• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Batı`nın İslam dünyasına yönelik son birkaç yıldaki açıklamalarını hatırlayarak soralım: Batı, İslam dünyasında kimi destekliyor? Kimler güç durumda kalırsa Batı`nın kurumları ve temsil konumundaki isimleri mikrofonların başına geçip “Kaygılıyız” açıklaması yapıyor.

 

İslam dünyasındaki en büyük yanılmalardan biri, 1980`li yıllardan itibaren Batı`nın insan hakları güvencesi olarak görülmesidir.

Müslümanlar, Batı`nın İslam dünyasını İslamî köklerinden koparmak için bir imkân olarak gördüğü sosyalist örgütlere yönelik “insan hakları” duyarlılığının kendileri için de geçerli olacağını umdular. Batı, defalarca test edildi, her seferinde olumsuz netice alınmasına rağmen çaresizlik psikolojisi içinde bu umut korundu. Özellikle Arap-İslam âlemindeki diktatörlüklerden kaçan Müslümanlara tanınan sığınma hakkı bu umudu canlı tuttu. Oysa “sığınma hakkı”nı tanımak her zaman bir insan hakkı duyarlılığı değildir, hatta çoğu zaman insan hakkı duyarlılığı değil, siyasi bir imkân olarak tutma girişimidir.

Batı kendisi zayıf, İslam dünyası güçlü iken de bu tür sığınma haklarını hatta pek çok riski de göze alarak tanımış. Tarihteki en ünlü örneklerden bir kardeşi II. Beyazıt`tan kaçan Cem Sultan`a Fransa ve hatta Papa tarafından uzun süre sığınma hakkı tanınmasıdır. O sığınma hakkını sağlayan, Cem Sultan`ın mağduriyeti veya mazlumiyeti değil, siyasi imkân arayışları idi.

Batı`nın İkinci Dünya Savaşı felaketinden sonra, kendisi için geliştirdiği ve üzerinde hassasiyetle durduğu insan hakları uygulamalarının orada yaşayan Müslümanlara bazı imkânlar sağladığı, benim gibi Batı`yı görmemişler tarafından da duyulan ve okunan bir gerçek… Ancak bunu Batı`nın iç hukuku ve bireysel haklar anlayışı kapsamında görmek gerek.

Dış dünya ve siyaset söz konusu olduğunda Batı, yakın güvenliğini değil, uzak güvenliğini dahi insan haklarına tercih ediyor.

Batı, hâlâ İslam dünyasını bir gün uyanıp ağzını kendisine doğru açacak bir canavar olarak görmeye devam ediyor ve siyasi tutumunu tamamen buna göre belirliyor.

Batı, İslam dünyasındaki varlığını sürdürmek için bir cephe arayışında… Bu cephenin geçmişteki bir asker komutasındaki tek parça diktatör iktidarlarından tek farkı, bir deli bohçası gibi, dinsiz-dindar, muhafazakâr-eşcinsel, sosyalist-faşist her tür rengi barındırmasıdır. 

Batı, post modern bir çağ yaşıyor. Post modern anlayış, kâr odaklı liberal ticaret gibi renklidir. Bu anlayışta önemli olan dükkânın açık kalması ve mümkün olduğu kadar kâr etmesidir. Dükkândaki malların kaynağı sorulmadığı gibi helal haramlığı da sorulmaz.

Batı, İslam dünyasındaki toplum ve toplulukların böyle bir anlayışı kavrayacak kadar eğitimli olmadığını, dolayısıyla medya gücünü de kullanarak kendi tutumunu hâlâ İslam dünyasına “insan hakları” başlığı altında sunabileceğini zannediyor.

Oysa onlarca yıldır israil aynasına yansıyanların yanına son dönemde yaşananlar da yerleştirildiğinde Müslüman halklar gerçeği artık olduğu gibi görüyor; haberle haber örtme, güçlü yalanlarla doğru bilgilendirmenin gücünü kırma girişimleri halk üzerinde eskisi kadar etkili olmuyor.

Halk, İslam dünyasında kimliği, inancı ne olursa olsun Batı`yla birlikte hareket edenlere saygı duymuyor, onları desteklemiyor. Hatta kim Batı`ya daha güçlü meydan okusa halkın desteğini o kazanıyor.

Müslümanların İslam dünyasındaki en büyük sıkıntısı hâlâ İslam dünyasının tamamına yakınında meşruiyetini Batı`yla “iyi” ilişkilerinde arayan yönetimlerin iş başında olmasıdır.

Batı, son süreçte Müslüman halkları kazanmak istiyordu. Başaramadı, yeni cephe arayışlarında ise yeniden halk dışı arayışları öne geçiriyor; kralları, despotları, insan hakları düşmanlarını dost görüyor, onları Müslüman halkı bastıracak, Müslüman halkın doğru bir tercih yapmasının önüne geçecek “nitelikli ortaklar” olarak görüyor. Ama hâlâ özellikle kendi kamuoyuna yönelik bir manevrayla bunu insan hakları başlığı altında pazarlıyor.

Batı`da bu pazarlama ne kadar etkili oluyor; oraya bakmak gerekir. Ama İslam âleminde Müslüman halkın niteliği çok yükseldi, ihtilaf kültürünü yayanların yorulduğu ve yıprandığı günler geride kalsa dünya, İslam âlemini Batı hilelerini aşmış bir süreçte görebilir.