Cezaevi sevklerini çocuklara kim izah edebilir?
Özellikle 28 Şubat günlerinde başörtüsünden dolayı olmadık bir zamanda mağdur edilen pek çok kadın memur “Kaymakam Bey, İmam Hatipli, durumundan endişe ediyor; bunun için bir şikayet olmadan kendisi harekete geçmiş” dediğini duyabilirdiniz.
O gün bu durumlar bir istisnaydı oysa bugün devletin neredeyse her kurumuna hükmetme yolunda olan bir iktidardan söz ediyoruz ve ne yazık ki Ak Parti hükümetine de bürokrasisine de o sinmişlik günlerinin alışkanlığı hakim.
Sadece Adalet Bakanlığı`nın uygulamaları, bile bunun böyle olduğunu görmek için yeterli.
Hasta mahkûmlardan Cahit Durmaz, Yasin Demir ve Fikret Bayram… Cahit Durmaz, cezaevinde can verdi. Yasin Demir, sağlık kurullarının karşısına çıktığında hastalığı değil, suçu soruldu. “Hizbullah davası” cevabı alınınca kafa sallandı, “Mümkün değil” dendi ve koğuşuna geri gönderildi.
Fikret Bayram ise göğüsten aşağısı felç… Adli mahkum statüsündeyken affedildi ama suç kapsamı değiştirilince dosyanın Cumhurbaşkanına ulaşması engellendi, hâlâ içeride tutuluyor.
Cumhurbaşkanının durumdan haberi var. Ama desteğe muhtaç bir felçli, “malum endişeyle” içeride tutuluyor. İtiraz ve başvurulara karşı yetkili kurumlar sağır sultan kesiliyor.
Sevk sorunu… Adalet Bakanlığı, KCK davasından tutuklu sayısı arttıkça Bölge cezaevlerindeki Hizbullah mahkumlarını Trabzon, Giresun, Amasya gibi Bölge açısından ulaşımı en güç illere, otobüs seferlerinin dahi bulunmadığı yerlere sürüyor.
“Sevk” denen “mahkum sürgünü”, Ankara`daki bilgisayar tuşları gibi cansız değil. Bir yerden bir insan almak, vücuttan bir organ almak gibidir…
Sürgün edilenin gencecik eşi, küçücük çocukları, yaşlı anne babası var. Ekonomik koşullar belli. Aile, oradan buradan bulduğu üç dört kuruşu o ulaşılması güç sürgün illerine ziyarete gitmek için harcıyor.
Eş tek başına gidemiyor, dinen ve örfen doğru bulunmuyor; yanında birileri gerek. Anne-baba hem yaşlı hem de genellikle Türkçe bilmiyor. Birileri refakat etmeli. Yolun zahmeti bir yana bu maddi külfet, ziyaretleri imkansız halê getiriyor.
Kimi zaman el işi yapılarak bulunan üç dört kuruş, gidiş-gelişi 48 saati geçen, çoğu aktarmalı bir yolculuğa karşılık 45 dakikalık bir hasret giderme için tüketiliyor.
Cezaevlerinde bir isyan mı var, hayır…
Bir disiplin soruşturması mı, değil…
Gerekçe KCK tutuklularının artmasıysa neden ulaşımı kolay iller değil de ulaşılması en zor iller seçiliyor?
Muamma burada…
Sanki amaç yer değiştirmek değil, sıkıntı çektirmek; o mahkumlara, onların masum çocuklarına, hanımlarına, anne babalarına eziyet etmek... Neden mi?
Ya birilerine “Bakın, biz bunlara sıkıntı çektiriyoruz” iletisinde bulunmak, böylece uluslar arası güçlere karşı konumunu güçlendirmek ya da “başka bir duygunun etkisiyle”…Birincisi hükümetle ilgili, diğeri bürokrasiyle… Hükümetin “malum endişesiyle” bürokrasinin kadim duyguları bir araya gelince eziyet katlanıyor.
Toplum, daha çok “o başka duyguya” odaklanıyor. “Bize eziyet bir amel-i sabittir, biz dıştan olumsuz bir durum içinde bulunsak olumsuz bir durum içindeyiz diye, olumlu bir durum içindeysek biz Müslüman olduğumuz ve bu topraklarda doğduğumuz eziyete maruz kalıyoruz” diye düşünüyor.
Geçmişte sürgünler de eziyetler de oldu. Sadece Hikmet Sami Türk döneminde Bingöl Cezaevi`nde yaşananlar soruşturulsa 12 Eylül Diyarbakır Cezaevi neredeyse gölgede kalır.
Bugün idare farklı…
Yollarda uykusuzluktan, açlıktan bitkin çocuklar “Anne, babamı kim bu uzaklara sürdü?” diye soruyor. Anneler, “Baştakiler” diye cevaplıyor.
“İyi de anne Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan değil mi? Yoksa cezaevlerine onlar bakmıyor mu?” diye diretiyor çocuklar.
Cezaevlerinin başında da Adalet Bakanı Sadullah Ergin var.
Ne diyor merhum Necip Fazıl? Üç isim de okumuştur:
“Zindan iki hece Mehmed`im lafta! /Baba katiliyle baban bir safta!/Bir de geri adam, boynunda yafta…/Hâlimi düşünüp yanma Mehmed`im!/Kavuşmak mı?..Belki ..Daha ölmedim!/Çatık kaş…Hükümet dedikleri zat…/Beni Allah tutmuş kim eder azat?/Anlamaz; yazısız, pulsuz, dilekçem…/Anlamaz! Ruhuma geçti bilekçem!/İnsanlar zindanda birer kemmiyet;/Urbalarla kemik, mintanlarla et./Somurtuş gibi bıçak, nara gibi tokat;/Zift dolu gözlerde karanlık kat kat…/Yalnız seccademin yönünde şefkat…”
Gel de dün yazılan bu dizelerin bugün güncelliğini korumasını çocuklara izah et… İkna gücüne güvenen buyursun…