geçemez.
Avrupa, bu konuda iki köklü tecrübeye sahiptir: 1. Batı`nın Hıristiyanlaşması 2. Batı`nın Hıristiyanlık tercihini değiştirmesi (aydınlanma).
Her ikisine karşı da akıl alınmaz tedbirler alındı ama toplumun iskeleti devletlere kul olsa da kalpler kul olmadı, devletlerin “Yapmayın, etmeyin, durun, nereye gidiyorsunuz?” figanlarına rağmen toplum önce Hıristiyanlığa meyletti, Katolik kilisenin vaziyetini görünce de aydınlanmacı filozofların peşine takıldı. Öz bir ifade ile siyasi tedbir, her zaman sosyal bir netice vermiyor. Muhtemelen Batı`yı endişelendiren de bu toplum kanunudur.
Batı, yine de eli ayağı bağlı durmak istemiyor. Suriye probleminin başından bu yana önce Batı`daki Müslüman gençlerin Suriye savaşına gitmesine izin verildi. Ardından gençlerin Suriye`deki eylemleri basında itina ile sergilendi, Batı kamuoyuna adeta “Müslüman olmak, cellat olmak demektir.” mesajı verildi. Avrupa`daki İslam`a ve göçmenlere karşı pasif öfke aktifleştirildi, sokak gösterisine dönüşecek boyutlara taşındı.
Batı, gençlerinin Suriye iç savaşına katılmasından muhtemelen iki beklenti içindeydi: 1. Batı`daki en çalışkan Müslüman gençlerin Irak ve Suriye bataklıklarında bir bir vurularak azaltılması 2. O gençlerin eylemleri ve bunun yol açtığı öfkenin İslamlaşmaya karşı duyarlılık engeline dönüştürülmesi.
Batı`nın bu hamlesi Hıristiyan dünyada İslamlaşmayı engelleyebilir mi? Mümkün değil. Çünkü yeni dünyada İslam, sadece bir din değildir, aynı zamanda bir arayış içinde olan insanlığın kapitalizme, insanın insana taptırılmasına, Siyonizm`e, vahşete karşı muhalefet yoludur.
Batı, bu gerçek ışığında, I. Dünya Savaşı`nda ağır bir yenilgiye uğrattığını düşündüğü İslam`ı kendi karşısında tek ve güçlü bir muhalefet olarak görmekten fazlasıyla ürküyor.
Öyle görünüyor ki Batı`nın bu yönde aldığı tedbirler bir bir aleyhine dönecektir.
Zira dünyadaki insanî boşluğu İslam`dan başka doldurabilecek hiçbir şey yoktur.